"Gördüğün gibi ben seni, gerçek seni tanıyorum Levent! İnsan sevdiği kişinin herşeyine dikkat eder, özveride bulunur...... Sen beni tanımıyorsun Levent! İsmim dışında, herkesin bilebileceği basit bir kaç bilgi dışında hakkımda hiç bir şey bilmiyorsu...
Ben geldimmmm😍 multimedya da sevdiğim bir şarkı var. Umarım sizde seversiniz. Keyifli okumalar.....
Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.
Bilemedim,
Ben, senin beni sevemeyişini anlayamadım....
Neden diye sordum kendime,
Bir neden bulamadım hiç bir şeye...
...Ali Fuat Seydi...
Uçak bir kuş misali havalanırken, gece başka güzel ışıldayan Los Angeles harika bir görüntüyle onlara eşlik ediyordu. Beliz ise bu muhteşem görüntüyü izlemek yerine içinde kopan fırtınaları bastırmaya çalışıyor ve görmeyen gözlerle camdan dışarıya bakıyordu. Kızların hepsi onun bu halinin farkındaydı ama bir süre kendi içindeki duygularla başbaşa kalması için onu rahat bırakıyorlardı.
Beliz'in bedeni uçakta, aklı Levent'deydi. 'Acaba yanlış bir karar vermiş olabilir miyim?' düşüncesi tıpkı bir kurt gibi sadece kalbini değil, bütün bedenini kemiriyordu. Aklı ona doğru yaptığını, hatta bu tepkiyi vermek için fazlasıyla geç bile kaldığını söylerken, kalbi herşeye inat, 'o olmadan asla mutlu olamayacaksın' diyordu. Evliliklerinin ilk günlerini hatırladıkça, boğazından yukarıya tırmanan avaz avaz bağırma isteğini güçlükle bastırıyordu genç kadın. Biranda kendisini değersiz bir varlık gibi hissetmeye başlamıştı. Ardından Levent'in gel gitli halleri, bazen yakın bazen de keskin bir kılıç gibi tavırları, kendisini fazlasıyla yormuştu. Belli ki Levent de o dönemlerde kendi duygularıyla ilgili karmaşalar yaşıyordu. Sonrasında olumlu yönde değişen davranışları, hissettirdiği pişmanlığı vardı. Bu düşüncelerle kalbinin daha çok yumuşadığını ve kocasına olan özleminin daha çok arttığını farkettiği an aklı devreye girdi, 'bunların hiç birisi sana yaptıklarını affettirmez! Bekaretini bir hayvan gibi elinden aldığını ne çabuk unuttun?' diyen aklı haklıydı. Hislerine yenik düştüğü her an kalbi defalarca kırılmıştı. Levent ile olan ilişkilerinde ilk kez mantığıyla hareket etmiş ve ondan ayrılma kararı almıştı. Bu kararının arkasında durmak zorundaydı.
Evet!
Yapmalıydı!
Yapmak zorundaydı!
Bu düşünceyle derin bir nefes alırken minicik bir fısıltı çınladı aklında, 'dağ evinden döndükten sonraki yaşadıklarınızı hatırla! Ona ders vermek isterken aslında kendini daha çok parçalamadın mı? Şimdi o parçalar görülmeyecek zerrelere dönüşecek ve bir daha asla mutlu olamayacaksın. Kalbin pusulan olsun ve ikinize bir şans daha ver!' Kalbinin üzerinde tonlarca ağırlık vardı yeniden. Yaşadıkları herşeye rağmen, bir daha geri dönmeyeceğini söylemesine rağmen deli gibi özlüyordu. Bu özlem nefes adırmıyordu genç kadına. Sanki elleri ve ayakları prangaya vurulmuş, sadece tek bir amaca odaklatılmış bir robot gibi hissediyordu kendisini. İçinde ölen biri vardı.... Öyle karışmış, öyle çelişkili bir durumdaydı ki, nasıl bir karar vermesi gerektiğini bilemiyor ve bu bilinmezlik kendisini karanlık bir geleceğe sürüklüyordu. Affedebilir miydi? Levent'e karşı hisleri, herşeyi affettirecek kadar güçlü olabilir miydi? Adını andığında bile deli gibi çırpınan kalbi ona bu sorunun cevabını hiç bir tereddüte yer bırakmayacak kadar net bir şekilde veriyordu. Eğer kalbini dinlerse hiç bir şeyin eskisi gibi olmayacağını ve dağ evinden döndükten sonra yaşadıkları gibi güzel şeyler yaşayacaklarını biliyordu ama yinede içinde yer etmiş olan koruyu silip atamıyordu. Çaresizlikle dolu bir halde ellerini yüzüne kapattı ve derince nefes aldı.