Sabah kalktım ve yüzümü yıkadım. Kıpkırmızı gözlerim iki gündür ağladığımın en büyük kanıtı. Saçımı tarayıp aşağı indim. Bizimkiler her zamanki gibi bir şeyler atıştırıyor. Çekmeceden kek çıkardım. Bir yandan yerken bir yandan da kıyafet odasına gittim. Gardırobumdan siyah elbisemi ve siyah ayakkabımı çıkardım. Bugün Jonghyun'un cenazesine gidiyoruz. Odama geri çıktım ve üzerimi değiştirdim. Açık kumral saçlarımı açık bıraktım. Siyah maskemi de taktım. O anda Tae içeri girdi. Ve anında geri çıktı. Kapının önünden seslendi.
V"Özür dilerim Choa. Giyiniyor muydun?"
"Sorun yok. Gelebilirsin."
Tae içeri girip bana baktı. Sonra gülümseyip elindekileri yatağının üzerine koydu. Siyah beyaz bir takım. Arkamı döndüm ve telefonumu aldım. Geri döndüğümde Tae denen salak üzerini çıkarıyordu.
"Ya Tae... beklesene çıkmamı."
V"Bir şey olmaz."
"Offf..."
Ben arkamı dönüp yatağa oturdum. O ise giyinmeye devam ediyor. Bunu duyabiliyorum. Telefonum ile ilgilendim. Bir anda yanıma gelen Tae'ye baktım.
V"Kravatımı bağla."
Dedi sessizce. Ayağa kalktım ve elindeki kravatı aldım. Boynundan geçirip bağladım. Son bir kez düzeltip Tae'ye baktım. Yakışmıştı. Üzerine de siyah ceketini giydi. Onun da üzerine kabanını giydi. O inerken bende kabanımı omzuma attım ve arkasından aşağı indim. Diğerleri de hazırdı. Jungkook simsiyah bir takım giymişti. Diğerleri ise klasik takım elbise giymişti. Arabalara bindiğimizde gözümden bir yaş aktı. Jonghyun'un ölümünü hala kabullenemedim. Şimdi ise cenazesine gidiyorum. Bir an kötü oldum. Tüm bunları düşününce. Taehyung kolumu sıvazladı destek vermek ister gibi.
V"İyi misin sen?"
"İ-iyiyim."
Ön koltukta oturan Kook arkasına döndü.
Jk"Sevgilim... eğer sakin olamicaksan götürmeyelim seni."
"Hayır gelicem."
Konu kapandı. Gidicem oraya. Ne olursa olsun gidicem. Cenazenin olacağı yere geldik. Gözyaşlarımı tutamıyorum artık. Bağımsız olarak akıyorlar. Kameralar ise gelenleri çekiyor. Kıpkırmızı gözlerim ile berbat göründüğümü biliyorum. Ama yapacak bir şey yok. Üyeler tek tek girdiler içeri. Kook elimden tuttu ve birlikte girdik. Hepsi tek sıra halinde giriyor. Kook ve ben hariç. Kameralar deli gibi çekerken biz merdivenlerden çıktık. Bir an dengemi kaybettim. O an da Kookie belimden tuttu destek olmak için. Sessizce fısıldadı kulağıma.
Jk"İyi değilsen gidelim Choa. Kendine eziyet etme."
"Sorun yok Kook. Gidelim hadi."
Dedikten sonra yürümeye devam ettik. Bir odaya girdiğimizde hemen karşımızda Jonghyun'un resmi ve etrafındaki çiçekleri gördük. Üyeler önüne geçip dua ettiler. 4 er grupa ayrıldık. Birinci grup Namjoon, Jimin, Hoseok ve Jin. Onlar dua ettikten sonra biz geçtik. Tae, Yoongi ve Kook dua ederken Jonghyun'un resmine yaklaştım. Elimi gezdirdim üzerinde. O muhteşem bir insandı. Yüz yüze konuşup görüşmedik ama telefon ile görüşüyorduk. Harika sesini duyuyordum. Şimdi ise... onu görmeyi geç onun sesini bile duyamicam. Düşündükçe ağlıyorum. Hıçkıra hıçkıra ağlıyorum. Maskemi çıkardım. O anda yanıma oturan bedene döndüm. Kook... Eli ile belimi sıvazladı.
Jk"Sakin ol sevgilim."
Başımı göğsüne koydum ve daha falza ağlamaya başladım. Jonghyun ile ayrı bir bağım vardı. Bir anda kaybetmek çok acıtıyor.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
BTS'in Sekizinci Üyesi (Düzenleniyor)
FanficBTS'in Sekizinci Üyesi bir kız olursa ne olacak? Peki bu kız Türk olursa... Antiler... ARMY'ler... ödüller... sevinçler... üzüntüler... Yedi erkek ve bir kız... Ün, şan, şöhret... Afra(Choa)'nın BTS ile maceralarını okumaya hazır olun.