Girdiğim transtan kurtulur kurtulmaz kendimi soru sormaya zorladım; "Kimsin sen?"
Yüzüme bakmaya devam etti. "Bana cevap ver."
Yağmur daha da hızlanmıştı. Artık yağmur taneleri asfaltla buluşunca ortaya huzur verici bir ses çıkıyordu. Ancak şu an huzurun zerresini hissetmiyordum.
Bana bakmaya devam etti. Geniş omuzlarının, uzun boyunun, kahverengi gözlerinin bana hiçbir yerden tanıdık gelmeyişi beni çıkmaza sürüklüyordu.
Etrafta ölüm sessizliği vardı. Küt küt atan kalbini duyabiliyordum. Elimi kaldırdım. Belki de bunu yapmamalıydım. Ancak yaptım.
Elimi kalbinin üzerine koydum. "Neden bu kadar hızlı atıyor?" Elimi koymamla beraber daha da hızlanan kalp atışları, benimkilerin de hızlanmasına sebep olmuştu.
Bedeninin titrediğini hissederken soruma cevap vermeyeceğini kavradım ve elimi yavaşça kaldırıp maskesine yaklaştırdım. Tam çıkarmak üzereydim ki, gözlerini gözlerimden ayırmamaya devam ederek elini elimin üzerine koydu ve beni durdurdu.
Bir elektrik akımının tüm vücuduma yayıldığını hissettim. Elimin karıncalandığını, yanaklarımın kızardığını ve onun kim olduğunu öğrenmem gerektiğini hissediyordum.
Elimi tutan eli titriyordu. Islak avuçlarından benim avuçlarıma akan yağmur taneleri bileğime doğru süzülürken elimi çektim. Eli havada kaldıktan saniyeler sonra elini cebine soktu.
"Bunu bana neden yapıyorsun?" dedim. Sesim inanılmaz derecede çaresiz çıkıyordu. Her an ağlayacakmış gibiydim çünkü artık bu olayın çözülmesini istiyordum.
"Beni üzüyorsun. Gerçekten, korkuyorum. Bir şey söyle. Neden bunları yaptığını söyle. Neden telefonumu aldığını, neden beni takip ettiğini... Neden bağcıklarımı bağlamamın senin için bu kadar önemli olduğunu. Beni sevdiğin için bunları yapıyor olamazsın. Hasta mısın yoksa? Cidden, belki de psikolojik bir rahatsızlığın vardır."
Bana öylece bakmaya devam etti. Yağan yağmurun, gürleyen gökyüzünün altında ıslanmaya devam ettik.
"Seni tanıyor muyum, bari onu söyle."
Konuşmadı.
"Böyle yapacaksan neden geldin buraya?!"
Elini cebine attı ve hiç beklemediğim bir şey yaparak cebinden fosforlu sarı not defteri çıkardı. Diğer cebinden de siyah pilot kalem çıkarıp bir şeyler yazmaya başladı.
Kağıt, yağmurdan dolayı ıslanıyordu. Kağıdın üstündeki mürekkep de dağılıyordu ama ısrarla yazmaya devam ediyordu.
Sonunda işi bittiğinde kağıdı koparıp bana uzattı.
'Kendimi göstermemi, ortaya çıkmamı istedin. Ben de yaptım.'
Kağıdı yine cebime sıkıştırıp ona baktım. Konuşmuyordu. Konuşamıyor muydu yoksa bilerek mi konuşmuyordu, bilmiyordum.
"Bu kadar mı yani? Benimle tanışmayacak mısın? Böyle mi yapacaksın? Uzaktan mı izleyeceksin? Beni üzmeye, korkutmaya devam mı edeceksin?"
Gülümsedi.
Maskesinin açıkta bıraktığı gamzelerini, kırışan göz kenarlarını, o karanlığa rağmen gördüm.
Eğildi.
Ve hala bağlamadığım bağcıklarımı çabucak bağlayıp ayağa kalktı.
Şapkasını öne doğru eğip gözlerini saklarken elini arka cebine attı.
Elindeki şeyi bana uzatınca, bunun telefonum olduğunu fark ettim. Çabucak elinden aldım ve sonra, "Kimsin sen?" diye sordum tekrar.
Bana yanıt vermedi.
Ve beni arkasında bırakıp hızlı adımlarla sokağı terk etti.
Arkasından bağırma isteğime engel olamamıştım. Ama beni duymamazlıktan geldi.
"Bir daha karşıma çıkma, Anonim! Seni görmek istemiyorum! Korkağın tekisin! Sevdiğin kadına onu sevdiğini bile söyleyemiyorsun! Bir daha buraya da gelme!"
O gece onu son görüşüm oldu. Yağmurun altında ıslanışımız, onu hatırladığım tek andı. Gamzeleri ve gülünce kırışan göz kenarları, ona dair bildiğim tek şeydi.
Çünkü o olaydan sonra, onu hiç görmedim.
İz bırakmadan, yok oldu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Bayat Ekmek
Teen Fiction"Âşık olacağımız kişiyi kendimiz seçmeyiz, derler. Ama ben bu düşünceyi desteklemiyorum. Ben seni seçtim, Leyla. Bu yüzden; kalbini kazanana kadar senden vazgeçmeyeceğim." |25.08.2017|