"Dalga geçiyor olmalısın..." hızlıca etrafıma baktım. "Lütfen dalga geçmiş ol. Lütfen bu kağıt bana yazılmamış olsun. Lütfen... Lütfen bu kağıtla tesadüfen karşılaşmış olayım."
Kağıdı ağaçtan kopararak elimde buruşturup cebime soktum ve elimle ağzımı kapattım. Deli gibi etrafımda dönüyor, beni izleyen herhangi birini arıyordum. Herkese bakıyordum ama hiçbiri bana bakmıyordu.
Gözlerimden akan yaşlar toprağa düşerken, "Neredesin?!" diye bağırdım. İnsanların bana bakıyor olması hiç umrumda değildi. "Çık artık ortaya! Yetmez mi bu kadar oyun?! Lütfen! Göster kendini... Lütfen..." Sesim sonlara doğru kısıldı ve bana deliymişim gibi bakan insanlar pes edip benimle ilgilenmeyi kestiler. Delirmiş gibi nefes alıyordum. Başımı ellerimin arasında sıkıştırmıştım.
"Çık ortaya, Anonim!"
/•\
Eve dönüş yolunda ruhum bedenimden ayrılmış gibiydi. Boş gözlerle etrafa bakıyor, bilmediğim sokaklarda dolanıyordum. Delirdim mi diye düşünüyordum. Belki de her şey benim zihnimde olup biten bir oyundu. Belki bunların hiçbiri gerçek değildi. Benim uydurmamdı?
Ufak çaplı sinir krizimin ardından saatlerce etrafta dolaşmıştım. Hala da dolaşıyordum. Merkez'e gitmemiştim, hiçbir şey yapacak isteğim, halim yoktu. Ki zaten yayının başlamasına 5 dakika kalmıştı, hiç bilmediğim bu yerden oraya gitmem de imkansızdı.
Altın sarısı ışık saçan sokak lambalarının altında, adını bilmediğim sokakların arasından geçtim. Evimin yolunu bulmaya çalışıyordum. Ne ara buraya gelmiştim, onu da anlayamamıştım ya.
Bomboş zihnim ve en az onun kadar boş sokakta ilerlerken biraz korkmuştum. Ayrıca tanıdık marketi görene kadar da hiç durmamış, koşmuştum. Dakikalar sonra evimin olduğu sokağa saptım ve o sırada hırkamın fermuarını çekip ellerimi ceplerime soktum. Hava çok soğuk, gökyüzü bulutluydu.
İçinde, ayda yılda bir evlatlarının ziyarete geldiğini bildiğim yaşlı teyzenin evinin önünden geçerken, evimin önündeki karaltıyı görüp durdum. Bir adamdı. Ellerini arkasında birleştirmiş, ayağıyla yerdeki taşlara vuruyordu. Başında beyzbol şapkası vardı. Birini bekliyor gibiydi. Sokak lambasının altında ölüm meleği gibi siyahlar içinde parlıyordu. Beni fark edince başını yerden kaldırdı ve bana döndü. Yüzünde, otobüste taktığı o siyah maske vardı.
Bir süre bakıştık. Arkamı dönüp kaçabilirdim. Ondan korktuğumu ve bir daha bana yaklaşırsa polise gideceğimi söyleyip koşabilirdim.
Ama yapmadım.
Bana attığı adımları izledim.
Saniyeler saatler gibi geçti.
Yağmur hafiften atmaya başladı.
Bir.
İki.
Üç.
Tam önümde durdu. Boyu uzundu. Bana tepeden bakıyordu. Kahverengi gözlerinin parıltısını görebiliyordum. Gözbebeklerinin genişlediğini görebiliyordum. Sigara kokusunu alabiliyordum. Çok yakınımdaydı.
Şapkasının hükmünden kurtulan saç tellerinin bağımsızlığını ilan edişini görebiliyordum. Alnında yer edindiklerini görebiliyordum.
Hatta o kadar yakınımdaydı ki, kalp atışlarının ne kadar hızlı çarptığını duyabiliyordum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Bayat Ekmek
Teen Fiction"Âşık olacağımız kişiyi kendimiz seçmeyiz, derler. Ama ben bu düşünceyi desteklemiyorum. Ben seni seçtim, Leyla. Bu yüzden; kalbini kazanana kadar senden vazgeçmeyeceğim." |25.08.2017|