Bir önceki gün yaşadığım acı yüzünden sabaha kadar uyuyamadım. Yatağımda dönüp durdum ve gözlerim kan çanağına dönene kadar ağladım. En son uykuya daldığımda saat sabahın 7'siydi ve sadece 45 dakikalık kestirmenin ardından yine uyanmıştım.
Gece, Egemen telefonu kapattıktan sonra ekrana bakakalmıştım. Yerde öylece oturmuş, yağmurun altında ıslanmıştım. Onu tekrar tekrar arayabilirdim. Özür mesajları atabilirdim ama yapamamıştım. Şu an senin aşkından vazgeçiyorum, diyen adamı ben daha nasıl arayabilirdim?
Bu zamana kadar beni en güzel seven adamı kaybetmenin verdiği hüzünle yüreğim yanarken gözlerimi sımsıkı yumup başımı yastığa gömdüm. Dün gecenin kırıntıları tekrar zihnime doldu. Birkaç dakika daha o sokakta ağladıktan sonra çöpün içindeki gül demetini almış ve ağır adımlarla aralık bıraktığım kapıdan içeri süzülerek kendimi eve atmıştım. Anahtarı da saksının altına koyup Derin'e anahtarın yerini söylemiş, yatağımda acıyla kıvranmıştım.
Gözlerimin şişliğini hissederken zihnimdeki anı kırıntılarını yok ederek tekrar uyumaya çalıştım ama hayır, olmuyordu. İçimde dinmeyen bir vicdan azabı vardı. Tüm hata bendeymiş gibi hissediyordum. Belki de Baran kapıyı çaldığında önce delikten bakmalıydım. Ya da Egemen'in mesajını görmeliydim. O zaman bunlar hiç yaşanmazdı.
Karşımda Egemen'i bulma umuduyla kapıyı açtığımda, Baran'ı görmüştüm ve o şaşkınlık hala aklımda tazeydi. Onu görünce kalbim maraton koşusuna çıkmış gibi hissetmiştim ama bu heyecan ona olan aşkımdan değildi. Nefretim, şaşkınlığım... Her ne olursa olsun, aşk olmadığına adım kadar emindim.
Çünkü dün geceden sonra anlamıştım ki; benim aşık olduğum adam Baran değil, Egemen'di.
"Leyla..." Başım hala yastığa gömülüyken Derin'in sesini duyunca başımı kaldırdım. Yüzümü görür görmez gözleri büyüdü ve ağzı beş karış açıldı. "Ne oldu sana böyle!?" Bir çırpıda yanıma gelip yatağımın kenarına oturdu. "Hiç," dedim. "Gayet normalim."
Bana gözlerini devirip onunla alay ediyormuşum gibi baktı. Muhtemelen şişik gözlerim ve darmadağınık saçlarımla 'gayet normal' görünmüyordum. "Anlat bana ne oldu? Çünkü benim de sana söylemem gereken bir şey var."
"İlk sen söyle." dedim.
İlk kez bu kadar ciddi konuştuğunu görmek ilgimi çekti ve yatakta dikeldim. "Ne oldu?" Derin sıkıntıyla elini saçlarına geçirdi ve uzun soluklu bir nefes aldı. "Duydukların karşısında sakin ol tamam mı? Ani tepki verme."
"Daha da merak ettim şimdi. Çabuk anlat haydi!"
"Baran geri dönmüş. Döneli neredeyse beş gün olmuş ve asıl bomba haber; Irmak'ın doğum gününde o da varmış."
Elimle ağzımı kapattım. Derin, yüzümdeki mimiklere dikkatle bakarken şaşkınlığımın sebebinin Baran'ın geri dönmesinden kaynaklandığını düşünüyordu ama beni asıl şok eden şey, Irmak'ın doğum gününe gelmesiydi. Birkaç dakika boyunca öylece boşluğa baktım. Doğum gününe gelmişti. Ben onu hiçbir yerde görmemiştim ama o beni görmüş olabilir miydi?
Elbette görmüştü! Egemen'in Özgür'ü yumruklaması sonra da Egemen'le benim partiden bir hışımla ayrılmam zaten olay olmuştu. Bunu bilmeyen birinin olduğunu düşünemiyordum. Özellikle de partide olmasına rağmen bilmeyen birinin...
"Ben..." dedim. "Baran'ın geri döndüğünü biliyordum. Ama partiye geldiğini bilmiyordum."
"Ne demek biliyordun? Ne zamandır? Bana neden söylemedin!?"
Oflayarak elimle şakaklarımı ovuşturdum ve ona dün olan her şeyi anlattım. Anlattıklarımı dinlerkenki yüz ifadesi gerçekten korkunçtu. Acıma duygusu yüzünde belirdi ama kime acıdığını kestiremedim. Bana mı yoksa Egemen'e mi?
Anlatmam bittikten sonra titreyen sesimi engellemek için birkaç kez öksürdüm ve gözyaşlarım akmasın diye başımı kaldırdım. Yere oturup ağlarken, Egemen'in telefondaki sesi aklıma geliyordu sürekli. Cılız, kırık bir sesti. O da ağlamış olmalıydı. Benim için.
Derin tırnaklarını yemeyi kesip bir şey hatırlamış gibi anında bana döndü. "Şimdi hatırladım..."
"Neyi?"
"Ben kızlardan ayrıldıktan sonra eve gelirken sokakta senin Anonim'i gördüğümü düşünmüştüm. Ama o kadar hızlı ve silikti ki görüntüsü, tam olarak o olduğunu fark edememiştim. Biliyorsun, içtik biraz. Neyse; hayal kuruyorum sanmıştım ama aynı bere, aynı maske... O kişi Egemen'di. Sizi öyle gördükten sonra karşılaştık demek ki. Görmeliydin, jet gibi gidiyordu, başı öne eğikti. Onun Egemen olduğunu fark edince bizim sokakta ne yaptığını merak ederek ne kadar yanlış olsa da peşine takıldım. Zaten beni fark edemeyecek kadar dikkatsizdi; hatta karşıdan karşıya geçerken az kalsın araba çarpıyordu."
Ne? Araba mı çarpıyordu? Gözlerim doldu.
"Karşı caddeye geçince ben de peşinden ilerledim. Sakin sokakta yavaş adımlarla ilerliyorduk. Etraf sessizdi ve bayağı yağmur yağıyordu. Birkaç sokak döndük, korkunç yerlerdi. Ama onun evini öğrenme düşüncesi aklıma girmişti bir kere...
Neyse, birkaç sokak daha geçtikten sonra telefonu çaldı. O durunca ben de durdum. Bir arabanın arkasına gizlenmiş izliyordum. Telefonu çalmaya devam ederken uzun süre baktı. Sokak onun telefon melodisiyle inliyordu; en sonunda aramayı cevaplayınca uzun süre karşı tarafı dinledi ve sonra bir şeyler mırıldandı. Tam duyamadım ama 'vazgeçtim' gibi bir şeyler söylemişti."Derin'i dikkatle dinlemeye devam ettim. Bu sırada o da gördükleri ve benim anlattıklarımla bağlantı kurarak olanları dile getiriyordu.
"Kısa bir konuşma yaptıktan sonra telefonu cebine attı ve uzun süre olduğu yerde bekledi. Gitmeye karar verip arkamı döndüğüm sırada bir bağırış ve gümleme sesi duydum; anında arkamı döndüm. Egemen'in eli duvardaydı ve sokak lambasının loş ışığı kan rengini koyu bir siyah olarak yansıtmıştı gözlerime. O anki şokumu sana anlatamam."
"Ne?" Elini duvara mı geçirmişti?
"Böyle işte. Bir süre eli duvarda bekledikten sonra kendini bir binaya attı. Kan damlalarının duvardan kayarak yere damlamasını izledikten kısa bir süre sonra hızlı adımlarla eve geldim zaten. Çok korkunçtu; kızgın bir boğaya benziyordu." Elini dizime koyup bana teselli eder gib bir bakış attı ama son söyledikleri yüreğimi dağlamaya yetmişti.
"Büyük ihtimal yumruğunun asıl sebebi kızgınlık değil, kırgınlıktı Leyla." "
Duvara yumruk atmıştı. Hırsından, bana olan hayal kırıklığından, Baran'a olan sinirden... Bir şeyler içini yiyip bitiriyordu ve yapabildiği tek şey kendine zarar vermekti. Çünkü beni üzmekten korkuyordu. Kim bilir eli ne haldeydi şimdi? Ne biçim acımıştı... Benim yüzümdendi. Yaşadığı her bokbenim yüzümdendi.
Ona zarar veriyordum.
Anlık cesaretimle ayağa kalktım ve dönen başıma, her an kapanacak gibi hissettiğim gözlerime aldırmadan kararlı bir şekilde Derin'e döndüm.
"Tam olarak hangi binaya girdi?"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Bayat Ekmek
Teen Fiction"Âşık olacağımız kişiyi kendimiz seçmeyiz, derler. Ama ben bu düşünceyi desteklemiyorum. Ben seni seçtim, Leyla. Bu yüzden; kalbini kazanana kadar senden vazgeçmeyeceğim." |25.08.2017|