"Bence orkideler daha güzel. Ya da yok, şu... Hayır hayır, şu kırmızı güllerden istiyorum." Derin, peşinde dolanan görevliyi bıktıracak kadar hızlı konuşurken etrafıma bakmaya devam ettim. Merkez'den bir arkadaşımız geçirdiği trafik kazası sonucu hastaneye kaldırılmıştı. Şükür ki hayati tehlikesi yoktu. Biz de onu ziyarete gitmek için çiçek almaya gelmiştik.
Ancak sanırım kovulmanın eşiğindeydik.
"Hanımefendi, artık bir tanesinde karar kılmak ister misiniz?" Kasadaki adam bize doğru seslenince onları dinlemeyi bıraktım çünkü eminim ki Derin, uzun süre konuşacak ve kendini savunacaktı.
Arkamı dönüp çiçekçi dükkanından dışarı çıktım ve kapının önüne dizilmiş saksılardaki çiçeklere bakmaya başladım.
Hava soğuktu. Etrafta her şeyi uçuran bir rüzgar hükum sürüyordu ve çiçeklerin zayıf yaprakları da bu rüzgara kurban gidiyordu. Bir menekşenin mor yapraklarına dokunurken yağmurun başladığını gördüm. Tane tane düşüyordu montumun üstüne.
Bir süre sonra yağmur hızlandı ve asfaltla buluşan yağmur tanelerinin tanıdık şıkırtısını duydum.
Aklıma o geldi.
Bir daha karşıma çıkmamasını söylediğim ve bir aydır hiç karşıma çıkmayan, anonimim.
Onu özleyeceğimi düşünmezdim.
Ondan korkuyordum evet ama aynı zamanda merak da ediyordum. Gerçek yüzünü görmek istiyordum. Beni böyle seven birinin kim olduğunu, en azından tanıdık mı olduğunu bilmek istiyordum ama içimden bir his tanımadığım biri olduğunu söylüyordu. Artık tanısam da bir şey değişmezdi çünkü gitmişti. Pes etmişti. Ona git diyen bendim evet ama, belki de içten içe gitmemesini istemiştim.
Belki de bana kırılıp peşimi bırakmıştır, diye düşündüm içimden. Ve yağmur daha fazla bastırınca çiçekçi dükkanına geri girdim.
/•\
Hastane ziyaretinden sonra eve geri döndüğümüzde, Derin çok uykusu geldiğini söyleyip yemek bile yemeden erkenden odasına çekildi. Ben de uyumayı düşünüp kanepeye kıvrılmıştım ama başarısız denemelerimden sonra uyuyamadığımı fark edip vazgeçmiştim.
Balkonda oturmuş dışarıyı izliyordum. Sokak lambasının sarımsı ışığına bakarken aklıma yine o geldi.
O gün telefonumu verdikten sonra içini kurcalamıştım. Değişik bir şey yoktu. Fotoğraflarım, notlarım, müziklerim, numaralar... Hepsi yerli yerinde, aynıydı. Telefonumu sadece numaramı almak için mi çalmıştı?
Yine bir çıkmazın içinde yuvarlanırken kendimi onun yüzünü çizerken buldum. Hayali bir duvara aklımda kalanları resmediyordum. Onu kurguluyor, ismini tahmin ediyordum. Bir şeyler sallıyordum işte.
Tam bir adam kurgulamıştım ki kafamda, kapı çaldı. Balkonda oturduğum için sesi tam duyamadım ama sonra zilin çaldığını duyunca yerimden fırladım. Saat akşam 9'du. Yanılmıyorsam birini de beklemiyorduk.
Temkinli bir şekilde kapıya doğru yaklaştım ve delikten baktım. Kimse görünmüyordu. Daha dikkatli bakınca etrafın boş olduğunu görüp kapıyı araladım. Dediğim gibi, karşımda hiç kimse yoktu. Birinin dalga geçtiğini fark edip tam kapıyı kapatacakken yerde parlayan fosforlu sarı bir not kağıdı ve bir saksı gördüm.
Saksının içinde bugün gördüğüm mor menekşeler vardı.
Notta ise şunlar yazıyordu;
Senden uzak durmamı söylemiştin, biliyorum. Ama bu kadar uzak kalmam yetmez mi?
Ee, beni özledin mi? :)

ŞİMDİ OKUDUĞUN
Bayat Ekmek
Teen Fiction"Âşık olacağımız kişiyi kendimiz seçmeyiz, derler. Ama ben bu düşünceyi desteklemiyorum. Ben seni seçtim, Leyla. Bu yüzden; kalbini kazanana kadar senden vazgeçmeyeceğim." |25.08.2017|