Bu bölümü, yorumlarıyla beni mutlu eden @stardust_66 adlı sevgili okuyucuma ithaf ediyorum. 💖
İyi okumalar!
-
Bedeni beni kollarının arasına aldığı an ne kadar şaşkın olsam da onu ittim. Güçlü kolları belimden ayrıldı. Yüzüne bile bakmayıp kapıyı kapatmasına zaman bırakmadan içeri girip kapıyı kapattıktan sonra, sırtımı kapıya yaslayıp bekledim.
Baran kapıya ardı arkası kesilmeyen yumruklar indiriyordu. "Leyla! Ne yapıyorsun aç şu kapıyı! Sen de beni özledin biliyorum!" Baran kapıyı yumruklamaya devam ederken karanlığın içinde gözlerimi sımsıkı yumdum. Sırtım titreyen kapıya yaslıydı ve yavaşça kayarak yere oturuyordum.
Neden, dedim içten içe. Neden her şey yoluna girerken bir anda çıkıp geldin?
Ellerimle kulaklarımı tıkayıp onu duymamazlıktan geldim. Vücudum tir tir titriyordu ve nefes alamadığımı hissediyordum. Bana sarılmıştı. Bana sarılmıştı.
Dudaklarımı dişlerimin arasına alıp ağzıma kan tadı gelene kadar sıktım. Baran hala bağırıyor ve onu unutamadığıma dair şeyler söylüyordu. Gerçekten, neden gelmişti?
Tam da onu unuttum dediğim anda, Egemen'e bağlandığım anda, neden geri gelmişti?
Aradan dakikalar geçti ve ben karanlığın içinde sessizce hıçkırırken Baran sustu. Gittiğini sandığım saniyelerde kapının arkasından, "şimdi gidiyorum, ama kalbini tekrar kazanana kadar senden vazgeçmeyeceğim." diye mırıldandı.
Bu cümleler bir yerden tanıdıktı. Bana bunu biri daha söylemişti.
Egemen...
Aşık olacağımız kişiyi kendimiz seçmeyiz derler. Ama ben bu düşünceyi desteklemiyorum. Ben seni seçtim Leyla. Ve kalbini kazanana kadar senden vazgeçmeyeceğim.
/•\
Uzun bir süre kapının arkasında buz gibi mermerde gözyaşı akıttıktan sonra, kendime gelmem gerektiğini düşünüp ayağa kalktım ve el yordamıyla salona geçip ışığı yaktım. Bir süredir karanlığa alışan gözlerim ışığı görünce kamaştı ve muhtemelen kan çanağına döndükleri için canımı acıtmaya başladı. Bunun kötü bir fikir olduğunu düşünüp ışığı tekrar kapattım.
Telefonumu aldıktan sonra yatağıma uzandım. Sinirlerim bozulmuştu, ne yapacağımı bilemiyor ve Baran bana sarıldığı için utanıyordum. Şimdi Egemen'in yüzüne nasıl bakacaktım? Bunlar hiç olmamış gibi davranmalıydım. Baran'ı buradan göndermeli, Egemen'i işe hiç karıştırmamalıydım. Evet, böyle yapacaktım ve bu vicdan azabı son bulacaktı.
Derin bir nefes alıp Egemen'e mesaj atmak için Whattsapa girdim. Ancak o an, zaten bana ondan yaklaşık 1 saat önce iki mesaj geldiğini gördüm.
Bir fotoğrafla yazıydı.
Anonim: Geliyorum,
Elimle ağzımı kapattım. Mesaj, tam da Baran'ın kapıyı çaldığı zamanlarda gelmişti. Onunla kapı ağzında konuştuğum, sarıldığım...
Egemen bu saate kadar gelmemiş olduğuna göre, o sarılmayı görmüş olabilir miydi? Yoksa başına bir şey mi gelmişti? Bu düşünce kalbimi alev alev yakarken elimle ağzımı kapatıp odamda volta atmaya başladım.
Görmemişti. Bir işi çıkmıştı ve bu yüzden gelmemişti. Baran'ı görmüş olamazdı. Bizi sarılırken görmüş olamazdı...
Ya görmüşse?
"Hayır," dedim kendimi inandırmak ister gibi. Bir elimde telefon, diğer elim ağzımdaydı; endişeden tırnaklarımı yiyordum. "Ya kaza geçirmişse?" Her türlü aynı yola çıkıyordum. Sonuç olarak gelmemişti ve kötü bir şey olduğuna emindim.
Bana gül almıştı. Ama verememişti. Peki neden?
Delirdiğimi hissediyorum, ne yapacağımı bilemez bir halde onu arayıp aramamam gerektiğini düşündüm. Ya bizi sarılırken görmüşse? O zaman onu aramaya yüzüm olmazdı, bu yüzden aramaya korkuyordum.
İçim içimi yerken her şeyi boş verdim ve onu aramaya karar verdim. Telefon kulağımda öterken bir umut açılmasını bekliyordum. Dakikalarca bekledim. 'Dıt dıt' sesini her duyuşumda içimden bir şeyler koptu. "Egemen aç ne olur..." Gözyaşlarım tekrar akmaya başladı; şu son günlerde ne çok ağlıyordum böyle?
Egemen açmamaya devam etti. Bunun üzerine dışarı fırladım ve kapıyı aralık bırakıp ayakkabılarımı giyer giymez etrafta turlamaya başladım. Bir kulağımda telefon, onun sesini duymayı bekliyordum. Bir taraftan da deli gibi yağan yağmurun altında etrafımı kolaçan ediyordum. Belki daha gelememişti çünkü trafik vardı. Bu düşünceye inanmak istediğim için diğer tüm düşünceleri aklımdan def ettim.
On üçüncü arayışımdan hala cevap yokken, evimin hemen karşısında dar sokağa adım atmıştım. Gözlerim boş sokakta dolanırken sağ tarafımdaki çöpe döndüm.
Çöpün içinde yaprakları yere saçılmış bir demet kırmızı gül vardı. Ipıslak olmuşlardı ve yaprakları rüzgara kurban gidiyordu. Elimle ağzımı kapattım. Nefes alamıyordum. Bunları Egemen getirmiş olmalıydı. Ve muhtemelen bizi öyle görünce...
Kendimi dizginleyemeden hıçkırarak ağlamaya başladım. Asfalt yola sertçe düşen dizlerimin acısı, kalbimin yanında bir hiçti. Yanlış anlamıştı. Bizi sarılırken görmüş ve kahrolmuş olmalıydı. Kendimden nefret ediyordum.
Dar sokakta deli gibi ağlıyordum. Birkaç kişinin camdan bana baktığını gördüm ama umursamadım. Bir kez daha onun kalbini paramparça etmiştim.
Bir elim yerde, diğer elim kulağımdaki telefonu tutarken telefonun karşı tarafından gelen nefes alış veriş sesini duydum.
Ne zamandır açıktı?
Sertçe yutkunup sessizce dinledim. Konuşamayacak kadar berbattım.
"Ağlama," dedi pürüzlü, boğuk bir ses. Bunun üzerine daha çok ağlamaya başladım ve vücudum zangır zangır titrerken adını sayıkladım.
"Egemen..."
"Leyla. Ağlama." Bana ağlama diyordu ama sesi en az benimki kadar pürüzlüydü. Yoksa o da mı ağlıyordu?
"Egemen, ben çok özür dilerim. İnan bana o sarıldı, ben karşılık vermedim. Yemin ederim."
Bir süre karşıdan ses gelmedi. Sonra o boğuk sesi tekrar duydum.
"Ben..." dedi. Konuşmakta zorlanır gibiydi. "Şu an senin aşkından vazgeçiyorum."
Ve telefon kapandı.
-
Bölümle ilgili yorumlarınız neler?
Sizce Egemen gerçekten vazgeçecek mi?
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Bayat Ekmek
Teen Fiction"Âşık olacağımız kişiyi kendimiz seçmeyiz, derler. Ama ben bu düşünceyi desteklemiyorum. Ben seni seçtim, Leyla. Bu yüzden; kalbini kazanana kadar senden vazgeçmeyeceğim." |25.08.2017|