Gördüğüm manzaranın açıklaması daha tam olarak beynime iletilememişken bir el gözlerimi örttü ve beni kenara çekti.
Müziğin durduğunu işittikten sonra müzikten daha gürültülü bir ses kulaklarıma doldu.
"Lan! Yürüyün gidin evden!" Birkaç şişe ve -tahminen- sandalye devrilme sesinden sonra yanımdan apar topar geçen iki bedeni hissettim ve ardından gözlerimin önündeki perde kalktı. Egemen sırtını duvara yaslamış, beni izliyordu. Alkollü olduğu gözlerinin kısıklığından ve üstüne leş gibi işlemiş kokudan belliydi. Tam o sırada kapı gürültüyle kapandı ve korkarak irkildim.
"Gördüklerin için özür dilerim İncir Ağacı'm." Dudakları aralanıp önüme dişlerini sunduğunda şaşkınlığımı bir kenara bırakıp ona bakmaya başladım. Her şeyi dalgaya alan bir hava takınmıştı. Saçları darmadağınıktı; tıpkı ev gibi.
Biraz daha o mahmur yüz ifadesine bakarsam, dayanamayıp onu öpeceğimi bildiğim için gözlerimi kaçırdım.
Evin hali berbattı. Boş pizza kutuları, sesi kısılmış ve bir şarkı çaldığı belli olan açık televizyon, bira şişeleri, koltukların üzerindeki çikolata paketleri ve patlamış mısırlar, ahşap masaya dağılmış sigara külleri ve devrilmiş sandalyeler...
"Bu evde at yarışı mı yaptınız?" Parmak ucumda, yüzümdeki tiksinç ifadeyle en temiz gözüken koltuğun köşesine oturdum.
"Evet, onlar da bir nevi at ne de olsa." Hala duvara yaslı olan adama kısa bir gülücük attıktan sonra koltuğun yanındaki yanık izini fark ettim ve bunu Egemen'in yaptığını bildiğim için ona dönüp kızıyormuş gibi yaptım. "Neden içtin bu kadar?"
Egemen omuzlarını silkip duvardan ayrıldı ve sarsak adımlarla yürüyüp yanıma oturdu. "Gelmen için."
"Ne?" Neden bahsettiğini anlayamamıştım.
Egemen gözlerini benden çekip karşısındaki duvara odaklandı ve sakin bir nefes aldı.
"Ben küçükken babamla yaşardım. Ablam annemle kalırdı ve babam her ne kadar istemesem de beni yanına almıştı. Annem alkolikti, bu yüzden boşanmışlardı. Daha altı, bilemedin yedi yaşındaydım. Ne kadar alkolik olsa da o benim annemdi ve onu özlüyordum ama babam bizi pek görüştürmezdi."
Duyduklarım zihnimde bir çığ etkisi yaratırken teselli vermenin saçma olduğunu düşünüp sözüne devam etmesini bekledim. "Bir gece babam uyurken telefonu çaldı. Onu uyandırmamak için ben açtım telefonu. Arayan annemdi. İçmişti yine. Ve telefonda ağlıyordu; oğlumu bana getir, diye. O gece, zaten yolunu ezbere bildiğim annemin evine gittim koşarak. Babamın haberi yoktu ve gecenin bir vakti, aralığın ortasında incecik bir tişörtle sokaklarda geziyordum. O kadar aceleyle çıkmıştım ki, montumu almak aklıma bile gelmemişti. Çünkü korkmuştum, babam duyar da gitmeme izin vermez diye."
Kalabalığın ortasında görsem
'yıkılmaz' damgası yapıştıracağım adamın sol gözünden bir damla yaş aktığını gördüğümde, içimde bazı hislerin bileklerini kestiğini hissettim."O gece annemin yanına gittim; ağzı alkol kokarken ve yerler boş şişelerle doluyken bile mutluydum. Çünkü yanındaydım. Ablam o gün anneannemde kalıyordu, bu yüzden sabaha kadar rahatlıkla annemle kalabilmiştim."
Gözlerim dolmuş bir şekilde onu izlerken yüzünde buruk bir tebessüm oluştu. Titreyen sesini düzeltmek için sertçe yutkunduktan sonra bana döndü; bana bunları neden anlattığını anlayamamış bir şekilde koyu kahve gözlerine bakıyordum. İçine düşüp kaybolmak istediğim bir kuyu gibiydi.
"O günden itibaren annem her alkol alışından sonra beni aradı. Hatta bana eski telefonlarından birini vermişti; aradığında yanına gidebilmem için. Babamdan gizli tam beş ay boyunca sürdü bu."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Bayat Ekmek
Teen Fiction"Âşık olacağımız kişiyi kendimiz seçmeyiz, derler. Ama ben bu düşünceyi desteklemiyorum. Ben seni seçtim, Leyla. Bu yüzden; kalbini kazanana kadar senden vazgeçmeyeceğim." |25.08.2017|