"Yiğit" dedim ve kapıyı tıkladım. Yaklaşık beş dakikadır Yiğit'in odasının önünde duruyordum.
Bir süre sonra kapı açıldı. Kapının arkasına durmuş yalnızca başını çıkarmıştı. Galiba üstü yoktu.
"Ne oldu" dedi.
Kapının arkasına saklanması hoşuma gitmişti. İçimden takdir ettim onu.
"Ben eve gidip kalan eşyalarımı almak istiyorum" dedim gözlerimi yerden kaldırmazken.
"Tamam hazırlanayım çıkarız" dedi ve kapıyı örttü. Yüzümde ki minnettar gülümsemeyle merdivenlerden indim.
Ayşe teyze kahvaltıyı salondaki masaya hazırlamıştı.
"Hayırlı sabahlar" dedim ve masaya oturdum.
"Hayırlı sabahlar" dedi ve oda oturdu.
Biraz sonra da Yiğit gelmişti ve oda oturmuştu.
"Oğlum bu evde senin bir yardımcın yok muydu?" Diye sordu Ayşe teyze.
"Vardı ama ayrıldı" dedi Yiğit ve yemeye devam etti.
Ayşe teyze bir şey demedi. Hepimiz sessizce kahvaltımızı ediyorduk.
"Yarın kayılacak nikah." Dedi. Ne kadar soğukkanlıydı. Elimde ki çatalı bırakıp sofradan kalktım.
"Ellerine sağlık" Ayşe teyze dedim ve yukarı çıkmaya başladım.
"Birazdan çıkalım" diye seslendi Yiğit.
"Tamam" dedim ve odama girdim.
Üstünde ki kıyafetleri çıkartıp dolaptan açık renk bir tunik ve kot çıkartıp giydim. Ona uygun bir şal takıp çantamı da alarak aşağı indim.
Yiğit oldukça farklı olmuştu. Takım elbise yoktu üzerinde. Spor kot bir gömlek altında da koyu renk bir pantolon vardı. Üstelik bugün gözlük takmıştı.
"Çıkabiliriz" dedim ve kapıyı açtım.
Ayşe teyzeye el sallayıp garaja doğru yürüdüm.
Arabaya binip bizim evin yolunu tuttuk.
Konuşmuyorduk. Oda bende. Ona kızmam gerekiyor muydu. Bilmiyorum ama en çok kızmam gereken kişi babamdı.
"Babamdan haber var mı" dedim.
"İyiymiş" dedi ve yola bakmaya devam etti.
Eve geldiğimizde anahtarla kapıyı açtım. İkimizde girdik.
"Ben yukarıya çıkacağım sen salona geç istersen" dedim.
Başını salladı ve salona geçti. Bende odama gittim.
Özlemiştim odamı.
Dolabımda kalan bir kaç eşyamı küçük bir valize koyup kapının yanına koydum. Takılarımı, kitaplarımı da bir çantaya koyup odadan çıkacaktım. Son anda aklıma gelen şeyle arkamı döndüm.
Boyalarımı, şövalyemi ve tuvalimi de kapının önüne getirdim. Fakat hepsini bir seferde taşıyamayacaktım. Sesimin duyulacağı şekilde bağırdım.
"Yiğit bir bakabilir misin?"
Aşağıdan sadece ayak sesleri gelmişti. Biraz sonrada merdivenin ucunda Yiğit belirmişti.
Ne oldu der gibi baktı ve merdivenlerden çıktı.
"Eşyaları taşımamda yardımcı olur musun" dedim. Eşyalara baktı ve
"Yoksa salonda ki tabloları sen mi yaptın?" Dedi.
"Evet" dedim utangaçça gülümserken.
"Güzel çiziyormuşsun" dedi ve sırtına kitaplarımın olduğu çantayı taktı. Bir eline şövalyeyi alırken bir eline tuvalimi aldı ve merdivenlerden indi.
"Teşekkür ederim" dedim ve bende valizi alıp indim.
Eşyaları arabanın bagajına yerleştirip tekrar yola koyulduk.
"Sen gözlük mü takıyordun" dedim en son dayanamayıp.
"Normalde takmam ama bugün başım ağrıyor. Gözlük takınca geçiyor" dedi.
"Anladım" dedim ve camdan bakmaya devam ettim.
Yarın evleneceğim adam hakkında hiç bir şey bilmiyordum. Acı bir şekilde gülümsedim."Beni Salihalara bırakabilir misin?" Dedim.
"Bende oraya gidecektim" dedi ve yola devam etti.
Yaklaşık yarım saat sonra Salihaların oturduğu rezidansın önüne gelince arabadan indik.
Rezidansa girip asansöre bindik. Konuşmak yasak gibiydi sanki. Sanki konuşsak kötü olacak gibiydi.
Kata geldiğimizde asansörden indik ve zile bastık. Kapıyı Burak açtı.
"Hoşgeldiniz" dedi ve bizi içeriye buyur etti.
"Hoşbulduk" dedik ikimizde aynı anda.
Biraz sonra da Saliha gelmişti. Bana sarılıp hoşgeldin dedi.
Bende ona sarıldım. Erkekler salona biz mutfağa geçmiştik.
"Resmen yarın evleniyorsun" dedi Saliha kahve yaparken.
Kafamı masaya gömüp derin bir iç çektim.
"Evet biraz öyle oluyor" dedim.
İçimden deli gibi ağlamak geliyordu.
Saliha arkasını döndü.
"Ya Mihrimah kader işte. Belki seversiniz birbirinizi. Hem yakışıyorsunuz da" dedi gülücükler saçarken.
Gözlerimi devirdim.
"Dizi çekmiyoruz. Zorla evlenip sonradan aşık olalım" dedim.
"Ayy Mihrimah" dedi bıkkınlıka ve tekrar ocağa döndü.
Dört tane kahve yaptı ve tepsiye koydu.
"Tuz atayım mı onun kahvesine" dedi kaşlarını kaldırıp haylazca gülerek.
"Sakın" dedim heyecanla.
Tezgahtaki tuzu kahveye boca etti ve gülümseyerek tepsiyi aldı. Sonra bana dönüp
"Ay sen bunları al ben yanına bişeyler koyayım" dedi ve elime tepsiyi tutuşturdu.
"Tuzlu kahveyi kendim alırım daha iyi" dedim ve mutfaktan çıktım.
Salona girip tepsiyi önce Burak'a tuttum. Tuzlu kahveyi almaya yeltendi. Tepsiyi çekip
" o değil" dedim heyecanla. Bana garip garip bakıp diğer kahveyi aldı.
Tepsiyi Yiğit'e tuttuğumda o da tuzlu kahveye yeltendi. Yine aynı hareketi yapıp diğer kahveyi uzattım. İkiside garip garip bana bakınca
"Ben çok şekerli içerimde o benim" dedim. Saliha'nın yüzünden yalan söylemiştim resmen. İçimden Saliha'ya kızıp koltuğun birine otudum. Tuzlu kahveyi tepside bırakıp çaktırmadan ötekini aldım.
Saliha elinde çikolata tabakları ile girip sehpaya koydu. Bana göz kırpıp yanıma oturdu. Kahveyi alıp içti. Bense onu dikkatle izliyordum.
Saliha kahveyi içince gözleri yerinden fırlayacaktı nerdeyse. Anladığım kadarıyla yutamıyordu şuan. Önünde ki suyu hızla içti.
"Ne oldu" dedi Burak telaşla.
"Yiğit kahvelerimiz karışmış " dedi bana yandan kızgın bir bakış atarken.
"Ne" dedi Yiğit anlamamış gibi bakıyordu.
" yok ne alakası var siz devam edin" dedim ve kahvemi içmeye koyuldum.
Yiğit ve Burak kendini arasında sohbet ederken biz de kendi aramızda sohbet ediyorduk.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
HAZEN (Düzenleniyor)
Художественная прозаCinayetin parçalanmış sayfaları... Aşk, hüzün, öfke, acı, feda... belki de her şey, her his, her duygu Bir adam var. Belinde silah, elinde kitap. Kalıplaşmışın dışında. Aşık, anlayışlı, bilgili, iyi kalpli... Genç bir kadın var. Yüreği özlemle dol...