Sinir bozan zil sesiyle anın büyüsünden sıyrılmıştık.
"Hayırdır inşallah" diyerek ayağa kalktım.
Yiğit'te kalkmıştı.
Kapının deliğinden baktığımda Aslı'yı gördüm.
Kaşlarım hayretle çatılırken Yiğit'e baktım."Aslı gelmiş" dedim sesim epey bozuk çıkmıştı.
Onun bana kızıp beni tehdit etmeye hakkı yoktu ki biz suçsuzduk. Asıl suçlu onlardı. Benim annem onun babası yüzünden ölmüştü.Yiğit hayretle dudaklarını büküp kapıya doğruldu.
Bileğinden tutup onu durdurdum.
"Açma lütfen" dedim.
"Ne" dedi anlam veremeyerek.
"Evimize girsin istemiyorum." Dedim sitemle."Ne istiyormuş onu öğrenelim" dedi ve kapıyı açtı. Bense ağzım açık kalakalmıştım.
Aslı elinde bir buketle kapıda duruyordu. Yiğit'e odaklanmıştı. Gözlerinde sinsi bakışlar vardı.
Ardından o bakışlar beni buldu. Yüzünde ki derin gülümseme solarken kaşlarını kaldırdı."Yalnızsındır diye tahmin etmiştim" dedi Aslı Yiğit'e dönüp.
Yüzüm hayret ve öfkeyle kasılırken Yiğit'e baktım.
"Hayır Mihrimah var elbette" dedi.
Şimdi sinsi bakışlar ve sinsi gülücükler atma sırası bendeydi fakat bırakın gülmeyi en ufak mimik dahi yapmak istemiyordum Aslı'ya.Bana hayatımı mahvettiniz diye saldırırken ona üzülmüştüm değil mi? Peki asıl hayat mahveden onlar değil miydi?
Öfke bendenimi sararken onu çokta önemsemediğimi ve hatta ondan nefret ettiğimi vurgularcasına ayaklarımı yere vura vura salona geçtim.
Fakat onun yüzünü görmesemde sesini duyuyordum şu anda.
"Geçmiş olsun Yiğit. Ben çok üzüldüm. İyisin değil mi?" O gün ki darmadağın kızdan eser yoktu. Sesi cilveli ve neşeliydi.
Gözlerimi devirdim.Ayağında ki topuklu ayakkabılarının sesi salonda rahatsız edici bir ses çıkartırken gözlerimi kıstım.
Gür siyah saçlarına büyük dalgalarla şekil vermiş. Koyu renk gözlerine, koyu tonlarda bir makyaj yapmış ve kırmızı bir ruj sürmüştü.
Giydiği kısa elbise ve deri çizmelerde cabasıydı.
Hala elinde duran çiçeği Yiğit'e uzattı.
"Çabuk iyileş" dedi eline çiçeği tutuşturup göz kırparak.Tek kaşımı kaldırmış onları izliyordum.
"Daha iyisin galiba kapıyı açtığına göre" dedi iğneleyici bir tonda.
"Daha iyiyim uzun süre hastanede kaldım zaten" dedi Yiğit gülümseyip. Bu gülümsemesini bir kenara yazmıştım.
"Sevindim" dedi şuh bir gülümsemeyle.
Ardından bakışlarını bana yöneltti."Sen hala nasıl bu evde durabiliyorsun anlam veremiyorum" dedi tek kaşını kaldırıp.
"Pardon" dedim hayretle.Yiğit'in gerildiği her halinden belli olurken Aslı sinsi bakışlarını bir ok gibi bana saplıyordu.
"Bunca kişinin, Yiğit dahil hayatını mahvedip hala bu kadar rahatsın ya onu diyorum. Anlarsın" dedi göz kırparak.
Sinirden tek gözüm seğirirken ona sert bir bakış attım.
"Çık evimden" dedim sakince."Evi bile sahiplenmişsin" dedi beni küçümseyerek.
Sakince oturduğum yerden kalkıp ona yaklaştım.
"Çık evimden" dedim üstüne bastırarak.
"Canım ya nasıl kandırıyor kendini değil mi Yiğit" dedi ağzına yaya yaya.Gözümü kapatıp sabır diledim.
Yiğit'in susmasına mı kızayım, Aslı'nın saçını başını mı yolayım karar veremiyordum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
HAZEN (Düzenleniyor)
General FictionCinayetin parçalanmış sayfaları... Aşk, hüzün, öfke, acı, feda... belki de her şey, her his, her duygu Bir adam var. Belinde silah, elinde kitap. Kalıplaşmışın dışında. Aşık, anlayışlı, bilgili, iyi kalpli... Genç bir kadın var. Yüreği özlemle dol...