Ellerim terliyor. Nefesim hızlanıyordu. Mahkeme salonunda ki herkes ayağa kalkmış, hakimin ağzından çıkacak olan sözlere odaklanmıştı.
Yiğit sanık bölümünde başı dik bir şekilde kararı bekliyordu. Bizler ise yüreğimizde ki heyecanla bekliyorduk.
Savunmalar iyi yapılmıştı. Deliller kanıtlanmıştı. Şimdi büyük umut ve beklentilerle hakime bakıyorduk.
Ya sandığımızdan daha büyük bir oyunun içindeysek? Ya Yiğit buradan çıkamazsa...
Bunları düşünmek kalbimi sancıtıyordu.
Bir aydır. Bir aydır zaten yeterince suçsuz yere vakti çalınmış, özgürlüğü elinden alınmıştı.Hakim sözlerine başladı. Kanunları saydı. Ve işte o tek kelime...
"BERAAT" sonrasında kulaklarım uğuldamıştı. Gözümde sevinç gözyaşları, yüreğimde sevinç hisleri tüm bedenimi sarmalamıştı.
Şükürler olsun Rabbim. Bir ayın sonunda Yiğit suçsuz yere yattığı o yerden çıkabilmişti.
Salonda yankılanan sevinç nidaları bile uğultu şeklindeydi.
Gözyaşlarım arasında bana doğru arkasını dönen Yiğit'i gördüm.
Öyle güzel gülümsüyordu ki...
İçimden dua ettim. "İnşallah bu gülümsemen eksik olmaz"Salon boşalmaya başlamıştı.
Yiğit bana doğru yaklaştı. Bende ona. Bir ayın özlemini çıkarırcasına sarıldık. Sımsıkı, hasretle.
Alnımdan öptü.
"Bitti" diye fısıldadı.
"Şükürler olsun" dedim.
"Şükürler olsun"
Yüzünde ki mutluluk, ferahlama görmeye değerdi. Şu bir ayda zaten biraz çökmüş gibiydi. Allah aşkına kim katlanabilirdi buna. Hem suçsuz yere ceza al, her gün bu düşünceyle kendini ye...
Zordu ve Yiğit iyi dayanmıştı. Her daim dik duran omuzlarını asla çöktürmemiş, güçsüz gibi durmamıştı.
Şimdi asıl ceza çekmesi gerekenlerin içeriye girmesi gerekti.
Belki hala başımızda kara bulut gibi gezeceklerdi ama en azından katil ortaya çıkmıştı.
Gönlümüz biraz olsun ferahlamıştı.Bir an önce buralardan çıkmak ister gibi çıkmıştık.
Bade'ye büyük teşekkür etmem gerekti.
Yanına gittim. Yüzünde sevinçli ve gururlu bir tebessüm vardı."Hakkını ödeyemeyiz" dedim sarılıp. Hemde gerçek duygularımla. Tüm minnetimle.
Aynı samimi sarılmayla karşılık verdi.Yiğit'te Bade'ye güzelce teşekkür etti. Az ilerde Saliha, Burak ve Ayşe teyzem vardı.
"Allah'a şükürler olsun" dedi Ayşe teyzem.
Herkes mutluydu.
Sahi adalet yerini bulmuştu değil mi?
Gerekli işlemeleri halletmemiz yarım saatimizi almıştı.Yiğit'in koluna girdim. Omuzlarımızda ki yükler hafiflemişti sanki.
Kapıdan çıktığımızda bize doğru gelen gazetecileri görünce Yiğit'in yanından sıyrılıp arabaya doğru gittim. Boy boy haberlere çıkıp herkese görüntülenmek ne kadar doğruydu sonuçta.
Haberciler Yiğit'in etrafını sarmış sorular soruyorlardı.
Yiğit ise kısa cevaplar vererek oradan ayrıldı. Arabaya binip yanıma oturdu. Alper'de Yiğit'e iyi dileklerini ilettikten sonra yola koyulmuştuk.Eve geldiğimizde doğum gününde hediyelere boğulan bir çocuk gibi mutluydum ve gülümsemem eksik olmuyordu.
Yiğit için de aynısı geçerliydi. Sanki biraz olsun ferahlamış gibiydi.
Bir ay sonra eve Yiğit ile beraber girmek içimin huzurla dolmasını sağlamıştı.İçeriye girip ceketlerimizi çıkarttık. Sanırım mutluluğumuzdan söyleyecek sözümüz yoktu. Evlendiğimiz gece bile bu kadar mutlu girmemiştik eve haliyle.
"Sonunda" dedi gülümserken.
Hızlıca yanına gidip sarıldım. Güçlü kollarıyla beni sarmaladığında başımı göğsüne yasladığım için ritimli kalp atışlarını duyuyordum.Başımı kaldırıp gözlerine baktım.
"Özledim" dedi fısıldayarak.
"Bende..." dedim tekrar başımı göğüsüne yaslarken."Korkuyorum.." dedim sessizce.
"Neden"
"Ya yine bir şey olursa."
Mutluluğumuz uzun sürmüyordu. Mutluluğumuza ya kelepçe vuruluyor ya da silah sıkılıyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
HAZEN (Düzenleniyor)
General FictionCinayetin parçalanmış sayfaları... Aşk, hüzün, öfke, acı, feda... belki de her şey, her his, her duygu Bir adam var. Belinde silah, elinde kitap. Kalıplaşmışın dışında. Aşık, anlayışlı, bilgili, iyi kalpli... Genç bir kadın var. Yüreği özlemle dol...