Asansör geldiğinde Yiğit'te arkamdaydı. Asansöre bindik. Tek kelam etmiyordum, o da.
Aşağı kata geldiğimizde çalışanlar bir bir selam veriyordu. Oda herkese başıyla selam veriyordu.
Ofis tarzında bir yere gelmiştik.
"Mehmet bey" dedi Yiğit ve orta yaşlarda olan adamla tokalaştı.
"Yiğit bey merhaba" dedi adam ardından bana dönüp selam verdi.
"Nişanlım Mihrimah" dedi.
"Çok memnun oldum" dedi adam ve gülümsedi. Bende hafif gülümseyerek karşılık verdim.
"Ben çıkıyorum önemli bir gelişme olursa haber edersiniz. Kalan işleride mail adresime atın" dedi Yiğit. Adam başıyla onayladı ve oradan ayrıldık.
Çıkışa yaklaştığımızda güvenlik yanımıza geldi.
"Yiğit bey haberciler" dedi eliyle arkayı gösterdi.
Camdan baktığımızda yoğun bir kalabalık vardı. Ana haber için gelmiş olacaklardı.
"Bir bunlar eksikti" dedi Yiğit. "Alper'e haber edin hemen kapının önüne gelsin arabayla" diye ekledi.
"Ne için geldiler" dedim
"Senin için" dedi.
"Benim burada olduğumu nerden bilecekler" dedim.
"Muhakkak içerden biri söyledi" dedi.
Az sonra Alper'de arabayla görüş alanımıza girdi.
"Şimdi çıkacağız. Hiçbir şey söyleme. Soruları yanıtlama. Arabaya bineceğiz." Dedi.
"Tamam"
"Koluma gir" dedi.
Kafamı kaldırıp gözlerinin içine olumsuzca baktım.
Bıkkınlıkla nefes verip elimi tutuverdi.
Hızla arkasından sürükleyerek kapıya doğru götürdü. Ona yetişmek için adımlarımı hızlandırdım. Düşmemek içinde elini sıkıca kavramıştım. Kızardığıma emindim.
Kapıdan çıktığımızda haberciler etrafımızı sarmıştı.
"Mihrimah hanım olanlarla ilginiz var mı?"
"Babanız nerede"
"Babanız neden Arslan beyi öldürdü?"
"Neden cevap vermiyorsunuz?"
Yiğit adımlarını hızlandırdı.
Arabaya yaklaştığımızda kapıyı açtı ve geçmemi sağladı. Ardından oda yanıma oturdu.
Alper gaza basıp hızlıca ana yola çıktı.Derin bir nefes verdim.
"Atlattık" dedi ve kravatını genişletti.
Eve doğru gidiyorduk. Yol boyu konuşmak niyetinde değildim.
Ben bunların hesabını nasıl verecektim Allah'a.
Zenginlik içinde yaşamıştım. Zekatımı, sadakamı eksik etmiyordum.
Ama bu hayatın bu yüzünden kaçamamıştım.
Sosyal medya dahi kullanmazken internette boy boy fotoğraflarım çıkıyordu.
Ben bunların hesabını nasıl verecektim.
Eve geldiğimizde hızla arabadan indim.
Ayşe teyze kapıyı açtığında içeriye girip odama çıktım.
Kabanımı çıkartıp yatağa attım.
Aynanın karşısına geçtim.
"Böyle birşey olmamalı" dedim.
Kendime baktım.
"Bu hayattan uzak dur"
Elimi kalbimin üzerine bastırdım.
"Üç senedir dikkat ettiğin hayatına şimdi de dikkat et."
Derken elimde ki yüzüğü fark ettim.
Elimi önüme getirip alyansıma baktım. Parmağımdan çıkartıp elimde dolandırdım.
İçine baktım "YİĞİT" yazıyordu büyük harflerle.
Gözlerimi sıkıca yumdum.
Bana neden mesafeli davranmıyordu. Neden?
Yüzüğü tekrar parmağıma takıp kendimi toparladım.
Elimde bir fazlalık gibiydi.
Odadan çıkıp aşağı indim.
Koltuklardan birine oturdum. Elimde ki yüzükle uğraşıyordum. Döndürüp tekrar takıyordum.
Saatler ilerliyordu. Ayşe teyze mutfakta, Yiğit nerede bilmiyordum. Bilmek istemiyordum.
Haber saati geldiğinde televizyonu açıp koltuğa tekrar oturdum.
Ve manşetlerdeki haberler.
Babamın öldürdüğü adamın resimleri. Cenaze töreni.
Ve
Benim Yiğit'le el ele şirketten çıkmam.
Gözümden bir yaş aktı.
"Volkan Karan'ın kızı nişanlısı Yiğit Akadoğlu ile hiçbir açıklama yapmadan gitti"
Gözlerimden sinir ve vicdan azabıyla yaşlar sicim sicim akıyordu.
Televizyonu hırsla kapattım.
"Allah'ım affet. Bana yardım et" dedim yaşlarımı elimin tersi ile silerken.
Yiğit geldi bir anda yanıma.
"Haberler canını sıkmış anlaşılan" dedi. Cevap vermedim ters ters baktım.
Ardından yanından sıyrılıp gittim.
Kapı çaldı.
Hızlı adımlarla kapıyı açtım.
Karşımda Polisler vardı. Şaşkınca onlara baktım.
"Mihrimah hanım bizimle karakola gelmelisiniz" dedi polislerden biri.
Arkama dönüp Yiğit'e baktım.
Bir çırpıda yanıma geldi.
"İfade için" dedi polislerden biri.
Elimi başıma koyup el mecbur onların peşine takıldım. Yiğit'te arabasına biniyordu.
Polis arabasındaydım.
"Ah baba senin yüzünden. Senin yüzünden. Neden böyle bir adam oldun" dedim içimden.
Biz önde, Yiğit arkada karakola gelmiştik.
İfade için bir odaya alındım. Sadece bir ışığın aydınlattığı.
Ardından iki tane polis girdi.
Bir tanesi asker yeşili bir pantolon giyinmiş ve polis botları. Üzerinde siyah bir tişört.
Saçları siyah gözleri de. Hafif kirli sakallı. Beyaz tenli.
Diğeri onun aksine sarışın.
"Bildiklerinizi anlatın" dedi sarışın olan polis.
"Bir şey bilmiyorum ki" dedim. Korkuyordum. Polislerden değil yanlış bir şey söylemekten korkuyordum.
"Babanız size birşey söylemiş olmalı. Lütfen anlatın" dedi siyah tişörtlü polis kibarca.
"Sadece benden özür diledi ve gitti. Hiçbir şey bilmiyorum" dedim.
"Geçen hafta çarşamba günü öğle sularında neredeydiniz?" Dedi diğer polis.
Düşündüm.
"Okuldaydım" dedim.
"Peki babanız?"dedi.
"Şirketteydi diye biliyorum" dedim.
"Peki aranızda bir telefon görüşmesi oldu mu o aralar."
"Hayır sabah beraber kahvaltı yaptık. Daha sonra o şirkete ben okula gittim. Akşam eve geldiğimde babam henüz gelmemişti. Sonra geldi normal bir gündü" dedim.
"Peki babanız nereye neden gittiğini söyledi mi"
"Dediğim gibi benden özür diledi ve gideceğini söyledi fakat nereye gittiğini gerçekten bilmiyorum. Sonrasında bana bir mektup bırakmış. İçinde sadece bir adamı öldürdüğünü yazmış. Onun dışında hiçbir şey bilmiyorum" dedim.
"Murat komiserim sizin soracağınız birşeyler var mı?" Dedi sarışın olan polis.
"Var" dedi ve omuzlarını dikleştirdi.
"Dışarıda ki adam neyiniz oluyor" dedi.
"Nişanlım" dedim gözlerimi kaçırarak.
"Onun olaylarla ilgisi var mı?, babanızı ne derece tanır?" Dedi.
"Bil...bilmiyorum" dedim.
"Emin misiniz?"dedi.
"Evet" dedim.
"Nişanlınızın babanızı ne derece tanıdığını bilmiyor musunuz?" Dedi diğer polis.
"Hayır onu biliyorum elbet. İş ortakları." Dedim.
Murat komiser diğer polise baş işareti yaptı ve diğer polis başıyla onayladı.
Tam kapıdan çıkarken
"Komiserim namaz geçmesin" dedi ve saatini işaret etti.
Murat komiser gülümseyip onu onayladı.
Biraz sessizlik oldu.
"Ne zamandan beri nişanlısınız?" Dedi.
Gözlerimi yere indirdim. Ne diyeceğimi bilmiyordum ki.
Yalan söylemek zorundaydım yine. Derin bir nefes verdim.
"Bir kaç haftadır" dedim.
Başıyla onaylaydı.
"Tamam teşekkürler. Size güveniyoruz ifadenizin doğru olduğuna yani" dedi.
Ayağa kalktım. Başımı salladım ve kapıdan çıktım.
Bu sefer diğer polis Yiğit'i sorgu odasına getirmişti.
Birbirimize baktık. Gözlerini kapatıp beni teselli eder gibi yaptı.
Koridora çıkıp koltuklardan birine oturdum.
Yaklaşık yarım saat sonra Murat komiser çıktı.
Bana başıyla hafif bir selam verip hızlıca gitti.
Bekliyordum Yiğit hala çıkmamıştı.
Kollarımı dizlerime yaslayıp başımı ellerimin arasına aldım.
"Neden hala çıkmıyordu bu adam" diye düşünüyordum.
Murat komiser önümden geçip tekrar odaya girdi.
Saat ilerliyordu. Arkama yaslandım.
Bir saat sonra Yiğit' bileklerinde kelepçeyle çıkarttılar.
Telaşla ayağa fırladım.
"Yiğit" dedim yanına gidip. "Neler oluyor" dedim Murat komisere bakıp.
"Beni bekle burada" dedi Yiğit, Murat komiserin birşey demesine izin vermeden.
Polisler onu götürürken bende arkalarından gidiyordum.
"Bu kadar telaşlanma" dedi Yiğit sırtı bana dönüktü.
Haklıydı. Onun için neden bu kadar telaşlanmıştım.
Yiğit kafasını yandan bana çevirdi.
"Alper'i ara" dedi.
"Numarası .."
"Telefonumu al" dedi ve cebini işaret etti.
Murat komiser benim almama kalmadan Yiğit'in cebinden telefonu alıp bana uzattı.
Yiğit komisere ölümcül bakışlar atarken içeriye girdiler.
"Şifren ne" diye bağırdım arkasından.
"Doğum tarihin" diye bağırdı.
Şaşkınlık tüm çehremi kaplarken elim ayağım titremişti.
Bacaklarım uyuşuyordu.
Koltuğa kendimi zor atmıştım.
Telefonun şifresine 1995 rakamlarını tuşladım. Açıldı.
Neden benim doğum tarihim şifresiydi. Bu çok saçmaydı. Çok saçma.
Hala elim titrerken rehberden Alper'i bulup aradım.
"Alper buraya gelmen lazım. Yiğit'ti nezarete aldılar" dedim.
"Hemen geliyorum" dedi ve telefonu kapattı.
Oturamıyordum.
Ayağa kalkıp oraya buraya dolanmaya başladım.
Neden şok üstüne şok yaşıyordum.
Nezaretin önünde duramayacağımı anladığımda koridorlardan geçip girişe doğru geldim.
Yiğit'in telefonu çaldı.
Burak arıyor..
"Burak" dedim hemen açıp telaşla.
"Mihrimah" dedi şaşırarak.
"Burak Yiğit'i nezarete aldılar" dedim.
"Ne" dedi hayretle. "Geliyorum" dedi ve kapattı.
Arkamı döndüğümde Murat komiseri gördüm.
Koşar adım yanına ulaştım.
"Neden onu tutukladınız" dedim.
Durudu.
"Şüpheli çünkü"
"Onun öldürmediğine eminim. Babam yaptı neden onuda tutukladınız" dedim.
"Babana yardımcı olmuş olabilir" dedi
Çaresizlikle başımı eğdim. Ve yanından ayrıldım.
Burak ve Alper karakola girdiler. Beni gördüklerinde yanıma geldiler.
"Neler oldu" dedi Burak.
Olanları anlattım.
Kafa salladı ve Alper ile beraber içeriye doğru gittiler.
Omuzlarım çökmüştü.
Önümde bir çift ayak gördüm.
Kafamı kaldırdığımda Murat komiser elinde kupa bardakla duruyordu.
Bardağı bana uzattı
"İçer misiniz" dedi.
Olumsuz anlamda kafamı salladım. "Teşekkürler" diye ekledim.
"Ne zaman çıkar" dedim gözlerimin dolmasını istemiyordum.
"Nöbetçi savcı gelsin eğer gerçekten bu işte bir parmağı yoksa çıkar sabaha doğru" dedi.
Dolan gözlerimden bir yaş kendini bıraktı.
Onun için ağlamıyordum. Sadece herşey üst üste geliyordu.
"İzninizle" dedim ve telefonumdan Ayşe teyzeyi arayıp ayağa kalktım. Oradan uzaklaşım cam kenarına geldim.
"Ayşe teyze bizi bekleme. Yiğit nezarette sabaha doğru belki çıkar" dedim. Ve gerekli açıklamaları yaptım.
Ayşe teyze şaşırmıştı.
"Tamam kızım. İnşallah çıkar. Sağa salim eve gelin" dedi ve telefonu kapattı.Arkamı döndüm ve yürümeye başladım.
Alper ve Burak 'ın yanına gittim.
"Gelişme var mı" dedim.
"Avukatı aradık geliyor. Avukat gelince savcı ile görüşecekler" dedi Burak.
Nezarete doğru ilerledim.
"Biraz girebilir miyim?" Dedim.
"Sadece iki dakika" dedi polis. Minnettle gülümseyip içeriye girdim.
Üç bölmeden oluşuyordu. İlk nezarette Yiğit vardı sadece. Parmaklıkların arkasında oturağa oturmuş, sırtını soğuk duvara yaslamış, kollarını göğüsünde bağlamıştı.
Parmaklıklara yaklaştım.
Ayağa kalktı ve o da yaklaştı.
"Çıkacağım merak etme" dedi.
"Merak etmiyorum" dedim.
Bozuldu.
" neden şifren doğum tarihim" dedim. Sormayı kafama koymuştum. Bir açıklaması vardır mutlaka.
"1995 doğumlu sadece sen yoksun" dedi ve göz kırptı.
Sinirle gözlerimi devirdim.
"O zaman doğum tarihin demeseydin" dedim kaşımı kaldırıp.
"Doğum tarihin değil mi?" Dedi oda kaşını kaldırdı.
Birşey demeden sinirle arkamı dönüp çıktım.
Koridora çıktığımda koltuklardan birine oturdum."Avukat Bade hanım geldi" dedi Burak.
Başımı kaldırıp baktığımda karşımda internette gördüğüm kızıl saçlı kadın vardı.
Yüzümden alev çıkarken kadının bize doğru gelişini izliyordum.Bölüm sonu.
Oy ve yorumlarınızı bekliyorum.
Allah'a emanet olun🍂
ŞİMDİ OKUDUĞUN
HAZEN (Düzenleniyor)
General FictionCinayetin parçalanmış sayfaları... Aşk, hüzün, öfke, acı, feda... belki de her şey, her his, her duygu Bir adam var. Belinde silah, elinde kitap. Kalıplaşmışın dışında. Aşık, anlayışlı, bilgili, iyi kalpli... Genç bir kadın var. Yüreği özlemle dol...