Günlerimiz hastanede geçiyordu.
O günden sonra herşey değişmişti. Eskisinden daha da güzel bakıyordu. Daha da güzel gülüyordu. Bende aynı şekilde.
Kendi kendime hayatı daha da zorlaştırıyordum önceden. Şimdi tek kelimeyle mutluyduk."Haydi aç ağzını" dedim kaşıktaki çorbayı ona uzatırken.
"Kendim yiyebilirim Mihrimah" dedi kaşlarını kaldırıp.
"Daha tam iyileşmedin. Haydi soğuyacak" dedim ve çorbayı içirdim.
Yüzünü hafif ekşitti.
"Hastane yemekleri damak zevkime uygun değil" dedi yutkunup.Güldüm.
"Mis gibi çorba. Bu bitecek" dedim ve geri kalanı içirmeye devam ettim."Herşey hayal gibi" dedi.
Çorbayı tepsiye bıraktım. Yüzüne baktım.
Mahçup bir şekilde gülümsedim.
Evet herşey hayal gibiydi cidden.
Aylardır evliydik, aylardır tanışıyorduk... Şimdi birbirimize kalbimizi açmıştık.Yemeği bitirdikten sonra ilaçlarını vermiştim.
Kitabımı alıp koltuğa oturdum.
Günlerdir aklımda bir kaç soru dolanıyordu.
Laurent onu nasıl bu hale getirmişti ve Yiğit neden ona güvenmişti.Sorular beynimi zorlarken kitabı bırakıp Yiğit'te döndüm.
Ona birkaç gündür bilerek sormamıştım.
"Yiğit" dedim boğazımı temizleyip.
Bana döndü.
"Efendim?"
"Laurent'a neden güvendin o gün?""Çünkü ortada yapılması gereken bir anlaşma vardı ve ben onun için zannettim" dedi morali bozulmuştu.
"Peki sana ne yaptı?" Dedim.
"Bunları anlatmama gerek yok Mihrimah. Moralini bozma" dedi zoraki gülümseyip.Bir insanı kollarından bağlayıp yüzünü gözünü morartıp, üstüne birde vurmak insanlık değildi.
Buruk bir tebessüm edip kitabıma geri döndüm.&&&&
"Evine hoşgeldin" dedim Yiğit'in kolunun altından çıkıp gülümserken.
Yarası rahat hareket etmesini engelliyordu. Ona yardımcı oldum.
Sonunda eve gelmiştik. Ayşe teyzem sağ olsun evi temizlemiş, yemek yapmış herşeyi halletmişti.
"Evimize" dedi göz kırpıp.
Gülümsedim.Salona geçip koltuğa oturdu. Daha doğrusu oturmaya çalıştı. Yara tam karnında olduğu için ciddi manada hareketlerini kısıtlıyordu.
"İstersen odana çık. Orada dinlen" dedim.
"Beni yalnız bırakmayacaksan olur" dedi gülüp.
Gözlerimi kaçırıp gülümsedim.
"Tamam haydi" dedim ve tekrar kolunun altına girip merdivenlerden çıkartmaya çalıştım. Her adım atışında yüzü acı ile kasılıyordu.
Sonunda odaya geldiğimizde yatağanı açıp yastığını dikleştirdim."Acıyor mu?" Dedim kaşlarımı kaldırıp.
"Hayır" dedi ve uzandı.
"Biraz uyu istersen" dedim.
"Fark etmez" dedi başını sallayıp.
"Sen uyu ben gelirim" dedim ve odadan çıktım.
Aşağı inerken zil çalmıştı.Kapıyı açtığımda kargocu vardı.
"Berfu Mihrimah Akadoğlu siz misiniz?" Dedi kargocu
"Evet" dedim başımı sallayıp.
"Bir paketiniz var. Lütfen imzalar mısınız?" Dedi.
"Tabi" dedim ve gösterdiği yere imzamı atıp paketi aldım.Küçük bir paketti.
Üzerinde Fransa'dan geldiği yazıyordu. Kaşlarımı çattım.
Paketi açtım. Kutunun içinde flash bellek vardı.
"Hayırdır inşallah" dedim ve flashı alıp odama çıktım.Laurent'tan geldiği belliydi.
Yiğit'e söylemek ve söylememek arasında kalmıştım ama önce kendim bakmak istedim.
Flashı bilgisayarıma taktım.
Açılan tek bir dosya vardı. Ve dosyanın ismi
"Mihrimah için" di.Her bir detayda daha çok meraklanırken dosyayı açtım.
Bir video çıktı.Önce siyah bir ekranla başlıyordu.
Siyah fon üzerinde " sonuna kadar izle" yazıyordu.
Kaşlarım daha da çatıldı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
HAZEN (Düzenleniyor)
General FictionCinayetin parçalanmış sayfaları... Aşk, hüzün, öfke, acı, feda... belki de her şey, her his, her duygu Bir adam var. Belinde silah, elinde kitap. Kalıplaşmışın dışında. Aşık, anlayışlı, bilgili, iyi kalpli... Genç bir kadın var. Yüreği özlemle dol...