Susuyordum yalnızca. Ne diyeceğimi bilmeden susuyordum.
"Anlatmanız herkes için iyi olacak emin olun" birşeyleri dememi bekliyordu.
Kafamı olumsuzca sallayıp ayağa kalktım.
Çantamı omzuma taktım.
"Dersim başlamak üzere" apar topar hazırlanmam karşısında afallamıştı."Ne kadar kaçabilirsiniz ki?" Ayağa kalktı.
"Kaçmıyorum gitmem lazım" basbayağı kaçıyordum işte."Lütfen Mihrimah hanım. Bakın bizi çıkmaza sürüklüyorsunuz" dedi.
"Bir şey bilmiyorum. Ayrıca ne kadar süredir nişanlı olduğumuzun olayla alakası olduğunu sanmıyorum" dedim.Gözlerini kapatıp kafasını iki yana salladı.
"Hayırlı günler" dedim ve arkamı dönüp kaçarcasına oradan uzaklaştım.
&&&&Derse girmiştim ama ne anlamıştım en ufak bir fikrim yoktu.
Burak ve Saliha dün olanları öğrenmişlerdi. Saliha korkuyla birşey olmadığı için dua ederken Burak düşünceli duruyordu.Okuldan çıkıp Saliha'nın beni bırakmasıyla eve geldim.
Üzerimde bir yorgunluk vardı. O günden sonra kapıda ki koruma sayısı artmasa da daha dikkatli olunuyordu.
Odama çıktım ve üstüme rahat birşeyler geçirdim.Aşağı indiğimde yalnızca oturup o eşsiz manzarayı izlemek istiyordum.
Camın önüne geçip boğazın gündüz manzarasını izlemeye koyuldum.
Hava bulanıktı. Deniz de gri. Köprünün üzerinde gri bulutlar gezinmekteydi.
Ben manzaraya dalmışken kapı sesi geldi.
Hızla arkama döndüğümde Yiğit'in geldiğini anladım ve rahat bir nefes aldım.Bana göz ucuyla bakıp yukarıya çıktı.
Bende mutfağa girip yemek hazırlamaya başladım.
Sofrayı tamamen kurduğumda Yiğit'e seslenmek için başımı kapıdan çıkarmıştım ki o da buraya doğru geliyordu."Yemek..." hazır dememe kalmadan yanımdan hızla geçti.
Dolaptan bir kupa aldı ve kahve makinesinin önüne geçti."Yemeyecek misin?" Dedim.
"Hayır" tek ve sert bir tınıyla söyledi.
Omuzlarımı silkip masaya oturdum. Yemek yemeye başladım.
O da elinde kahve ile mutfaktan çıkmıştı.
Keyfinin neden kaçık olmuş olabileceğini düşünürken yemeğimi bitirip toplamıştım bile.
Kendime de bir kahve yaptım ve mutfaktan çıktım.Yiğit kitap okuyordu.
Başını kaldırıp bana baktı ve tekrar kitaba döndü.
"Üç hafta sonra düğünümüz var" dedi başını kaldırmadan.
Olduğum yerde duraklayıp topuklarımın üzerinde ona döndüm."Alıştım artık, kolayca hayatıma müdahale edilmesine şaşırmadım" dedim iğneleyici konuşmuştum.
Kafasını kitaptan kaldırıp bana ters bir bakış attı.
"Hayatına müdahale ediliyor ama yaşıyorsun dua et" dedi.
"Hiç bir sözüm yok ama hayatımda" dedim.
Ayağa kalktı.
"Nankörlük etme" sesini yükseltmişti.
"Minnet mi edeyim" dedim.
Hızla yanıma geldi. Geriledim.
"Hayatını kurtarıyorum" dedi.
"Tamam bunun için teşekkür ederim ama.." sözümü kesti.
"Sadece senin hayatına müdahale edilmiyor. Benim hayatımada müdahale ediliyor. Tek başına evlenmiyorsun." Kaşları çatılmıştı."Eğer sende istemiyorsan bir çaresini bulurdun" dedim.
"Başka çaresi yok anlamıyor musun? Eve geldiğin günden beri başka çare başka çare demekten başka bir halt yapmadın. Sadece kendini düşünme. Sana iyi davranmaya çalışıyorum ama sabrımı sınama. Şımarık bir kız çocuğu gibi davranmayı bırak"
Söyledikler öyle ağır gelmişti ki. Gözümden bir yaş aşağı süzüldü."Gerçekten böyle mi düşünüyorsun?" Dedim sakince.
"Evet" diye bağırdı.
"Teşekkür ederim tüm nefretini kustun" dedim ve hızla yanından geçip merdivenleri arşınladım. Odama girip kendimi yatağa bıraktım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
HAZEN (Düzenleniyor)
General FictionCinayetin parçalanmış sayfaları... Aşk, hüzün, öfke, acı, feda... belki de her şey, her his, her duygu Bir adam var. Belinde silah, elinde kitap. Kalıplaşmışın dışında. Aşık, anlayışlı, bilgili, iyi kalpli... Genç bir kadın var. Yüreği özlemle dol...