Düşünsenize.. huzurlu bir sabaha gözlerinizi açıyorsunuz. Sevdiğiniz adam yanınız da. Mutlusunuz. Yüzünüzde şükür dolu gururlu bir gülümseme var. Ve bu günlerinize şükürler ediyorsunuz.
İşte böyle bir sabaha uyanmak... hani bir zamanlar hep bahsettiğim " benim hayallerim vardı" cümlelerinin karşılığı. İşte o hayallerde ki sabah.Uyandığımda Yiğit yoktu. Kalkıp odayı toparladım ve evde giyebileceğim rahat bir şeyler giyindim.
Aşağıdan daha doğrusu mutfaktan tıkırtılar geliyordu.
Ve hava öyle güzeldi ki evin içi gün ışığı ile dolmuştu.
Merdivenlerden inip mutfağa doğru gittim.
Gördüğüm manzara yüzümde kocaman bir gülümseme bırakırken kapı pervazına yaslandım.Yiğit giydiği mutfak önlüğünün içinde karizmasından ödün vermezken kahvaltı hazırlıyordu.
Beni fark etmemişti hala.
Bir yandan tepsiye kahvaltılıkları diziyor bir yandan da bir şarkı mırıldanıyordu. Tok sesi mırıldanırken bile güzel olduğunu belirtiyordu.
Gözlüğünü takmıştı yine. Ve bu tek kelimeyle muazzamdı.
Hafif uzamaya başlamış saçlarından bir kaç tutam alnına dökülmüştü.
Ama o bunu önemsemiyor özenle domatesleri dilimliyordu.Bir kaç adım attığımda beni fark etti. Arakasına dönüp gülümsedi.
Yanına sokulup "hayırlı sabahlar" dedim. Güzel bir karşılık verdi."Ellerine sağlık harika görünüyorlar" dedim tezgahtaki kızartılmış patateslerin birini ağzıma atarken.
"Afiyet olsun" dedi göz kırpıp.
Altüstü bir kızarmış patates nasıl bu kadar güzel olabilir diye düşünüyordum."Bunu nasıl yaptın?" Dedim şaşkınca patatesi gösterip.
"Karizmam sayesinde" dedi gülüp.
Gözlerimi devirdim.
"Efsane olmuş bu ama" dedim daha da abartırken.
Elinde ki bıçağı tahtaya bırakıp bana döndü.
"Yalnızca bir patates kızartması" dedi uklaca.
"Aman!. İltifat edeyim demiştim sadece" dedim omuz silkip.Keyifle gülüp malzemeleri koyduğu tepsiyi eline aldı.
Mutfaktan çıkıp terasa doğru gitti.
Bu iyi. Güzel havada boğaza karşı kahvaltı... Başka ne isteyebilirdim ki şu anda.Yiğit tekrar mutfağa geldiğinde son olarak çayları da alıp bana giyinmemi söyledi.
Portmantoda hali hazırda duran eşarbımı ve feracemi giyip terasa çıktım.Bambu masaya harika bir sofra hazırlamıştı. Şaşıyordum doğrusu. Böylesine güzel bir sofrayı bir erkek hazırlamıştı. Eminim Ayşe teyzem görse şaşkınlıktan dizlerini döverdi.
Kaşlarını kaldırıp, gülmemden ciddi durmak için dudaklarını birbirine bastırdı. Kibarca sandalyemi çekip oturmamı sağladı.
"Merci beyefendi" dedim gözlerimi kısıp.
Kibarlıktan kırılacaktık galiba.
Karşımda ki sandalyeye oturdu.Önce etrafa bir göz gezdirdim. Havada bulut yoktu. Gökyüzü ve deniz aynı renk gibiydi.
Bu manzarayı seviyorum. Hem de çok.Masaya dönüp kahvaltımı yapmaya başladım.
Herşey güzeldi. Güzel hazırlamıştı.
Bir kaç güzel sohbet eşliğinde karnımızı doyurmuştuk.Beraber masayı toparlayıp çaylarımızı alıp tekrar terasa çıktık.
İkili bambu koltuğa oturup yüzümüzü boğaza döndük.Aklıma gelen konuyla boğazımı temizledim.
"Yiğit bir mesele var" dedim çayı sehpaya bırakıp.Elinde ki çayı yudumlayıp bana döndü.
"Alper bence ikimizin şöförlüğünü yaparken zorlanıyor ve ben açıkçası daha da rahat edebileceğim kadın bir şöför istiyorum. Yani bir yere gitmem gerektiğinde hep Alper ile değil de bir bayanla giderim" dedim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
HAZEN (Düzenleniyor)
قصص عامةCinayetin parçalanmış sayfaları... Aşk, hüzün, öfke, acı, feda... belki de her şey, her his, her duygu Bir adam var. Belinde silah, elinde kitap. Kalıplaşmışın dışında. Aşık, anlayışlı, bilgili, iyi kalpli... Genç bir kadın var. Yüreği özlemle dol...