Mahkemeden çıkmamız, kapıda habercilerin bize doğru hücum etmesi, elleri kelepçeli cezaevi arabasına bindirilen Yiğit, sorulan onlarca soru, şaşkın bakışlar....
Hepsi gözlerimin önünden akıp gitmiş, kulağımda uğuldamıştı.Bunlar gerçek miydi?
Evet gerçekti. Bakışlarım, hareketlerim, konuşmam herşeyim donuklaşmıştı.
Şoktaydım, yalnızca şoktaydım."Mihrimah" diye sarstı beni Saliha.
Bakışlarımı boş yoldan çekip ona çevirdim.
"Bunlar nasıl oldu.. bir anda" dedim sertçe yutkunup.Bana sıkıca sarıldı. "İmtihan" diye fısıldadı.
Yanan gözlerimi sımsıkı kapattım."Eve gitmemiz lazım" dedi Burak yanımıza gelip.
Yapacak birşey var mıydı bu saaten sonra. Elbette yoktu.
Zaten düşmüş olan omuzlarımı biraz daha bırakıp arabaya bindim.
Hepimiz şaşkın ve üzgündük.Bize nazaran Burak daha aklı başındaydı şuan. Duygularını bir kenara bırakmış, mantıklı hareket ediyordu.
&&&&"Bir valiz hazırla Yiğit'e. Bir haftalık hazırlasan yeterli olur Mihrimah. Haftalık ziyaret var zaten. Her hafta yeni eşyalar götürürüz, kirlileri getiririz." Dedi.
"Cidden bir ay mı?" Dedim sesimde ki son umut kırıntısıyla.
"Mahkememe tarihi o zamana" dedi Burak burukça.
Başımı sallayıp odamıza çıktım.
Daha geçen gün birlikteydik. Geçen gün yanımdaydı.
Orta boylarda gri bir valiz alıp yatağın üzerine koydum.
Dolaba yönelip Burak'ın dediği üzere bir hafta için yeterli olabilecek eşyalar koydum.
Eşofman, pijama, çamaşır,çoraplar, diş macunu, diş fırçası, traş malzemeleri, deodorant, şampuan ve lazım olabilecek diğer şeyler.
Eşyaları düzenli bir şekilde valize yerleştirirken uzun süredir tuttuğum gözyaşlarımı serbest bıraktım.
Gözlerimin buğusundan zor görmemden dolayı zorlanarak valizi kapattım. Sessiz ağlayışım şiddetlenmiş, vücudum sarsılmaya başlamıştı.Bir ay boyunca o hapishanede ne yapacaktı. Ben onsuz ne yapacaktım bu koca evde, bu koca oda da.
Suçsuz yere bir ayı özgürlüğünden mahrum geçecekti. Dile kolay bir ay. Söylemesi cidden kolay. Ama uzun bir süreydi. Ya bir ay sonra ki mahkeme de ileriye atılırsa.
Allah'ım ne yapacaktık biz.
İspat etmemiz lazımdı. Kanıtlamamız lazımdı.
Yatağın ucuna çömelmiş ellerimle yüzümü kapatmış ağlıyordum.
Ama ne fayda. Ağlayınca suçsuzluğu ispatlanmayacaktı. Eve gelmeyecekti.
Ağlıyordum çünkü onu özleyecektim. Keza şimdi bile özlemiştim.Bulanık gören gözlerimle kapı hizasında Saliha'yı gördüm. Başımı güçlükle kaldırıp ona baktım.
"Mihrimah yapacak birşey yok. Ağlama lütfen. Şimdiden delil toplayalım bir sonra ki mahkemeye. Güçlü ol ki güçlü görsünler. Bu iftiraları atanlar her kimse görsünler halimizi. Ama böyle güçsüz görmesinler. Aksine dik başlı bir Berfu Mihrimah Akadoğlu görmeliler. Yiğit omuzlarını düşürür müydü hiç? Görmedin mi o büyük mavi arabaya elleri kelepçeli binerken bile ne kadar dik ve kendinden emindi.
Muhabirlere bile suçsuzum ve iftira atanlar cezasını çekecek bakışları atmadı mı?
Yiğit'i düşün. Bir ay sonra ki davayı düşün. Senin ağlamak yerine delil toplaman lazım.
Şimdi sil gözyaşlarını ve güçlü ol."Dediklerini düşündüm. Gözyaşlarımı silip ayağa kalktım.
"Haklısın" dedim kızarmış burnumu silerken.
"Bir ay sonra Allah'ın izniyle bu iş bitmiş olacak ve Yiğit eve gelecek" dedim.
"İnşallah" dedi burukça gülümserken.&&&&&
Elimde valiz, yanımda Burak, önümüzde gardiyan ürkütücü ve soğuk koridorda yürüyorduk.
Burası iç karatıcı bir yerdi. İnsanın içini karartıyordu.
Ziyaretçi bölmesine geldiğimizde biraz bekledik.
Burası ortadan cam bir bölmeyle ayrılmış, her iki tarafında karşılıkla sandalyeler ve iki tarafı da kendi arasında bölmelere ayıran paravanlar ve paravanlara monteli telefonlar vardı.
Duvarların gri ve soluk beyaz renkte olması, telefonların ve sandalyelerin siyah olması daha çok iç karartırken derin ve güç bir nefes aldım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
HAZEN (Düzenleniyor)
General FictionCinayetin parçalanmış sayfaları... Aşk, hüzün, öfke, acı, feda... belki de her şey, her his, her duygu Bir adam var. Belinde silah, elinde kitap. Kalıplaşmışın dışında. Aşık, anlayışlı, bilgili, iyi kalpli... Genç bir kadın var. Yüreği özlemle dol...