Arabanın yanına gelip kapıyı zorladım. Kilitliydi. Ne yaptığıma bilmiyordum. Arabaya yaslanıp hüngür hüngür ağlamaya başladım.
Bunları duymak beni yıkmıştı. Artık neler olduğunu bilmek istiyordum.
Gözyaşlarım kesintisiz akarken kendimi Yiğit'in kolları arasında buldum.
Bıraktım...
Ve onun göğüsünde ağlamaya başladım.
Kollarını teselli verir gibi sardı. Boşta sallanan ellerimi ona doladım. Başımı omzuna gömdüm.
O ise beni sakinleştirmeye çalışıyordu başımı okşayarak.
Başımı omzundan kaldırdım.
Gözlerimiz buluştu. Başımı elleri arasına alıp göz yaşlarımı sildi.
"Dökme güzelim yaşlarını yazık olur" diye fısıldadı.
"Gözlerin güzelliğini kaybeder yapma" diye ekledi. Ve baş parmağı ile akmakta olan gözyaşlarımı sildi.
Böyle dedikçe daha çok ağlayasım geliyordu.
Bulunduğum durum garipti...
Ona karşı kalın duvarlar örüyordum ama her çaresiz olduğumda onun desteği ile duruyordum.
Kahverengi hareleri öyle güzel geziyordu ki yüzümde.
Gözlerimi yumdum.
Hala akmakta olan gözyaşlarım yanağımı yakıyordu. Beni kendine çekti tekrar ve sıkıca sarıldı.
"Seni ağlatan herkesin hesabını soracağım"Arabayı açtı. Koltuğa oturduğumda gözyaşlarım herşeyi net görmemi engelliyordu.
Sürücü koltuğuna geçti ve arabayı çalıştırdı.
Tek eliyle direksiyonu tutuyordu, diğer elini alnına koymuş yola bakıyordu.Artık konuşmak istiyordum.
"O adamı kim öldürdü?" Dedim duygusuzca. Gözlerim yanıyordu. Dikiz aynasından gördüğüm kadarıyla gözlerim kan çanağına dönmüş, burnum kızarmıştı."Bunları sonra konuşalım" dedi.
"Şimdi konuşalım" diye direndim.
Cevap vermedi derin bir nefes verdi."Eğer o adamı babam öldürmediyse neden babam kaçıyor ya da neden babam ben öldürdüm diyor" dedim sitemle.
Sessiz kalıyordu sadece.
"Cevap ver lütfen" diye yalvardım.
Arabayı sağa çekip durdu. Ellerini direksiyondan indirdi ve serbest bıraktı.
"Zamana ihtiyacımız var. Sabırlı ol" gözlerimin içine bakarak söyledi.
Başımı eğip arkama yaslandım.&&&
Bir kaç gündür herşeyden soyutlanmıştım. Ayşe Teyzem köyden gelmişti.
Halime öyle üzülüyordu ki..."Kızım şu çorbayı iç bari" dedi elinde tepsiyle gelirken.
"Zahmet etmeseydin. İştahım hiç yok" dedim burukça.
"Senin için yaptım ama" dedi masum masum bakarken.
Onu kıramadım ve çorbayı içmeye başladım. Ancak yarısını içebilmiştim."Ellerine sağlık" dedim ve orta sehpaya koydum.
"Yapma be güzel kızım. Bıraktığımdan beri ne hale gelmişsin sen böyle. Zayıflamışsın. Rengin solmuş" dedi hüzünle."Elimde değil" dedim gözlerimi yere indirip.
"Düğüne sayılı gün kaldı. Toparla kendini. Biliyorsun dik durman lazım." Dediğinde düğün aklıma geldi.
Sahi ya az kalmıştı düğüne.Başımı salladım.
"Deneyeceğim"dedim.
Eliyle saçlarımı okşadı ve tepsiyi alıp gitti Ayşe Teyze.İki gündür ne sokağa çıkmıştım, ne de okula gitmiştim.
Yiğit soğuk duvarlarını kırmış gibiydi. Ama ona bakmaya utanıyordum.
Tek bir cümlesi bile kafamı karıştırmaya. kalbimi sancıtmaya ve karnımda kelebekler uçurtmaya yetiyordu.
Ama ben kendime bir söz vermiştim. Ona kapılmayacaktım.Elime kitabımı alıp okumaya başlamıştım ama dış kapı açılınca bıraktım.
Yiğit gelmişti.
Uzanmış olduğum koltuktan kalkıp düzgünce oturdum.
Başıyla selam verdi ve yukarı çıktı.
Düşünceliydi yine. Aslında ne zaman düşünceli olmadı ki.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
HAZEN (Düzenleniyor)
General FictionCinayetin parçalanmış sayfaları... Aşk, hüzün, öfke, acı, feda... belki de her şey, her his, her duygu Bir adam var. Belinde silah, elinde kitap. Kalıplaşmışın dışında. Aşık, anlayışlı, bilgili, iyi kalpli... Genç bir kadın var. Yüreği özlemle dol...