Gözlerimin önünde Yiğit'in kollarına kelepçe takılıyordu.
"Neden" diye sordum heyecanla.
Cevap vermediler.
Yiğit'in sakinliği beni şaşırtıyordu.
Ellerine kelepçe takılmasını sakince beklemiş, gıkını bile çıkartmamıştı.
Polisler Yiğit'i kollarından tutup götürürken arkalarından fırlamıştım.Herkes işini bırakıp bu acayip manzaraya odaklanmıştı. En az benim kadar şaşkındı herkes.
Şirketten çıktığımızda hızla polis arabasına bindirilen Yiğit'in arkasından telaşlı bir ben kalmıştım yine.Girişteki sekreterlerden Şule'ye rica ettiğimde en az benim kadar şaşkın olan sekreterde hızlıca arabasını çalıştırıp beni aldı.
"Mihrimah Hanım Yiğit Bey'e ne oldu. Yani suçu ne"
"Bilmiyorum ki" dedim sitemle.
Hayretle başını sallayıp yolu takip etti.Merkeze geldiğimizde aynı serilikte arabadan indirilen Yiğit'in yanına gitmeme bile izin verilmemişti.
Onu nezarethaneye götürmüşlerdi.
Bu çok ani olmuştu ve ben kendimi şu an hiç iyi hissetmiyordum.En yakın koltuklardan birine çöktüm.
Başımı ellerimin arasına alıp yere bakmaya başladım.
Hani şu bilinmezlik varya...
Sanırım en kötüsü de buydu.
Başından beri bu bilinmezliğin içinde yuvarlanıp sağa sola çarpmak beni oldukça yormuştu.&&&&
Saatler geçmesine rağmen hala birisi çıkıpta bir açıklama yapmıyordu.
Burak ve Bade birşeyler öğrenmek için yoğun çaba sarf ediyorlardı.Saliha ise yanımdaydı ve beni konuşturmaya çabalıyordu.
"Beni korkutuyorsun, birşeyler söyle Mihrimah" dedi kolumu sarsarken.
"Ne söylememi istersin" dedim gözümü boş duvardan ayırmadan.
"Susma işte kafayı yedin sanıyorum"Bıkkın bir nefes verdim.
"Yalnızca üç haftamız sorunsuz ve güzel geçmişti." Omuzlarımı silktim.
"Yanlış anlama asla isyan etmiyorum" diye ekledim.
"Ben sadece biraz yoruldum. Anlatabiliyor muyum? Yoruldum. Anlıyorsundur aslında" dedim alnımı kaşıyıp.
"Düşünsene aşırı sakin hayatım bir anda hoop tepe taklak oldu. Ters dönünce de çok koşmam gerekti" dedim el işaretleri ile dediklerimi tarif ederken."Anlayabiliyorum" diye mırıldandı. "Senin kadar olmasada içindeyim" diye ekledi.
"Mesela şimdi ne olacak. Kocam ne ile suçlanıyor? Burada ne kadar kalacak?" Kafamda ki soruların sadece binde birini kelimeler dökmüştüm.
Cevap vermedi Saliha. Çünkü verecek bir cevabı yoktu.
Bizden kimsenin yoktu."Saliha Murat'a sorsana" dedim hevesle ona dönüp.
Başını olmusuzca salladı."Sorsam belki söyler yani illa ki söyler ama. Ben sormasamda birazdan öğreniriz." Dedi.
Haklı olabilirdi."Hem biz, çok bu konulara girmiyoruz. Ne de olsa kuzenim ve herşeyi benden öğrenmek için illa ki hamle yapacak. Fakat Burak kesinlikle hiçbir şey söylemem gerektiğini söyledi."
"Hem zaten o da bana birşey demiyor" dedi omuz silkip.Anladığımı belirtircesine başımı salladım.
Burak ve Bade telaşla yanımıza gelmişlerdi.
"Ne oldu?" Diye ayağa kalktım.
"Durumlar karışık" dedi Bade dudağını büküp.Kaşlarımı çattım.
"Ne olmuş" dedim sabırsızca."Arslan Cihan cinayetinde; tek babanın değil, Yiğit'in de bu cinayete ortak olduğu söyleniyor. Hatta delil bile bulmuşlar. Yani bir söylenti değil galiba. Ve Mihrimah ne yazık ki Yiğit'in suçsuz olduğu ispatlanmadan çıkması mümkün değil" Burak'ın her sözü yüreğimi daha da sızlatmıştı.
Dolan gözlerimden usulca boşalan yaşlar yanaklarımı bulurken sesimi bile çıkartamadım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
HAZEN (Düzenleniyor)
General FictionCinayetin parçalanmış sayfaları... Aşk, hüzün, öfke, acı, feda... belki de her şey, her his, her duygu Bir adam var. Belinde silah, elinde kitap. Kalıplaşmışın dışında. Aşık, anlayışlı, bilgili, iyi kalpli... Genç bir kadın var. Yüreği özlemle dol...