"206 numaralı oda sizin için hazır efendim" diyen otel görevlisine teşekkür edip odanın bulunduğu kata çıktım.
Alper benim burada olduğumu kesin söylerdi. Ama gidecek başka biryer yoktu. Salihalara gitsem.. onlara ne diyecektim? Kocam beni aldatıyor mu?
Kapıyı kilitleyip odada göz gezdirdim. Taş renginde bir yatak başlığı, beyaz tonlarında bir yatak, yatağın karşısında televizyon ve makyaj masası vardı. Yatağın sağ tarafında üçlü bir koltuk, yanında bir zigon ve arka tarafında manzarayı gösteren büyük bir cam vardı. Camda herhangi bir tül vs. yoktu. Otelin dışı tamamen içeriyi göstermeyen camlar ile kaplı olduğu için buna ihtiyaç duyulmamıştı. Feracemi ve eşarbımı çıkartıp koltuğun üzerine koydum. Bavulumu da makyaj masasının yanına dayayıp yatağa oturdum.
Aklım hala almıyordu. Böyle birşey nasıl olabilirdi.
Ya ben başından beri kandırılıyordum ya da hiçbir şeyin farkında olmayacak kadar saftım.
Bade, Yiğit'i hapisten çıkarmak için çok çabalamıştı. Hapse girdiğinde benden daha çok ağlamış, çıktığında mutluluktan havalara uçmuştu. Bade Yiğit'i çıkartmak için çaba sarf ederken ben Bade'ye ve Bade'nin aşkına göz yummuştum.
Yiğit'e itimadım vardı. Güveniyordum. Ama onun aşkıda mı bir oyundu. Ben bozgunculuk yapmayayım, planları bozulmasın diye beni kandırmış mıydı?
Bir şey söyleyeyim. Sinirimden ve öfkemden gözyaşlarım akmıyordu. Bunu gururuma yediremezdim. Hani kadın kabullenirdi böyle bir şeyi. Hangi kadın kızmazdı.
Ben ona kalbimi açmıştım. Onunla aile olmuştuk. Gerçek bir karı kocaydık. Peki yaptığı reva mıydı?Bade nasıl bir yüzsüzdü peki? İkinci kadın olmayı nasıl kabul ederdi. Evli bir adam ile aşk yaşamak. Bu mide bulandırıcı. Hemde çok. Gerçekten bunu kabul edip gururunu ayaklar altına alacak kadar mı aşıktı Yiğit'te. Ama aşık kadın gurursuz olmazdı ki. Öyleyse Bade'nin aşktan ziyade başka bir şeydi. Bir nevi takıntı...
Bavulumdan pijamalarımı çıkartıp giyindim. Saçımı salıp yatağa yattım. Daha öğle saatlerindeydik ama kendimi geceye atmak istiyordum.
Yiğit gittiğimden beri aramamıştı bile. Sahi gitmemi bekliyormuş demek ki.Yastığı sırtımın arkasına alıp oturdum. O her huyuna hayran olup, takdir ettiğim adam, adamlığa sığmayacak şeylerden birini yapmıştı.
Üstelik bana bir açıklama bile yapmıyordu.O kadar sevgi sözcüğü, o kadar aşk dolu bakışlar yalan mıydı? Oyun muydu? Eğer oyunsa Yiğit oyunculuğundan dolayı bir oscarı hakederdi.
Başım ağrımaya başlamıştı. Anlamadığım bir şekilde bir kaç gündür de midem bulanıyordu. Üşütmüş olabilirdim.
Komidinin üzerinden telefonumu alıp açtım. Ondan ne bir mesaj nede bir çağrı vardı. Ve bu daha da sinir bozucuydu.
En azından bana bir açıklama yapmalıydı.Ben düşüncelere boğulmuşken odamın kapısı çaldı.
"Hayırdır inşallah" deyip ayaklandım. Kapının arkasından "kim o" diye seslendim."Benim Yiğit" evet oydu.
"Git Yiğit." Dedim sertçe. Kapıyı bir kez daha tıktıkladı.
"Konuşalım" dedi.
Bana bir açıklama yapmamasından yakınıyordum ve şimdi açıklama yapabilirdi.
İfadesizce kapıyı açıp arkamı döndüm. Ve tekrar yatağa oturdum. Üzgün ve harap olmuş gibi durmayacaktım.Kapıyı kapatıp karşıda ki koltuğa oturdu.
"Öncelikle ne yaptığını sanıyorsun?" Dediğinde beynimde şimşekler çakmıştı.
Aniden gardımı aldım.
"Ne mi yapıyorum. Sen kendi yaptığının farkında değilsin galiba." Diye karşılık verdim.
Gözlerini kapatıp sabır diledi.
"Ne yapmışım?" Dedi başını sallayıp." Beni aldattın." Dedim gözlerimi gözlerinde gezdirirken. Gözüme dolan yaşları tutmak için yoğun çaba sarf ediyordum.
Sanırım kimse başına gelmeden anlamaz. Bu gerçekten acı verici bir şeydi.
Ve garip bir şekilde onun yüzünü görünce kalbim hızla çarpmaya devam ediyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
HAZEN (Düzenleniyor)
General FictionCinayetin parçalanmış sayfaları... Aşk, hüzün, öfke, acı, feda... belki de her şey, her his, her duygu Bir adam var. Belinde silah, elinde kitap. Kalıplaşmışın dışında. Aşık, anlayışlı, bilgili, iyi kalpli... Genç bir kadın var. Yüreği özlemle dol...