Yiğit kollarından zincire bağlanmış, kaşı gözü kan revan içindeydi.
"Yiğit" diye çığlık attım.
Sesimi duyunca zar zor başını kaldırdı.
Fakat dik tutamadı ve indirdi. Saçları önüne gelmişti hatta bir kısmı kan olmuştu.Hızlıca yanına koştum. Kimseyi umursamıyordum.
Dizlerimin üzerine çöküp onun hizasına geldim.
Gözümden yaşlar ardı ardına akıyordu. Yüzünü ellerimin arasına aldım.
Gözü, dudağı, kaşı heryeri mosmordu ve kan sızdırıyordu.
Alnına yapışan saçlarını elimle yukarı ittirdim.
"Yiğit" diye fısıldadım.Bilinci açıktı ama kapanmak üzere gibiydi.
Zar zor bana bakıyordu.
Gözünü kapatıp açtı.
"Mihrimah" diyebildi sadece.Üstü başı darmadağındı.
Başımı hızla yana çevirdim.
Laurent gördüğü görüntüden keyif alır gibi bakıyordu.
"Bırak onu" diye bağırdım.
Bağırmam üzerine hayretle dudağını büzdü.
Bacak bacak üstüne atmış elinde ki sigarasını içiyordu.
Tekrar Yiğit'e döndüm.
Onu böyle görmek içimi parçalamıştı.
Yanımda peçete veya bez yoktu. Elimle yüzüne akan kanları silmeye çalıştım.Depoda ki adım sesleri çoğalıyordu.
Burak Laurent'a yaklaştı.
Hala pişkince yerinde oturan adama oldukça sert bir yumruk geçirdi.
Laurent'ın ağzından kan çıkarken Burak durmuyordu. Hala vuruyordu.
Pierre Burak'ın kafasına silah dayayınca durmak zorunda kalmıştı.Biz daha çok kişiydik. Bu yüzden daha fazlasına cesaret edemezlerdi.
"Anahtar nerede" diye bağırdım.
Laurent'ın adamları anlamsızca bana baktı.
Ardından bunu fransızca olarak tekrarladım.
Laurent ağzının kenarını silerken cebindeki anahtarı bana fırlattı.Elimin titremesine mani olamıyordum ama zar zor kelepçeleri açtım.
Yiğit karşımda ölü gibiydi.
Bilekleri kıpkırmızı olmuştu.
Acı çektiği her halinden belliydi.
Dağ gibi adam yıkılmıştı.Onu zar zor ayağa kaldırıp kolunun altına girdim.
Burak ve diğer adamlar Laurent'lara karşı silah tutuyordu.
Ben, Yiğit ve bir kaç kişi depodan çıkmıştık. Adamların da yardımıyla arabaya yaklaşmıştık.
Burak ve diğerleri de geldiğinde arabalara binecektik.İşte tam bineceğimiz sırada o meşhur ses duyuldu.
Bir silah patladı. Işık hızıyla bir kurşun hedefine giderken çıkan sesten kulaklarımız sağır olmuş gibiydi.Gözlerimi sıkıca yumdum.
Kurşun hedefi bulduğunda dizlerimin bağı çözülmüştü sanki.
Yiğit kaskatı kesilmişti ve yüzü kireç gibi olmuştu. Vücudunu yoklarken onun vurulmuş olmaması için yalvarıyordum.Fakat Yiğit vurulmuştu...
O, dizlerinin üzerine çökerken benim ağzımdan acı bir feryat ve çığlık çıkmıştı. Burak ve adamlar başımıza toplanmıştı.
Yiğit'in yüzü acıyla kasılırken titreyen ellerimle kurşunun geldiği yere dokundum. Elim kanlar içinde kalırken ben çığlık ata ata ağlıyordum.
Hızla arabaya binmiştik. Dizlerimin üzerinde Yiğit'in başı vardı.
Arabayı kolaçan ettiğimde bir atkı fark ettim. Hemen onu alıp Yiğit'in karnına bastırdım.Herşeye rağmen dirençliydi. Bilincini kaybetmemişti.
Fakat zor nefes alıyordu.
"Beni bırakma" dedim bir elimle tampon yapıp bir elime saçlarını okşarken.
"Yalvarırım"
"Sen güçlü bir adamsın"Fısıldıyordum.
"Allah'ım" diye yalvardım.
Yıllar gibi geçen dakikaların ardından hastaneye gelmiştik.
Yanımıza hemşireler doktorlar gelince Yiğit'i sedyeye almışlardı.
Sedyenin bir ucundan tutuyordum. Diğer elimlede Yiğit'in elini tutuyordum.
Hastane koridorunda telaşla ilerliyorduk.
Ameliyathaneye yaklaşınca hemşire elimi Yiğit'ten ayırdı.
Yiğit açılan kapıdan içeri girince kapı tekrar örtülmüştü.
Ben dizlerimin üzerine düşerken etrafın karardığından başka birşey hatırlamıyordum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
HAZEN (Düzenleniyor)
General FictionCinayetin parçalanmış sayfaları... Aşk, hüzün, öfke, acı, feda... belki de her şey, her his, her duygu Bir adam var. Belinde silah, elinde kitap. Kalıplaşmışın dışında. Aşık, anlayışlı, bilgili, iyi kalpli... Genç bir kadın var. Yüreği özlemle dol...