Tıpkı evdeki en sevilen vazoyu kırmış küçük bir çocuk gibi mahçup bakışlar atıyordum. Yiğit ise o çocuğa kızgınca bakan bir ebeveyn gibiydi.
Gözlerimi kaçırarak ayağa kalktım.
"Neden buradasın?" Dedi. Ses tonu beni şaşırtmıştı çünkü esip gürlemesini bekliyordum.
Şaşkın bakışlarımı gizleyemeden ve o mahçup edamı kaybetmeden iki saniyeliğine yüzüne baktım."Açıklayabilirim" evet kötü bir savunma olmuştu ve sorusunun cevabı değildi.
Gözlerimi devirdim. Bu sefer ona kızmamıştım, kendime kızmıştım.
"Özür dilerim" diye mırıldandım.
Suçluydum. Ve ne söylemem gerektiğini bilmiyordum."Eğer burası özel bir yer olmasaydı zaten kilitli olmazdı. Kimse girmesin diye kilitli. Ne diye giriyorsun ki?" dedi yüzünde ki hayal kırıklığıyla.
"Yiğit ben üzgünüm ama beni buna iten şeyler oldu" dedim gözlerimi açıp, beni anlamasını beklerken.
Evet hatalıydım. Bunu yapmam gerekirdi.
Kafasını geriye doğru yatırıp gözlerini kapattı.
Ardından gözlerini bana sabitleyip boş boş baktı."Çıkabilirsin artık" dedi bakışını antreye kaydırıp.
Aniden kendime geldim ve hızlıca yanından geçip odadan çıktım.
"Anahtarı alayım" dedi elini uzatıp.
Yavaşça uzattım.
Cebine koydu.
"Mektup" dedi tekrar elini uzattı.Hala elimde duran mektuba bir saniyeliğine bakıp onuda uzattım.
Bana ters ters bakıp arkasını döndü.Elimi alnıma vurdum. Bu böyle olmamalıydı.
"Bir dakika" dedim hızla.
Yavaş ve umursamazca arkasını döndü."Laurent bana bir flash bellek göndermiş. Herşey bu yüzden oldu. Gelip bakar mısın?" Dedim medet umarak.
Kaşları hayretle çatılırken sinirle kafasını yukarı kaldırdı.
"Tamam" dedi ve yürümeye başladı.
Bilgisayarı ona çevirip videoyu izlettim.
Elbette hepsini izlemedi. Ne de olsa orada olanları biliyordu yani.Ekranı kapatıp flashı çekti. Derin ve ürpertici bir nefes verdi. Çenesi gerilirken kendine hakim olmak istecesine gözlerini kapattı.
"Yine de oraya girmene lüzum yoktu" dedi koltukta oturmaya devam ederken.
"Ne yapsaydım ya" dedim gözlerimi belertip.
"Bana sorsaydın ya direk" dedi.Başımı alayla salladım.
"Sen de anlatırdın sanki" dedim kaygısızca omuz silkerken.
"Anlatmaz mıydım?" Dedi kaşını kaldırıp.
"anlatmazdın ve zomono golonco oğronorson, derdin" dedim sesimi kalınlaştırıp onu taklit etmeye çalışırken.Dudaklarını birbirine bastırıp gülmemeye çalıştı.
Onu böyle görünce bende tüm ciddiyetimi kaybetmiştim ve gülmeye başladım.
Kendini sıkmayı bırakıp gür bir kahkaha attı. Sonrada karnını tutup gülmesini sonlandırdı.
"İyi misin?" Dedim telaşla.
"Evet" dedi başını sallayıp gülümsemeye devam ederken.
"Yeter dikişlerin patlayacak" dedim gözlerimi belertip.Başını benim bununla başım dertte der gibi salladı.
"Cidden artık kafayı yiyeceğim. Durumlara baksana. Ağlanacak yerde gülüyoruz" dedi başını olumsuzca sallarken."Affettin mi?" Dedim ortamın yumuşaklığından faydalanıp.
Bakışlarını bana çevirip yüzümü süzdü.
Hala cevap bekliyordum ve ona heyecanla bakıyordum."Evet" dedi sesine duygu katmamaya çalışırken. Ama gözlerinde ki bakış onu ele veriyordu.
Affetmişti evet. Sevinçle ellerimi çırpıp gülümsedim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
HAZEN (Düzenleniyor)
General FictionCinayetin parçalanmış sayfaları... Aşk, hüzün, öfke, acı, feda... belki de her şey, her his, her duygu Bir adam var. Belinde silah, elinde kitap. Kalıplaşmışın dışında. Aşık, anlayışlı, bilgili, iyi kalpli... Genç bir kadın var. Yüreği özlemle dol...