Sabaha kadar gözümüze uyku girmemişti.
Saliha'nın evhamlarıyla bizde telaşlanıyorduk.
Hepimiz birlikte sabah namazını kılmıştık. Kapı çaldı.
Üçümüzde hızlıca yerlerimizden kalkıp kapıya koştuk.
Yiğit ve Burak oldukça halisizlerdi.
Burak eve girmeden Saliha'yı aldı ve gittiler.Yiğit yorgunlukla ceketini koltuğa attı.
Bize birşey demeden de odasına çıktı.
Bu kadar beklemiştik. İnsan birşey söylerdi.
Ayşe Teyzeye iyi geceler dileklerimden sonra bende odama çıkmıştım.
Sabaha kadar gözüme uyku girmediği için kafamı yastığa koyar koymaz uyumuştum.&&&&&
Sabah zorda olsa gözlerimi araladım. Komodinin üzerindeki saatten saatin kaç olduğunu görünce aniden yatakta oturur pozisyonu aldım.
Saat öğlen üç olmuştu. Bu demek oluyordu ki bugün ki derste ekilmişti.
Hemen lavaboda işlerimi halledip abdest aldım. Namaz vakti geçmeden öğleyi kılıp aşağı indim.Ayşe Teyzem beni görünce gülümsedi.
Bende ona gülümsedim.
"Sen ne zaman uyandın?" Dedim.
"Bende geç uyandım. On bir felandı" dedi.
Yanına gidip oturdum.
"Yiğit gitmiş mi?" Diye sordum saçımla oynarken.
"Hayır odasında uyuyor" dedi.
Başımı sallayıp televizyona odaklandım.
Bir kaç saat boş geçmişti. Birşeyler atıştırmıştım. Ve hala Yiğit uyanmamıştı.
Maşallah tekrar gece olacak hala uyuyor.
İçimden onun uykusuyla uğraşırken merdivenlerden indi."Oğlum, sabaha kadar sizi bekledik. Bir açıklama yapsan ya" dedi Ayşe teyze.
Ona haklısın bakışları atıyordum.
"Alev Cihan intihar etmiş" dediğinde
"Ne!" Diye bağırmıştım.
Gözünü kısıp yürümeye devam etti.
"Neden?" Dedim.
"Ya gerçekleri sonsuza kadar örtmek için ya da intihar süsü bilemiyoruz!" Dedi bana bakmadan Ayşe Teyze ile muhattap olurken.Ama herşeyi o kadın biliyordu. Nasıl olurda intihar ederdi.
Üstelik birşeyleri örtbas etmek için olduğu belliydi.Eğer babam Arslan Cihan'ı öldürmediyse kim öldürmüştü. Peki babama iftira mı atılmıştı.
Eğer iftira ise babam neden ben öldürdüm diyordu.
Kendimce kafamda dolanan sorularla içimi daraltmıştım.Yiğit mutfağa gitmişti ve ben bu sorularla kafamda cebelleşirken o evin içinde dolanıyordu.
Bir dakika iki gün sonra düğün vardı!!!
Kendimi koltuğa bırakıp elimle yüzüme yelpaze yaptım.
Düğün vardı da olmasına da... Biz birbirimizin yüzüne bakmazken nasıl etrafa mutluyuz gülücükleri atacaktık.&&&&&
(Düğün günü)
"Tamam bir sıkıntı yok gibi" dedi Saliha son olarak gelinliğimin etek kısmını düzeltip.
"Tam üç saattir uğraşıyorsun. Sıkıntı olmasın bir zahmet. Ellerine sağlık" dedim ve gülümsedim.
Beşten beri düğünün olacağı yerin gelin odasındaydık.
Gelinlikti, eşarptı uğraşmışlardı.Tam olarak saat sekizde salona çıkacaktık. İki gündür Yiğit'le çok konuşmamıştık. Hatta hiç denecek kadar az. Birbirimizden kaçıyorduk. Belki onun ilan-ı aşkına hiçbir cevap vermediğim için gurur yapmıştı ve benden nefret ediyor gibi davranıyordu.
Tamam beni seviyor olabilirdi ama ben onu sevmek zorunda değildim. O ve ben hatasızdık ama onu sevmem için ya da ondan nefret etmem için bir sebep yoktu.
Sırf o beni seviyor diye ben de onu sevecek değildim ya."Bayağı doldu salon" dedi Saliha kapıdan bakarken.
Düşüncelerinden sıyrılıp ona baktım.
Açıkçası heyecanlanmıştım.
Yiğit geldiğinde beraber çıkacaktık. Gözlerimi devirdim ve kapıya doğru yaklaştım.
Bu sırada kapı açıldı ve Siyah smokini ile tabiri caizse filinta gibi olan Yiğit girdi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
HAZEN (Düzenleniyor)
General FictionCinayetin parçalanmış sayfaları... Aşk, hüzün, öfke, acı, feda... belki de her şey, her his, her duygu Bir adam var. Belinde silah, elinde kitap. Kalıplaşmışın dışında. Aşık, anlayışlı, bilgili, iyi kalpli... Genç bir kadın var. Yüreği özlemle dol...