-46-

3.9K 222 11
                                    

Biliyorum çok gecikti ve ikinci kitap iptal oldu. Mutsuzsunuz ve bazılarınız çoktan hikayeyi bıraktı. Ama ben buradayım ve final yapmadan bırakmayacağım. Sonsuz destekleriniz için teşekkür ederim.
İyi okumalar

Gökyüzündeki kara bulutların yerini güneş almıştı. Birkaç gündür sağanak yağış vardı ama bugün günlük güneşlikti. Bulduğum bir bankın üstüne yerleştim ve hafif esen rüzgarın beni rahatlatmasına izin verdim. Hala kalbimde bir acı vardı. Hiç geçmeyecek bir acı. Ben Mike ihanet etmiştim. Onu kurtaramayarak onu aslında kendi ellerimle öldürmüştüm. Asla geçmeyecek bir acı kalbimde kalmıştı. Akathi’nin nefretini kazandığımı biliyordum. Yüzüme bile bakmıyordu. Burada konuştuğu tek kişi Harry’di. Ondan nefret etmiyor gibiydi artık. Buraya mistrallerin yanına gelmeyi nasıl kabul ettiğini bile bilmiyordum. Kabileyi terk ettikten birkaç gün sonra Kevin gelmiş ve geri gelmemi söylemişti. Halk bir şekilde bana umut bağlamıştı. Kurtulacaklarını düşünüyorlardı. Aslında Harry’de öyle düşünüyordu. Geri dönmeyi Harry’i kabul etmesi şartıyla kabul ettim. Etti. Ve sonra ben, Akathi ve Harry buraya yerleştik.

Kevin bana stratejiyi ve savaşmayı öğretti çünkü geldiğimiz günden birkaç gün sonra tahtın düştüğünü duyduk. Halk, yüceliğinden bahsedip durduğu meleği alt etmişlerdi ama Mike’n babası bize savaş açmıştı. Oğlunun intikamını almak istiyordu. Bu canımı acıtmıştı çünkü Mike’n ölümü beni yıkmıştı. Babasının çektiği acıdan daha fazlasını çekmiştim. Mike ölmemeliydi. Bu yanlıştı.

“Diana?” diye mırıldandı bir ses. Vicdanımdan ayrılıp aşık olduğum adama baktım. Yanıma oturdu.
“Yine ne düşünüyorsun?”
Başımı iki yana salladım. Düşünmüyordum sadece sorguluyordum.
“Akathi ile kız kıza konuşmalısın.”
“Beni görmek bile istemiyor.”
Harry omuz silkti. “Ama bizim yanımızda savaşacak.”
“Ne?”
Akathi bizim yanımızda mı savaşacak? Buna inanmıyordum. Kesinlikle inanmazdım.
“Yalan söylüyordur.” Dedim hemen. Harry şaşıracağım bir hareket yaptı.
“Önyargılı olma. O bizim tarafımızdan.”
“Ama-“
“Git ve onla konuş sevgilim.” Dedi ve beni kendine çevirip hızla öptü. Dudaklarından ayrılmak istemedim.

Ona ihtiyacım vardı ama o şu sıralar oldukça benden uzakta duruyordu. Onu kendime çektim ama kısa bir öpücük alabildim. Onu istiyordum. Onu hissetmeye ihtiyacım vardı. Ondan bir kısa öpücük daha aldım ama o hızla ayağı kalktı. Bu tepkisi… o kadar … Kabaydı ki…

“Diana gidip-“
“Senin derdin ne?” dedim ayağı kalkarken. Sesim yüksek çıkmıştı.
Kaşları anında çatıldı.”Neden bahsediyorsun sen?”
“Benden neden uzak duruyorsun?” diye fısıldadım. Akathi’yle olan yakınlığı beynimin bir köşesinde yer etti ama aklımın diğer köşesinde yemin vardı. Ya beni oyuna getirdiyse, ya yemin diye bişey yoksa?

Sinirlerim zaten gerilmişti ve her duyguyu daha aşırı yaşadığım için kendim kontrol edemiyordum. O daha cevap vermeden ona tokat atarken buldum kendimi… Neden bunu yaptığımı bile bilmiyordum. Sadece sinirim bozulmuştu. Ses çıktı ama canının yanmadığını biliyordum. Bana o kadar kötü bir bakış attı ki yerin dibine gireceğimi düşündüm. Gideceğini düşündüm ama gitmek yerine bana yaklaştı. Önüme düşen saçımı arkaya attı. Nefesim hızlanmıştı. Sinirden mi yoksa üstümde bıraktığı etkiden mi bilmiyordum. Başparmağını gözaltlarımda gezdirdi ve ben ağladığımı o zaman anladım.
Beni kendine çekti.
“Sen iyi değilsin.”

Dudakları saçlarımın arasına karıştı. Birçok buse bıraktı. Beni rahatlatmaya çalışıyordu ama ben titreyerek ağlarken bu çok zordu. Kollarının arasındayken huzurluydum ama rahat değildim.

“Senden uzak durmuyorum. Sen çok karmakarışıksın ve seni sıkmak istemedim.”

Beni acımla yalnız bırakmak tam ona göre bir davranıştı. O Harry’di. Teselli edemez, empati kuramazdı. Ne hissettiğimi bilip bilmediğini bile bilmiyordum. Ona göre üzülmem saçmaydı çünkü o üzülmemişti, onun umurunda değildi. Ona sarıldım. Sadece bedeniyle kendimi teselli ettim. Beni geri çekti ve yüzüme doğru eğildi.

“Üzülüyorsun biliyorum ama dik durmalıyız, sevgilim. İki gün sonra savaş var.”

Başımı salladım. Onun tek düşündüğü savaştı. Onu ittim ve arkamı döndüm. Yürüyecektim ama bileğimden tuttu.
“Böyle yapma.” Dedi “İyi olmaya çalışıyorum ama ben buyum Di.”
“En azından yanımda olabilirsin, benden uzaklaşmak yerine.”
“Ne biliyor musun? Seni sevdiğimi görmeyecek kadar üzgünsün ama ben seni seviyorum ve lanet olsun ki seni nasıl özlediğimi bilmiyorsun. Seni öyle özledim ki. Senin hissetmenin nasıl bir duygu verdiğini bile unuttum. Bunların nedeni ne biliyor musun? Mike’n arkasından üzülmen. Akathi bile daha dik duruyor.”

Ona şaşkınlıkla baktım. Bu ifademi bir süre izledi. Kızgın gözüküyordu, burun delikleri genişlemişti. Birden beni kendini çekip öptü. Uzun zamandır, bu kadar tutkulu öpmemişti. Ona karşılık verdim. Uzun bir süre dudaklarımız birbirlerine özlemlerini giderdi. Geri çekildiğimde bana güldü. Hala kızgın gözüküyordu. “O lanet işlerini bitir. Çadırda bekliyorum.” Bana göz kırpıp ilerlediğinde bir süre onu izledim. Bir insan bu kadar ruhsuzken nasıl bu kadar aşk dolu olabiliyordu?

*

Akathi’yi çadırında buldum. Sırt üstü uzanıp tavanı izliyordu. Ne diyeceğimi bilmiyordum. Konuya nasıl girebilirdim ki en son konuştuğumuzda her şeyin benim suçum olduğunu haykırıyordu. Haklıydı. Onun yerinde olmak istemezdim. Nasıl acı çektiği gözle görülür şekildeydi. O acıyı hak etmemişti. Mike ölmeyi hak etmemişti ki. O kadar iyi biri bunu hak etmezdi. Başına ne geldiyse dürüstlükten gelmişti. Doğru insanlar ölmemeliydi ama hep gidenler doğru insanlardır. Ona insan diyorum çünkü onu hiçbir zaman farklı bir varlık olarak görmedim, ona bunu yakıştıramadım.

“Onu özlüyorum.” Dediğini duydum. Geldiğimi hissetmiş olmalıydı. Gözlerim yaşardı. Kapıda durmaktan vazgeçip yanına ilerledim. Bana hiç bakmadı.
“Bende özlüyorum ve bilmeni isterim ki-“
“Acı çektiğini hissedebiliyorum.” Diye sözümü kesti. “Bu yüzden hala buradayım.”
Burnumu çektim. Bugün ağlama günümdü sanırım.
“Onu kurtarmayı her şeyden çok istedim. Sen gelmeden önce savaşmak için eğitim alıyordum.”
“Biliyorum, Harry anlattı.”

Ah? Demek Harry pekte boş durmamıştı. Belki de beni anlamıştı. Gözlerimi sildim. Bazen acıyı hissetmek bu kadar yakındı işte. Gözlerimi tekrar sildim. Akathi doğrulup oturdu ve bir süre gözlerimde takıldı. O en son ilk geldiği gün ağlamıştı. Nasıl oluyordu da ağlamamayı başarıyordu. Aslında ne kadar güçlü olduğunu görebiliyordum.

“Ağlama. Mike bunu istemezdi.” Dedi gözlerimi tekrar sildim. Ona sarılmak istiyordum ama ileri gitmiş olurdum.
“Geldiğim de ne düşünüyordun?” diye sordum.
Omuz silkti. “Mike. Öleceğini biliyordum ve göz göre göre buna izin verdim ama oda verdi. O ölmek istedi Diana. Siz gittikten sonra her gün buluşup nasıl kaçacağımızı konuşurduk. Zamanı ayarlardık ama o hep benim için plan yapardı. Bizim için değil. Benim için. O sonsuzluktan nefret ederdi ve hep insan olmak istediğini söylerdi.”

Sustu ve elleriyle yüzünü kapadı. Bir süre onu rahat bıraktım. Konuşmadım. Mike’n ölmek istediğini düşünüp tarttım. Ölüp ölmemek konusunda bir bilgim yoktu ama o ölümden korkmuyordu. Yeminle de bunu anlatmıştı. Korkusuzca yemin etmişti hem de yemine bozacağını bile bile. Akathi haklıydı.
Ona baktım. Yorgun gözüküyordu. İnsan gibi gözüküyordu.

“Özür dilerim Diana.” Birden dizlerinin üstünde çöktü. Ne olduğunu anlayamadım. “Yüce Diana!”

Şaşkınlıkla kala kaldım. “Bundan sonraki hayatım sizin hizmetinizde.”
“A-akathi bunu yapma, lütfen ayağı kalk. Sen benim dostumsun. Hizmetkarım olamazsın.”
Bana baktı bir süre. “Lütfen dostum.”

Ayağı kalktığında ona sıkıca sarıldım. “Affet beni Akathi. Acını hafifletmek için her şeyi yaparım.”

Gerçek acılar asla hafiflemez.


Akathi ile olan barışımızdan sonra çadırdan çıktım. Duygu karmaşası yaşıyordum. Tek yapmak istediğim biraz iyi hislerdi. Buna ihtiyacım vardı. Bu yüzden çadırıma yöneldim. Kevin önüme çıkmasaydı öyle yapacaktım yani. Ama Kevin beni çadırına çağırdı. Göstermek istediği bişey varmış.

“Bir sorun mu var?”
Başını iki yana salladı ve dolabına ilerledi. Masasının arkasındaki dolaptan bir şişe çıkardı. Gözlerimi kırpıştırıp parlak sıvının ne olduğunu düşündüm.
“Enerji ve güç için.”
“Ne?” Bir süre duraksadım.
“Hile mi kullanacağız?”
“Onlarda kullanacaktır.”

Başımı salladım. Hileye başvurmamız gerekiyorsa yapardık. Başka yol kalmamıştı. Bir yenilgi daha istemiyordum.
“İki gün sonra savaş var ama vücudunun etkilerini öğrenmemiz lazım.”
Bir bardağa sıvıdan bir miktar koydu ve bana verdi. Sıvıyı tek dikişte içtim.

Sıvı yemek borumdan aşağı inerken çok acıydı ama daha sonra kendimi oldukça enerjik hissettim.

*

Çadıra girdiğim de enerji doluydum. Gerçekten etkisini göstermiş gibiydi sıvı. Bu enerjinin nasıl harcanacağı hakkında düşüncelerim vardı. Kötü kız olarak geri dönmüştüm. Çadırda Harry’i göremedim.

“Harry?”
“Hoş geldin küçük fare.” Arkamdan gelen sesiyle irkildim. Ona döndüğümde çadırın fermuarını çekiyordu. Bana küçük fare demesi vücuduma erotik bişey çağrıştırmıştı. Onun üstünde bişey olmaması da tuzu biberi olmuştu. Onu hissetmek istiyordum. Usulca yanına yaklaştım. Parmaklarım onun gövdesinde gezerken başını yan yatırıp beni izledi. Ona dokunmak farklıydı. Bana doğru bir adım attığında geriledim. Bir süre bana doğru ilerledi ve ben geriye adımladım. Masaya gelene kadar… Harry masanın üstündekileri yere savurduktan sonra beni masaya doğru yatırdı. Oh, fazla seksiydi.

Üstüme doğru eğildi. “Senden uzak durmakmış hah.” Dedi dediklerimin acısını çıkaracağını biliyordum. Bacaklarıma yapışan tayt gibi olan pantolonumu çıkarırken gereksiz bişeymiş gibi bakıyordu. Onun hoşuna gittiğini biliyordum.

Masaya bacaklarımı yerleştirdi ve hızla bir hareketle üstüme çıktı. Bunu masada yapacak olmamız enteresandı. Parmaklar kilodumun üstünde dolaşırken bana yukardan bakıyordu. Böyle oldukça egolu gözüküyordu. Onun masajıyla kalçam havaya kalkarken parmaklarını hızla çekti. “Uslu ol yoksa devam etmem.” Homurdandım.

Kalçam tekrar masayla buluştuğunda masajına devam etti. Kendimi tutmaya çalışıyordum. Tek yapabildiğim inlemekti. Yüksek sesle inlemek bu halim onu eğlendiriyordu. İç çamaşırımdan kurtulduktan sonra tekrar devam etti. Bu sefer onu hissediyordum. Ciddi anlamda parmakları bana pek iyi şeyler yapmıyordu. Kendi elimle ağzımı kapatırken onun pis gülümsemesi izliyordum. O çok acımasızdı.

Görüşüm karardı ve bacaklarım titredikten sonra vücudumu bir gevşeklik aldı. Ah! Beni mahvetmişti. Parçalanmış hissediyordum. Beni bileklerimden tutarak oturttu ardından dudaklarımın arasına parmağını koydu ve bende tuzlu tadı aldım. Midemi bulandırdı ve öğürdüm.

“Kibarcık.”

Tişörtümü çıkardı ardından gözleri sütyenim de dolaştı. Eşit değildik. Ellerim pantolon fermuarına gitti. Pantolonunu bacaklarından çekti. Şimdi karşımda boxerı ileydi. Çok zorlayıcı gözüküyordu. Gözlerimi vücudunda gezdirirken bir kere daha geleceğimi düşündüm.

Beni geri ittiğinde sırt üstü masaya düştüm. Acıyla inledim. Aslında sadece biraz abartıyordum.
 Bana yarım ağız güldü. “Numaracı sürtük.”
Bedenimden bir elektrik akımı daha geçerken zihnim bulanmıştı. Hadi ama bana sürtük demişti ve hoşuma gidemezdi.
“Sensin sürtük.” Diye inledim karnımda gezen parmakları beni fena etkiliyordu.
“Sana daha demin bu parmaklarla ne yaptığımı biliyor musun?” Tekrar inledim.

Yavaş hareketlerle üstüme ağırlığını vermeden uzandı ve sonunda beni öptü. Yavaş ve etkileyici bir öpüştü. Dudaklarım onun dudaklarının arasında eriyordu ve bu his çok iyiydi.

“Senden uzak durmak he.” Kendini bir an da hızla bana bastırdı. Sanırım tekrar gelecektim. Kendine geri çektiğinde homurdandım. Onu hissetmeye ihtiyacım vardı. Onla beraber olmaya ihtiyacım vardı. Elim boxerına gitti ve kabarıklığı tuttu. Odu inledi ve kendini elime bastırdı ama ardından kendini uzaklaştırdı.

“Onu istiyor musun?” Hızla başımı salladım. Onu çıplak tenimde kıyafetsiz istiyordum. “Konuş.” Dedi. “İstiyorum. Lütfen onu bana ver.”

Boxerını çıkardığında kalbim daha hızlı atmaya başladı. Bana birkez daha sürtündükten sonra öylece kaldı ve dudaklarını göğüslerimde dolaştırdı. Onu bana vermemesi daha fena yapıyordu. Bana yaptığı baskı uyuşturucu almışım gibi hissettiriyordu. Belim yine havalanırken belini kaldırdı ve ona değmemi engelledi.

“Hadi.” Diye inledim. Dudakları karnıma inmişti.
Kafasını kaldırdı ve benim halime bakıp sırıttı. Dudakları kulak mememi ısırırken “Özür dile.” Dedi.  Gözlerimi kapamamaya çalışırken “Ne için?” diyebildim.

Parmakları sütyen askımı indirmeye başlamıştı bile.

“Bana haksızlık yaptığın için.”
İnledim. “Hayır.”
Hızlı bir hareketle üstümden çekildi. Çıplak bir şekilde ayakta karşımda dururken buldum onu.
“O zaman böyle kal.” Dedi dediğine kızdım. O kadar kızdım ki. Hızla sırtına atladım ve ani bir güçle onu alt edip altıma aldım. Altımda uzanır halde şaşkın gözüküyordu. Onun ellerini sıkıca hapsettim ve sonra istediğim sertliğe kavuştum. İkimizde aynanda inlerken kıkırdadım. “Hile kesinlikle işe yarıyor.”
“Oh.”

Meleğin Fısıltısı (Harry Styles Fanfic)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin