Hava da bir tek bile koyu renkli bulut yoktu. Güneş üstünde durduğumuz tepe de bizi yakıyordu. Suya ihtiyacımız olmadığı halde su içiyorduk. Herkes gergin gözüküyordu. Düşmanın diğer tepeden gelişini izliyorduk. Ağır ağır geliyorlardı. Onlar yaklaştıkça yanımdaki yakışıklı biraz daha sıkı elimi tutuyordu. Kevin sürekli planı tekrar tekrar anlatıyor. Hata istemediğini söylüyordu. Savaş dört kişi arasında olacaktı bu kişileri seçmiştik; Kevin, Harry, Betty, John. Betty’nin savaşa bileceğini hiç düşünmemiştim ve Harry’nin mistraller için kendini feda edeceğini… Ben de savaşa girmek istemiştim ama savaşa en yücenin katılması ve yenilmesi tehlikeliydi. Tüm halkın ölüm fermanını imzalamış oluyordun. Harry’e baktım. Yeşil irisleri hemen benim irislerimle buluştu. Elimi sıktı ve bana gülümseme verdi. İyi olacağımızı tahmin edebiliyordum.
“Son 50 metre.” Diye bağırdı Kevin. Herkes saldırma pozisyonuna bürünürken onları izledim. Elimdeki boşluğa döndüm. Beni kendine çevirip öptü.
Ağlamamaya çalışacaktım.
“Seni seviyorum.”
“Seni-“ Uzun parmağı dudağımda durdu.
“Yüceler savaş öncesi bunu demezler.”
Ona baktım. Alay ettiğini biliyordum ama o her zaman biraz gerçekçiydi. Ona güldüm. Önümde referans yaptı. Betty bulmak umuduyla etrafıma baktım. Ona teşekkür mü etmeliydim bilmiyordum. Arkamda duran Akathi’ye baktım. İyi gözüküyordu. Sanki güçlenmiş gibi.
“Yüce Diana!” dedi Kevin önümde eğilirken. Onu selamladım.
“Şansınızı istiyorum efendim.”
“Şansım ve diğer tüm iyi dileklerim size aittir.” Dedim yavaşça. 21. Yüzyılda bunları konuşmak oldukça garipti.
Kevin’la ilk tanıştığımız zamanı hatırladım. Ne kadar da hırçındı. Şimdi daha aklı başında gözüküyordu. “Efendim! Geldiler!”
Arkamı döndüm ve geldikleri istikamete baktım. Çok yakındılar ve bekleme komutuna geçmişlerdi. İçime bir siyahlık çöktü. Yanımdaki yakışıklıya baktım. Çöküş yaşamak istemiyordum ama canım acımıştı. Onu kaybetme korkum çok fazla gelmişti.
Ordunun içinde dört kişi öne çıktı. Birden bir ses yükseldi.
“Bu halk uğruna öleceğimi yemin ederim.” Kevin gözlerini benden çekmeden adamların karşısında durdu sonra bir ses daha duydum. Aynı şeyler tekrarlanırken Harry çıktı. Ondaki alayı hissediyordum. Aynı şeyler bu sefer bir kadın sesinde yükselirken Akathi çıktı.
“Hayır!” diye bağırdım. Bunu yapmış olamazdı değil mi? Önümde eğilişini gördüm. Sonra John tekrarladı. Bana yalan söylemişlerdi. Kolumda bir el hissettim. Betty yanımda durmuş özür diler bakışlarını bana yolluyordu. Bunu yapacaklarını düşünmemiştim. Akathi savaşa katılacaktı. Harry’nin haberi vardı muhtemelen.
Dört kişiye baktım. Hepsi özel bir güçmüş gibi duruyordu. Harry karşısındaki adam ölümcül bakışlar atıyordu. Bir ses duyuldu. Bu ses kilisenin çanları gibiydi ama bu seste bişeyleri kaybediyorduk. Ses ikinci defa duyuldu. Ordular geriye çekildi. Üçüncüde ne olacağını biliyordum. Korkuyordum. Bunların hepsinin bir rüya olmasını isterdim. Daha mutlu olmayı isterdim.
Ses duyuldu ve birbirlerinin üstüne atladılar.
Akathi karşısındakinin yüzüne büyük bir darbe atarken John düşmanının altında eziliyordu. Onu gidip kurtarmak istedim ama bunu yapamazdım. Harry adamı kolaylıkla altına almıştı. Kevin ve karşısındaki adam ise eşit güçtelerdi. Kevin sonunda adamı altına aldı ve ona art arda yumruklar atmaya başladı. Çoktan Harry’nin altındaki adam pes etmiş gözüküyordu. John ise hala karşılık alıyordu. Harry kaybettiğini düşünüp üstünden kalktı ve Akathi’nin adamının üstüne saldırdılar. Harry tutarken Akathi ona güçlü darbeler atıyordu. Kevin adamın boynuna öldürücü bir darbeyle kırdı. Nefeslenmek adına olduğu yerde durdu ve olan o sırada oldu. Harrynin ölmeyen düşmanı ayağı kalktı ve savaşa aykırı bir kuralla cebinde öldürücü bir silah çıkartıp Harry’e doğru koştu. Akathi kendi adamına öldürücü darbeyi vurduktan sonra gelen tehlikenin önüne atladı. Sihirli bıçak Akathi’nin karnını delerken tek gördüğüm bana baktığı gözleri, tek duyduğum ise çığlığımdı. O ölemezdi.
ÜÇ AY SONRA
Kendime ne derim bilmiyordum. Yani bize özel varlık mı denir yoksa insan mı? Ya da ucube? Hiçbir fikrim yoktu. Kaybolduğumu düşündüğüm bir süre zaman oldu. Bir daha iyi olamayacağımı düşündüm ve bazen çok özel bir varlık olduğumu gördüm ama sonra ölüm bir gün bizi vurduğunda ve dünyadan silindiğimizde kendimi toprağın altında gördüm. Kendime insan diyorum. Özel bir varlık değilim çünkü bende yok olabiliyorum. Arkadaşlarım gibi… Toprağın altında iki beden vardı. Mike ve Akathi. Savaştan sonra düşman tuz ve buz olmuştu. Akathi’nin kaybından sonra asla kendimi toplayamayacağımı düşündüm. Harry onların cesetlerini kendi şehrimize gömerken onun yanında bir tek ben vardım. Harry’i ilk kez başkası için üzülürken gördüm ve sonra aslında onun gerçekten iyi biri olduğunu düşündüm. O şüphesiz iyi biriydi. Sadece bana biraz daha iyiydi. Onun beni kendine bağlayışı hayret ediciydi. Artık o ve ben yerine biz vardık.
Mistrallerin başındaydım. Irkımız gün geçtikçe çoğalıyordu. Artık tehlikeli bir yaşamımız yoktu ve mutluyduk. Harry benleydi. Kevin ise hala sinir bozucuydu. Asla Harry ile anlaşamıyorlardı. Betty evlenmişti. Bir özel varlığın evliliği tadacağını hiç düşünmemiştim ama o evlenmeyi seçmişti. Bunu tatmak istediğini söylemişti ve daha önce hiç görmediğim bir adamla evlendi. Adam insan olsa da bunları taktığı pek söylenemez. Onu gelinliğin içinde görmek büyüleyiciydi.
Tüm kötülük gitmiş gibi hissediyorum artık. Ne kadar mezarlığın başında durup bunları düşünmek ayıp bile olsa. Onları asla unutmayacaktım. Akathi ve Mike şüphesiz kahramanlardı. Şüphesiz ki asla unutulmayacaklardı. Onların varlığını hala hissedebiliyorum ve onların yan yana olduklarını biliyorum çünkü aşk karşılıklıysa sizi birleştiren bir sihirdir. Ne olursa olsun aranıza bir engel giremez bu ölüm olsa bile…
“Seni arıyordum.”
Duyduğum sese sırıttım. Beni merak etmesi onun beni sevdiği anlamına geliyordu. Ona dönmedim. Kollarını belime sarışını hissettim.
“Seni her aradığım da burada olman sinir bozucu.”
“Beni ölmüş iki aşıktan kıskanıyor musun?”
Ağzını boynuma getirdi ve ısırdı. “Seni herkesten kıskanıyorum.”
Sessizce güldüm. Şuan onlarında yaşamasını isterdim. Belki çifte randevuya çıkabilirdik.
“Konuşman bittiyse seni bir yere götürmek istiyorum.”
“Onlara teşekkür et.” Diye fısıldadım. Buraya her geldiğinde ona teşekkür ettiriyordum. Akathi onun için kendi canını feda etmişti. Şüphesiz benim canımın da onun gibi acımasını istememişti. Belki de ölmek için bir bahane arıyordu. Harry teşekkür etti sonra ise beni çekiştirdi.
Nereye gittiğimizi bilmiyordum ama elim onun avucunun içindeyse onunla her yere gidebilirdim. Bana sırıttı. En son yüzdüğümüz nehrin başına geldiğimizde ona yaramaz bir gülüş verdim. Onunla çıplak yüzmek istiyordum. Bana gözlerini devirdi. Hala zihnimi okuması acımasızcaydı.
“Yaramazlık yapma ve otur geliyorum.” Dedi bu beklemediğim bişeydi. O uzun bacaklarıyla büyük adımlar atarken nehrin kenarına oturdum ve onu bekledim. Fazla uzun sürmeden geldi. Onun gelişini hissediyordum. Kokusu dayanılmazdı. Onu hissetmek istiyordum. Ona dönüp bakmadım. Ne getireceğini bilmiyordum ama boş olmadığı belliydi.
Yanıma oturduğunda ona baktım. Elinde iki dondurmayla bana sırıtıyordu.
“Aman tanrım!” dedim gözlerim dolmadan hemen önce. “Hatırlıyorsun.”
Başını salladı.”Senin hakkında hiçbir şeyi unutamam sevgilim.”
Bana dondurmayı uzattı. Almadan hemen önce dudaklarının tadına baktım.
“Seni seviyorum.”
“Seni seviyorum Yüce Diana ve hep seveceğim.”
TEŞEKKÜR EDERİM. ŞUANA KADAR HEPİNİZ YANIMDAYDINIZ. BİLİYORUM SON BÖLÜMLER CİDDİ ANLAMDA BATIKTI VE FİNALDE PEK GÜZEL SAYILMAZDI AMA BÖYLE OLMASI GEREKİYORDU. FİNALİN KISA OLMASINI İSTEDİM ÇÜNKÜ DİĞER BÖLÜMLERDE PEK UZUN SAYILMAZDI. SİZİ SEVİYORUM TEŞEKKÜRLER.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Meleğin Fısıltısı (Harry Styles Fanfic)
FanfictionKötüyü ve iyiyi oynayan bir melek. Geçmişinden habersiz bir kız. Onları bekleyen amansız maceralar sizlerle. Her şey bir araba yangınıyla başladı. Sonra ikisi de uzun zamandır aradıkları aşkı buldu ama önlerinde büyük bir engel var. Bu engel ne...