28. BÖLÜM

240K 5.7K 1K
                                    

28. BÖLÜM

Ayaz'ın öfkesinin sebebi de öfkesini çıkaracağı kişi de olmak istemezdim. Yüzüme bakan mavi gözlerinde birisi çoktan öfkeden etrafı dağıtmış ve önüne çıkan her şeyi yakıp yıkmıştı sanki. Arayan kişi Anıl ise canına susamış olmalıydı; değilse de kesinlikle Anıl'dan nefret eden biriydi.

Kabin yavaş yavaş aşağı inerken, "Ne gibi?" diye sordum zaman kazanmaya çalışarak. Bana zarar vermezdi ama dönme dolabı kırar belki diye korkuyordum. Öfkelendiğinde gözü dönüyordu; öfke nöbetleri kriz seviyesinde oluyordu.

Burnundan soluyup kabinin camına yumruk attı ve kabin adeta zangırdadı; oturduğumuz yere korkuyla tutundum. "Gamze!" diye bağırdı sonra. "Beni delirtme! Anıl piçi beni arayıp senin sevgilin olduğunu söyleme cesaretini kendinde nasıl buldu söyle bana!?"

Anıl gerçekten sorunlu bir çocuktu artık bundan emindim. Şu acı çekmeyi seven tiplerden falandı muhtemelen. Yaptığı hiçbir harekette mantık olmadığı gibi Ayaz'ı arayıp dün yaptıklarını kendi ağzı ile anlatmış olmasında da yoktu.

"Nereden bileyim," diye homurdandım ağzımın içinde. Bu Ayaz'ı daha da öfkelendirdi ve ayak ucumuza düşen battaniyeyi alıp karşımızdaki koltuğa fırlattı.

"Anlat!" diye kükreyince oturduğum koltukta ondan uzaklaştım. Kabin bitiş noktasına yaklaşırken Ayaz yumruğunu sıkıp ayağa kalktı ve görevli adama eliyle işaret etti.

Dönme dolap nihayet durduğunda görevli bizim için kapıyı açtı; Ayaz uzanıp bileğimden sertçe tutarak beni ayağa kaldırdı ve dışarı çekiştirdi. Ne kadar sert tuttuğunun farkında olmayacak kadar sinirliydi.

"Nereye gidiyoruz?" diye sordum arkasında koştururken. Bileğimde tüm parmaklarının izinin uzun bir süre çıkmayacağından emindim.

Lunaparktan kaçar gibi çıkarken değil bana cevap vermek arkasına dönüp bakmadı bile. Birkaç kez daha seslendim ama arabasının yanına gelene kadar yine duymazdan geldi beni. En sonunda dayanamayıp bağırdım ben de.

"Nereye gidiyoruz dedim!?"

Bileğimi bırakıp arabanın kapısını açtı ve öfkeden kızarmış gözlerini bana yöneltti. "Bin," dedi sadece.

Ben de ona dik dik bakarken Ayaz'ın telefonuna bir mesaj geldi. Gözleri hâlâ gözlerimdeyken cebinden telefonunu çıkarttı sert hareketlerle. Mesaja bakmak için telefonuna gözlerini çevirdiğinde kaşları çatıldı meraklı bir bakışla. Sonra telefonu bana çevirdi.

"Bu sana mı ait?" diye sordu; delirmek için bir şeylerden emin olmak ister gibi.

Fotoğraf Anıl'dan gelmişti; bileğinde siyah bir toka vardı. Benim tokam. Dün masamdan alıp cebine koyduğunda böyle bir şey yapacağını düşünememiştim. Aslında Ayaz'a tokanın bana ait olmadığını söyleyecektim ama bakışlarım beni ele verdi ve ben daha cevap veremeden Ayaz telefonunu çekti.

"Arabaya bin," dedi bir kez daha. Yüzündeki tüm kaslar gerilmişti. "O piçi o toka ile boğarak geberteceğim!"

"Ayaz..."

"Arabaya bin!" diye bağırdığında neredeyse ağlayacaktım. Göz yaşlarımı içimde tutabilmek için kendimi sıkıp dudaklarımı birbirine bastırdım ve arabaya bindim. Öfkesinin fırtınasına direnemedim.

Ben biner binmez arabanın kapısını sertçe çarparak kapattı; yanıma gelip arabayı çalıştırırken telaşlıydı ama bu telaş ellerini titretmiyordu, aksine içindeki öfke ona yardım ediyor gibiydi. Araba hareket ederken tekerlekler bir an oldukları yerde hızla döndüler ve güçlü motor sesine tiz bir ses ile eşlik ettiler. Ayaz'ın öfkesine eşlik eden benim içimdeki çığlıklar gibi.

ZEHİR (1)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin