48. BÖLÜM
"Ben bugün okula gelmeyeceğim. Can seni okula götürecek."
Ayaz'ın iki dakika önce telefonuma attığı mesaja gözlerimi ovuşturarak baktım. Uyku sersemliği ve gördüğüm rüyaların bulanıklığı ile mesajı ilk okuduğumda herhangi bir şey düşünemesem de uykum dağıldıkça kafama dank etti bazı şeyler.
Gözlerim tamamen açılırken hızla yataktan kalktım. Erdal isimli adamın yerine gittiğimiz ve atıldığımız günden beri Ayaz'ın benden gizli planlar yaptığını ve oraya tekrar gideceğini biliyordum. Sadece bu kadar çabuk olması şaşırtmıştı beni.
Her ne kadar o adamdan nefret etsem ve sadece Ayaz'ın annesi için değil hayatını çaldığı onlarca kadın için cezasını çekmesini istesem de bu cezayı Ayaz'ın vermesini istemiyordum. Çünkü Ayaz için ceza o pislik adam için ölüm demek olacaktı.
Dolabımın kapağını biraz fazla güç kullanarak açınca çam dolap öne doğru biraz sendeledi. Okul formalarımı giymek yerine siyah kot pantolon ile krem rengi kazak giydim. Okul çantamı değil de küçük, çapraz taktığım siyah çantamı aldım yanıma.
Aşağı indiğimde mutfaktan sesler geliyordu; banyoya girip elimi yüzümü yıkadım, saçımı tarayıp at kuyruğu yaptım. Normalde saçımı toplamayı sevmezdim ama bugün uğraşmak istemedim.
Mutfaktan sadece kafamı uzatıp, arkamdan kovalayan var gibi, "Herkese günaydın. Ben çıkıyorum. Kahvaltımı okulda yaparım, görüşürüz," deyip evden kaçar gibi çıktım. Herkes anlık şok yaşadığı için sanırım kimse bir şey söyleyemedi arkamdan.
Elime aldığım siyah montumu giyerek caddeye doğru koşar gibi yürüyordum. Bir an Can'a mesaj atıp çabuk gelmesini yazmak geçse de içimden kendimi tuttum ve her zaman Ayaz'ın beni beklediği yerde Can'ı beklemeye başladım.
O gün yaşadıklarımızdan sonra o yere nasıl girmeyi düşünüyordu acaba? Artık elini kolunu sallayarak giremezdi çünkü eminim herkes Ayaz'ın yüzünü biliyordu o cehennemde. Erdal herkesi tembihlemiş olmalıydı.
Can geldiğinde arabaya binip kapımı kapattım ve hemen ona döndüm. "Ayaz'ın nereye gittiğini biliyorsan beni oraya götür," dedim. "Yok bilmiyorsan ben sana tarif ederim."
Can bunu bekliyormuş ve önceden bana itiraz etmeye hazırlanmış gibi hiç şaşırmadan konuşmaya başladı arabayı hareket ettirirken.
"Kusura bakma Gamze ama bu kez seninle iş birliği yapamayız," dedi sakin sakin. "İş ciddi ve tehlikeli."
Kaşlarım yukarı kalktı hayretle. "Yapamayız?" dedim çoğul ifade kullanmasına vurgu yaparak. "Demek Ayaz hepinizi dahil etti planına. Bravo!"
"Ayaz'ın yanında biz olmayacağız da kim olacak?" diye sorarken kaşları çatıldı biraz Can'ın. "Neyse işte... sen gelmiyorsun," diyerek muhtemelen Ayaz'ın kafasına kazdığı cümleleri tekrar etti.
"Beni uygun bir yerde bıraksana," dedim. Oraya gitmek için bu Altın Vuruş çocuklarına ihtiyacım yoktu. "Yeri biliyorum. Taksi ile giderim ben. Seni de alıkoymayayım."
Bu arada aklımdan cüzdanımda ne kadar param olduğunu hatırlamaya çalışıyordum. Can yüksek sesle ofladı ama arabayı durdurmak yolunda bir eylemde de bulunmadı.
"O zaman Ayaz'ı arayalım kendin konuş," dedi sonunda bıkkın bir şekilde pes edip. Montunun cebinden telefonunu çıkarırken gözü yoldaydı. Işıklarda durduğumuzda Ayaz'ı arayıp beklemeye başladı.
"Gamze yanımda şu an," dedi bana bakıp tekrar yola dönerken. "Ben de geleceğim diye tutturdu... Bana niye küfür ediyorsun ki şimdi... Söyledim de işte... Taksi ile gelirim diyor...Tamam veriyorum."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ZEHİR (1)
Teen FictionEski adı DEĞİŞEN HAYATIM olan, 2014'te yazılmış kitap. *** "Altın Vuruş ne anlama geliyor?" diye sordum. "Yüksek doz ile hayatına son vermek demek," diye açıkladı. Sesine yansıyan kasvet içimde kederli...