5. BÖLÜM
Sınıfta bir uğultu oluştuğunda gözlerimi Ayaz'dan ayırıp sınıfa baktım; kimi gözler ona acıyarak bakarken kimi gözler de tiksinerek bakıyordu. Bazı gözlerde korku bazı gözlerde merak vardı ama kimsede endişe göremiyordum.
Herkes yanındaki arkadaşına bir şeyler söyleyerek Ayaz'ı gösteriyordu. Henüz bu okulda ikinci günümdü ama şimdiden Ayaz'ın sınıfta bir arkadaşa sahip olmadığını hatta bazen görünmez sayıldığını anlamıştım.
İnsanlar ile arasında görünmez bir duvar vardı ama bu duvarı Ayaz mı örmüştü yoksa diğer insanlar mı onu duvarın arkasına itmişti bilmiyordum.
Ali hoca Ayaz'ın yanına gidip omuzlarından tutarak titremelerine engel olmaya çalışıyordu ama bunun mümkün olmadığını elbette o da biliyordu; sadece bir öğretmen olarak bir şeyler yapmak zorunda hissediyor olmalıydı kendisini.
"Biri hemen ambulansı arasın!" diye bağırdığında herkes birbirine baktı. Sanki herkes birbirinden bekliyor gibiydi. Elim sıramın üstünde duran telefonuma gittiğinde benim de parmaklarımın titrediğini gördüm ama benim titremelerim Ayaz'ın sarsıntıları ile hiçbir benzerlik taşımıyordu.
Acil servis numarasını tuşlarken şok içindeydim. Telefonun diğer ucundaki sağlık görevlisi bana acil durumun ne olduğunu sorduğunda bir an söylemek üzere olduğum şeyin doğru olmamasını diledim. Ayaz'ın bedeni bir enkaza dönüşmek üzereymiş gibi sarsılırken bu gerçekten kaçamayacağımı bilerek acele ettim.
"Sınıfta bir arkadaşımız sanırım yoksunluk krizi geçiriyor," dedim. O kadar kısık sesle söyledim ki Çınar bile beni duymadı; zaten sınıfta öyle bir uğultu vardı ki muhtemelen yüksek ses ile konuşsam da kimse beni duyamazdı.
Uyuşturucu kullandığını o geceden beri biliyordum ama bu derece ağır bir kriz geçirecek düzeyde bağımlı olacağını düşünmemiştim hiç. Bu gerçek beni ürküttü.
Sağlık görevlisine biraz daha ayrıntı verip okulun adını söyledikten sonra telefonumu kapattım ve çantamın içine attım. Ali hoca Ayaz'ı tutarken bir yandan da telaşla etrafına bakınıyordu. "Biri buraya gelsin!" diye seslendiğinde yine aynı şey yaşandı: herkes birbirine bakıp gözlerini Ali hocadan kaçırdı. Ayağa kalktığımda Çınar, "Ne yapıyorsun?" diye sordu hayretle.
"Kimsenin umurunda değil baksana," diye söylendim. Eski sınıfımda da herkes bencildi ve ben de dahil kimse kimseye iyilik yapmazdı ama böyle bir sağlık durumu olduğunda da en azından birileri ambulansı arardı. Herkese karşı mı böylelerdi yoksa bu vicdansızlık sadece Ayaz'a mı özeldi bilmiyordum.
"Gamze-" Çınar'ın söyleyeceği şeyi beklemeden Ayaz'ın ve Ali hocanın yanına ben gittim. Tam yanlarına geldiğimde Ayaz yana doğru eğilip ağız dolusu yeşil bir sıvı kustu. Bu durum birkaç kişinin midesini bulandırmış olmalı ki Ayaz'a yakın oturanlar sıralarından kalkıp uzaklaştılar. Doğrusu benim de böyle bir şeye şahit olmak midemi alt üst ederdi ama sanırım şokun ve korkunun etkisi ile midemde hiçbir tepki olmadı.
Ayaz kusmak için sırasında yana doğru eğildikten sonra tekrar kalkmayıp oturduğu yere yanağını yasladı. Kelimenin tam anlamıyla dağılmış haldeydi. Ali hoca, "Kızım arkadaşını tut da bir yerlere çarpıp yaralanmasın ben Derya Hanım'a haber verip geleceğim," dedi. Bir şey söyleyemeyecek kadar korkmuş halde olduğum için sadece başımı salladım.
Ali hoca gidince Ayaz'ın başını yasladığı sıradan kaldırmaya çalıştım ama kolay olmadı çünkü bir yandan da titreyen parmakları ile sıraya tutunmuştu.
Sırayı öyle sıkı kavrıyordu ki parmak uçları bembeyaz olmuş, tüm kan tırnak diplerine çekilmişti. Nihayet başını kaldırabildiğimde elleri okul eteğimin kemer kısmına yapışarak beni kendisine çekti ve sıraya oturttu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ZEHİR (1)
Ficção AdolescenteEski adı DEĞİŞEN HAYATIM olan, 2014'te yazılmış kitap. *** "Altın Vuruş ne anlama geliyor?" diye sordum. "Yüksek doz ile hayatına son vermek demek," diye açıkladı. Sesine yansıyan kasvet içimde kederli...