54. BÖLÜM
Güven'i tanıdığım günden beri ilk kez bu kadar öfkeli bakarken görüyordum onu karşımda. Genel olarak sakin ama her şeyle eğlenen bir yapısı vardı. Ciddi olduğu anlarda bile sakinliğinden ödün verdiğini görmemiştim. Öyle çok sinirlendiğine de şahit olmamıştım zaten.
O hiç konuşmadan gözlerini üzerime dikip bana bakmaya devam ederken elim kapı kolunda donup kaldım ve hiçbir şey söyleyemedim bir süre. Sonra aklıma gelen ilk şeyi yaptım.
"O ne?" diye sordum bilmiyormuş gibi. Paketi gözlerini gözlerimden çekmeden avucunun içine alınca gözlerimi kaçırıp odaya girdim.
"Ne zamandır?" diye sordu. Kendini kontrol etmek için çabalıyor gibi yavaşça konuşuyordu. "Kaç kez kullandın?"
Çantamı yatağın üstüne koyup içini açtım sanki bir şey arıyormuşum gibi saçma sapan hareketler sergileyerek.
"Ne diyorsun anlamıyorum," diye mırıldandım ağzımın içinde.
"Gamze!" diye bağırırken yumruğunu masaya vurdu bir anda. Çantamdan çıkardığım defterimi korkuyla yatağımın üstüne düşürdüm yerimde sıçrarken. "Bana yalan söyleme!"
Masamdan kalkıp kızgın iki adımla yanıma geldi ve avucunda sıktığı zehri gözümün ucuna tutarak öfkesini kusmaya başladı.
"Kim verdi bu boku sana!?" Her cümlesinde öfkesi de sesi gibi yükselirken ben avucunda sıktığı zehrin altında adeta eziliyordum. "Kim alıştırdı seni söyle!? Kim!?"
Öyle öfkeyle bağırıyordu ki Merve Abla ve babam duyup gelecek ve onlar da öğrenecek diye korktum. Daha fazla inkâr edersem o daha çok öfkelenecekti ve yalanlarıma inanmayacak kadar şüphesiz bir şekilde emindi uyuşturucu kullandığımdan. Kaçışım yoktu.
"Kendim..." dedim sesim titrerken. Yüzüne bakamadım. "Kendim aldım kimse vermedi." Panikle gözlerimi yüzüne kaldırdım. "Güven Abi lütfen babama söyleme. Ben... ben..."
Söylediklerime inanmadı. Kekelemem, panik halim ve sürekli gözlerimi kaçırmam beni hiç güvenilir kılmıyordu. Beni dinlerken birden zihninde şimşek çakmış gibi gözleri parladı.
"O piç mi?" diye sordu aniden dişlerini sıkarak. "O Ayaz piçi mi alıştırdı seni doğru söyle!?"
"Hayır!" diye abartılı bir şekilde tepki verdim. "Hayır Ayaz'ın bir ilgisi yok!"
Elinde tuttuğu paketi avucunun içinde iyice sıkıp burnunun kemerini sıktı sakinleşmeye çalışarak. Ben ise karşısında korkudan ve panikten titreyerek olduğum yere adım adım kendimi gömüyordum.
"Birkaç yıl önce bu zehir yüzünden kız kardeşimi kaybettim," dedi. Sonra canını yakan bir kor parçasını yutkunur gibi yutkundu yavaşça. "Bu oda onun odasıydı..."
Ne Merve Abla ne Güven ne de babam bahsetmişti bundan. Hatta konusu bile açılmamıştı hiç. Birkaç şey bana şüpheli gelse de üzerinde fazla düşünemiştim o anlarda. Mesela evde sanki bir genç kız için ayrılmış gibi hazır bir oda bulunması... O günlerde kendim de fazlasıyla kötü günler içinde olduğumdan sebebini merak edip üstünde durmamıştım. Babamın Merve Abla'ya kendi kızın olmadığı için... diyerek bağırdığı gün Merve Abla'nın gözlerinin dolması... Güven'in bana aniden kardeşim demeye başlaması... Ve birçok şey.
Söyleyecek bir şey bulamadım ama gözümden inen bir damla yanağımda usulca kaydı boşluğa doğru.
"Daha küçücüktü," derken sesi çatladı. Gözleri gözlerime tutunduğunda gördüğüm hayal kırıklığı kalbimi ezdi. "Duvarlara ne yazdığımızı merak ediyordun değil mi? Bu kansız zehir tacirleri için bir şeyler yapsınlar diye uğraşıyoruz biz. Ama sen..." deyip duraksadı nefesi kesilmiş gibi. "Senin her şeyin bana onu hatırlatıyorken bana aynı acıyı yaşatma Gamze!"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ZEHİR (1)
Teen FictionEski adı DEĞİŞEN HAYATIM olan, 2014'te yazılmış kitap. *** "Altın Vuruş ne anlama geliyor?" diye sordum. "Yüksek doz ile hayatına son vermek demek," diye açıkladı. Sesine yansıyan kasvet içimde kederli...