45. BÖLÜM
Daha önce Ayaz'ı yoksunluk krizi geçirirken gördüğümde bu kadar can sıkıcı ve katlanılmaz bir şey olduğunu anlayamamıştım. Kesinlikle kötü görünüyordu ama içimden hep sabrederse atlatabilir diyordum. Kriz sadece zihinde olsaydı belki katlanabilirdim ama bedenim kıvranıyordu ve tek istediğim rahatlamaktı. Bu şeye katlanmak istemiyordum!
Bedenimi ve zihnimi bir an önce susturmak önceliğim hâline gelmişti; başka hiçbir şey umurumda değildi.
Tecrübe etmek istemediğim bu sarsıntı ile boğuşurken zorlanarak ayağa kalktım ve telefonumu masanın üstünden alıp yere çöktüm yeniden.
Titreyen parmağım Ayaz isminin üstünde birkaç saniye bekledi. Şu an aklıma gelen ilk isim o olsa da onu ararsam mahvolurdu. En çok korktuğu şeylerden birinin başına geldiğini görürse kendini suçlar ve asla affetmezdi.
O bu durumu öğrenmeden kendimi bu bataklıktan kurtarabilirdim! Sadece bu geceyi atlatacak bir şeylere ihtiyacım vardı sonra bir daha kullanmayacaktım. Tedavi falan olurdum belki gizlice. Kimse öğrenmezdi. O kadar güçsüz değildim, kurtulurdum.
Ayaz'ın ismini yukarı doğru kaydırıp Doruk'u aradım bu yüzden. Beni bu işe o bulaştırmıştı, yardım edecek kişi de o olacaktı. Titreyen elimle telefonu kulağımda tutmakta zorlanıyordum.
"Alo?" diye cevap verdi Doruk uykulu bir sesle.
"Doruk," dedim dişlerimin arasından güçlükle konuşarak. "Yalnız değilsen benim aradığımı belli etme!"
"Evde uyuyordum bir şey mi oldu?" diye sordu hâlâ uykulu gelen sesiyle. Sonra esnediğini duydum.
"Bana bir şeyler getir," dedim lafı hiç uzatmadan. Uzun uzun bir şeyler açıklayacak durumda değildim. "Çok kötüyüm... Ne yapacağımı bilmiyorum Doruk yardım et!"
Ben artık ağlamaya başlayınca Doruk, "Tamam sakin ol," dedi. Ne olduğunu hemen anladı. Sesi artık uykulu gelmiyordu ve nefes sesinden hareketlendiğini duyabiliyordum. "Çıkıyorum birazdan evden sabret geliyorum."
"Tamam," deyip telefonu yanıma koydum. Başımı ellerimin arasında sıkıştırıp saçlarımı yolarcasına çekiştirdim. Doruk gelene kadar aklımı yitirmiş gibi bir o yana bir bu yana dolandım odada. Bir yatağıma oturup cenin pozisyonunda yattım, bir yere oturup saçlarımı çekiştirdim. Zaman ağır çekime geçmiş gibiydi sanki.
Doruk'tan, "Geldim," mesajı gelir gelmez üzerimdeki ince pijamalara aldırmadan sessizce odamdan çıkıp merdivenleri indim. Evin içini sadece sokak lambaları aydınlatıyordu; herkes uyumuştu. Sokağa çıkar çıkmaz soğuk tenimi ısırdı.
Doruk hemen karşı kaldırımda beni bekliyordu. Arabası da biraz ilerideydi. Ellerini eşofmanlarının üstüne çektiği ceketinin ceplerine sokup, etrafına bakınarak yanıma geldi.
"Sakın Ayaz'a bundan bahsetme!" dedim yanıma gelir gelmez, fısıldayarak. "Yoksa seni öldürür!"
Doruk sadece gülümseyip avucuma bir hap bıraktı. Ondan nefret etmem gerekiyordu ama edemiyordum şu an. Başka hiçbir duyguya yer kalmamış gibiydi içimde. Geriye doğru çekilip, ellerini yine ceketinin ceplerine soktu.
"Aramıza hoş geldin Gamze," dedi gülümseyerek. "Artık sen de Ayaz'ın kurbanısın."
***
Ben onu içine düştüğü durumdan kurtarmak isterken, aslında bir bataklığın ortasında olduğumun farkına varamamıştım. Onu kurtarmak için çırpındıkça daha da gömülüyordum bu bataklığa. İkimiz de aynı bataklıktayken onu nasıl kurtacaktım?
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ZEHİR (1)
Teen FictionEski adı DEĞİŞEN HAYATIM olan, 2014'te yazılmış kitap. *** "Altın Vuruş ne anlama geliyor?" diye sordum. "Yüksek doz ile hayatına son vermek demek," diye açıkladı. Sesine yansıyan kasvet içimde kederli...