40. BÖLÜM
Eve geri döndüğümüz andan beri kendimi birçok konuda huzursuz ve rahatsız hissediyordum. Mesela babamı aramam ve bundan sonra onunla yaşayabilir miyim diye sormam gerekiyordu. Ona gerçekleri anlatmak istemiyordum ve bir yalan bulmalıydım.
Ayaz ile Adnan'a verdiği çek konusunu konuşmam gerekiyordu. Okul bursumu Ayaz'ın ödemesi çok saçmaydı ama Ayaz asla bu konuyu açmama ve bir şey söylememe izin vermiyordu. Tüm bunların yanında çok önemsiz gibi görünen ama benim için büyük bir dert haline gelen bir konu vardı.
Duş almam gerekiyordu.
Kendi evim dışında herhangi bir yerde tuvalete girmek bile beni huzursuz ederken şimdi başka bir evde, hatta Ayaz'ın evinde duş almam gerekiyordu ve hiç rahat hissetmiyordum.
"Ne düşünüyorsun?"
Sesini duyunca sanki bir çığlık duymuşum gibi abartılı bir tepki ile gözlerimi kaldırıp odasının girişinde dikilen Ayaz'a kaldırdım yerdeki bakışlarımı.
Eve gelince Ayaz kıyafetlerim olan bavulu odasına çıkarmış sonra kısa bir telefon görüşmesi yapmam gerekiyor diyerek beni odasında tek başıma bırakmıştı. Odası çok sadeydi; sadece çift kişilik bir yatak, bir duvarı kaplayan bir dolap ve büyük bir komodin vardı. Sanki sadece yaşamak için, hatta sadece uyumak için kullanılan bir oda gibiydi. Herhangi bir yaşam zevkine ya da kişisel bir tercihe yer yoktu odasında. Mesela sevdiği bir tablo, bir aksesuar, bir çiçek... Onun iç dünyasına dair hiçbir iz yoktu bu odada.
"Duş alabilir miyim?" diye sordum sanki ayıp bir şey istiyormuşum gibi çekingen bir sesle. Beraber duş alalım mı desem ancak bu kadar sesim titreyebilirdi sanırım.
"Gel benimle," deyince oturduğum yatağın ucundan adeta fırlayarak ayağa kalktım.
"Sen niye geliyorsun ki!?" diye cırladım.
Kapıda durup tekrar arkasına döndüğünde kafası karışmış bir bakış vardı yüzünde. "Temiz havlu istersin diye düşündüm?" dedi sorgulayıcı bir tavırla.
"Hı?" dedim bir an şaşkın bir bakışla. "Evet evet doğru." Tuhaf ve eğreti bir gülümseme yerleşti dudaklarıma. "Geldim. Teşekkürler."
Daha önce Ayaz'ın kıyafetleri ile duşun altına girip benim nefes nefese kalarak kendimi dışarı attığım banyoya tıpış tıpış girdim Ayaz'ın arkasından. Onun da aklına benim aklıma gelen şeyler geliyor muydu acaba? Babası gelmeden önce olanları düşününce sırtını izleyerek dudaklarımı dişlemeye başladım.
Kabul etmem gereken bir şey vardı: Ben zihnimde Ayaz ile herhangi bir cinsel birliktelik yaşamaya hazır olmadığımı söyleyip dursam da bedenim ve ergen hormonlarım zihnime katılmıyordu.
Ayaz banyo dolaplarından birini açıp içinden düzgünce katlanmış iki gri havlu çıkardı ve bana döndü. "Başka bir ihtiyacın-" derken yüzüme bakınca cümlesini devam ettirmedi. "Yüzün niye bu kadar kızardı?" diye sordu sonra. "Ev çok mu sıcak?"
Konuşursam sesim garip çıkar diye korkup başımı iki yana salladım ve hızla elinden havluları aldım. "Hadi çık sen," dedim acelem var gibi bir panikle.
Ayaz hâlâ beni şüpheyle incelemeye devam edince omzundan iterek banyodan dışarı attım ve hemen kapıyı kilitledim. Nefesimi dışarı bırakıp yanağıma vurdum ve sessizce, "Kendine gel," dedim bedenime.
Zihnin ve bedenin birbirinden bağımsız hale gelmesi böyle bir şeymiş demek ki. Hiç sevmedim. Acaba Ayaz da mı böyle oluyordu? Zihninde bana dokunmaya kıyamazken bedeni bana her dokunduğunda alev mi alıyordu?
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ZEHİR (1)
Ficção AdolescenteEski adı DEĞİŞEN HAYATIM olan, 2014'te yazılmış kitap. *** "Altın Vuruş ne anlama geliyor?" diye sordum. "Yüksek doz ile hayatına son vermek demek," diye açıkladı. Sesine yansıyan kasvet içimde kederli...