44. BÖLÜM
Aynada kendime bakıp bir farklılık bulmayı bekliyordum uzun bir süredir. Gözlerime bakıyordum uzun uzun mesela; Ece'nin gözleri gibi ışığı sönmüş müydü benim gözlerimin de? Dudaklarıma bakıyordum; Ayaz'ın dudakları gibi benim dudaklarım da bir daha gülmeyecek miydi hiç?
Ben de bir bağımlı mı olacaktım?
Madde bağımlılığın bir intihar olduğunu söylerdim hep. Şimdi benim yaptığım neydi? Tavana ipi asan başkasıydı ama sandalyenin üstüne çıkan aptal bendim.
O gün Doruk telefonumdan babama benim ağzımdan bir mesaj yazmıştı; bir arkadaşım ile rastlaştığımı ve eve biraz geç döneceğimi yazmıştı. Bu yüzden akşam beni eve bıraktığında evde sorun çıkmamıştı ama sorun bendeydi. Evde kimsenin yüzüne bakamadan odama kapanmıştım hemen.
Kesin bir sonuç yazmayacağını bile bile internette araştırma yapmıştım o gece; kaç kez kullanmak ile bağımlı olunur sorusuna bir yanıt aramıştım umutsuzca. Asla ner bir cevap yoktu; herkes farklı şeyler yazmıştı.
Tüm hafta sonu boyunca herkesten kaçtım. Ayaz da beni aramamıştı ama arasaydı bile onunla konuşmaktan da kaçacağımı biliyordum. İki gün boyunca Ayaz ile hiçbir iletişimimiz olmadı. Sanki ikimiz de birbirimizden kaçıyor gibiydik. Onu merak etsem de içime o zehri almışken onu aramaya utandım.
Yine de hayat devam ediyordu. Şimdi üzerimi giyinmem ve hiçbir şey olmamış gibi okula gitmem gerekiyordu mesela. Tabii ki de Doruk'u Ayaz'a şikayet etmeyecektim. Ayaz öğrenirse onu yaşatmazdı. Kendi aptallığım yüzünden bulaştığım bu işten kendi başıma kurtulacaktım. Bağımlı olmuş değildim ya!
Okul için hazırlanıp çantamı elime alarak aşağı indim; çantamı kapının kenarına bırakıp mutfağa doğru yürüdüm. Babam yoktu; Güven masada aç kurt gibi beklerken Merve Abla kahvaltıyı hazırlıyordu.
"Günaydın."
"Günaydın." İkisi aynı anda karşılık verdiler. Merve Abla bana ve Güven'e çay koyduktan sonra sabah babam ile erkenden kahvaltı yaptıklarını söyledi. Makineye kirlileri atacağını söyleyerek mutfaktan çıktı.
Ben ekmekten minik minik parçalar koparıp ağzıma zorla sokarken Güven adeta kıtlıktan çıkmış gibi yiyordu. Durdum, onu seyretmeye başladım. Nasıl bu kadar çok şeyi aynı anda midesi kabul ediyordu ki? Onu izlerken iştahım daha da kaçıyordu.
"Tek tek uğraşmak zor oluyordur bence masaya direkt ağzına sok sen," diye laf attım dayanamadığım için.
Ağzındaki lokmasını yutmadan, "Sen ne kıskanç bir şeysin ya!" dedi. Çayından büyük bir yudum aldı.
Yüzümü buruşturdum. "Neyini kıskanayım senin?"
Çayını kafasına dikip masadan kalktı. "Say say bitmez. Hadi çıkalım artık."
Bugün okula Güven ile birlikte otobüse binerek gideceğimizi unutmamıştım. Merdivenin basamağına oturup botlarımı giyerken o çoktan sokağa çıkmış, açık kapıdan bana bakıyordu. Üniversiteye gidiyor olsa da en azından bir defter falan götürmesi gerekmiyor muydu? Hâlâ mezun olamamış olmasının sebebi buydu belki de!
Çantamı ve kabanımı elime alıp evden çıktım. Ellerim dolu olduğu için evin kapısını o kapattı. Kabanımı giyerken çantamı kapının yanına koydum; ben çantamı yerden alıp omzuma asana kadar o çoktan yürümeye başlamıştı.
Uzun bacakları ile attığı adımlara yetişebilmek için peşinden koşturmak zorunda kaldım. Sonunda yol kenarına park etmiş bir arabanın yanında durduğunda ona yetişebilmiştim. Arabanın dış aynasına eğilip, saçlarını eli ile düzeltmesini ifadesiz bir yüzle izledim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ZEHİR (1)
Teen FictionEski adı DEĞİŞEN HAYATIM olan, 2014'te yazılmış kitap. *** "Altın Vuruş ne anlama geliyor?" diye sordum. "Yüksek doz ile hayatına son vermek demek," diye açıkladı. Sesine yansıyan kasvet içimde kederli...