49. BÖLÜM
Bazen gerçekler gizli kalmalıydı belki de. Ayaz'ın ömrünü annesinden nefret edip acı çekerek geçirmesini istememiştim. En azından mezarına gittiğinde toprağına nefretle bakmasın, bir çiçek diksin istemiştim. Gerçeklerin daha çok can yakacağını düşünmemiştim hiç.
Ayaz'a kaydı gözlerim hemen. Tabancayı tutan eli git gide eğiliyordu aşağı doğru. Gözleri boşluğa dalıp gitti Erdal'ın sözlerini sindirmeye çalışırken. Daldığı boşluktan sıyrılıp çıkarken gözlerinde artık tüm hissettiklerini yakıp yıkmış şeytani bir duygu vardı.
Elindeki silahı yere atıp Erdal'ın masasının üstündeki her şeyi savurdu yana doğru. Erdal daha ne olduğunu anlayamadan masanın üstünden uzanıp Erdal'ın yakasına yapıştı ve masanın üstüne doğru çekti adamı.
"Dur-" derken adam Ayaz konuşamasın diye adamın ağzına yumruğunu geçirdi. Sonra bir yumruk daha, bir yumruk daha... Adamın yüzü kana bulanınca soluk soluğa iki eliyle birden boğazına sıkmaya başladı.
Masanın üstünde nefes almak için çırpınan adama tepeden bakarak, "Ne istedin lan bizden?" diye sordu nefes nefese. Sesindeki sitem öfkesine karışınca daha çok sıktı adamın boğazını. "Ne istedin!?"
Başta donup kaldım olduğum yerde ve sadece izledim Ayaz'ı. Duyduklarımdan sonra içimde bir yanım bu adamın gebermesini istediği içindi belki de hiçbir şey yapmayışım. Erdal'ın çırpınışları durgunlaşmaya başlayınca buraya gelme amacımı hatırladım.
Ayaz'ın ruhunu koruyacaktım. Titreyen bacaklarım ile güçlükle dışarı çıkıp koridorda, "Eren!" diye bağırdım. Eren bir üst katta olacağı için merdivenlere koştum bağırarak. "Eren yardım et!"
Eren merdivenlerden inerken, "Ne oldu?" diye sordu telaşla. Bir yandan da etrafa bakınıyordu bir şey mi var diye.
"Ayaz adamı öldürecek!" dedim. Ağlamaya başladım sonra cümlenin ağırlığı altında. "Engel ol... çok kötü şeyler duyduk... Eren koş!"
Eren elinde tuttuğu tabancasını beline soktuğu gibi koridorun sonuna doğru koştu. Eren iri yapılı bir çocuktu ama Ayaz o kadar öfkeliydi ki tek başına durduramamasından korktum.
Hemen aşağı inip Can'ı da çağırdıktan sonra Can ile birlikte Erdal'ın odasına koştuk. İçeri girdiğimizde Ayaz delirmiş gibi Erdal'ın gırtlağını yerinden sökmeye çalışıyor, Eren de Ayaz'ın beline yapışmış onu çekmeye çalışıyordu. Can da el atınca zorlukla Ayaz'ı adamın üstünden çektiler.
Erdal masanın üstünde nefes alabilmek için hayvani sesler çıkararak acıyla kıvranırken Eren ve Can da güçlükle Ayaz'ı odadan çıkardılar. Ben de Ayaz'ın yere attığı tabancasını alıp çıktım odadan. Erdal ölmemişti ama iyi de değildi.
Ayaz'ı sürükleyerek aşağı indirdiklerinde Doruk ve Engin şoke olarak koştular yanımıza. "Ne oldu oğlum böyle?" diye sordu Engin.
Üç tane adamı kolonlara sıkıca bağlamışlardı ama adamlar hâlâ baygındı.
"Gidelim hemen!" dedi Eren Ayaz'ın küfürleri arasından zorla duyulan sesiyle.
Ayaz'ı dışarı çıkarınca Ayaz ikisini de itip kurtuldu kollarından ama tekrar içeri girmeye de çalışmadı. Arabaların olduğu arka sokağa doğru yürümeye başladı hızlı hızlı. Biz de koştuk hemen peşinden.
"Ayaz bekle!" diye bağırdım korkuyla. Sesim titredi. Elimde ise hâlâ tabancasını tutuyordum eğreti bir şekilde.
Ayaz arabasının yanına gelince kapısını açtı ama binmeden önce arkasına dönüp sinirden ve bağırmaktan kızarmış yüzü ile bizi tehdit etti.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ZEHİR (1)
Novela JuvenilEski adı DEĞİŞEN HAYATIM olan, 2014'te yazılmış kitap. *** "Altın Vuruş ne anlama geliyor?" diye sordum. "Yüksek doz ile hayatına son vermek demek," diye açıkladı. Sesine yansıyan kasvet içimde kederli...