"..."
Altı üstü üç nokta diyorlar.
Bilmiyorlar ki neler geçiyor içinden,
Bazen hasret, bazen özlem
Bazen sinir, bazen mutluluk
Bazen dertleş, bazen sus.Bizim de böyle işte "..." şu kadarız tabiri caizse. Ama onun içinde neler var neler yok. Bazen üç nokta koyup gülüyorum. Bazen üç nokta koyuyorum gözlerim doluyor. Bazı üç noktalar da var neden bilmiyorum içinde ki ifadeyi anlamıyorum. Eminim bazen o da anlamıyor. Ama biz bu üç noktayı sevdik...
Bazıları sevdiğine destan yazıyor ama emin olun benim üç noktada koyarken ellerim titriyor. Şimdi bunu neden anlatıyorum; bende bilmiyorum ama ona anlatamam dedim ya üç nokta bile zor geliyor insana ama buradan yazınca belki diyorsun belki bir gün görür. Ve ben buradan ona söylüyorum.
Her gün şükür ediyorum Rabbim'e nimetim artsın diye... 🌹" Üç nokta aşktır… Her nokta gizli bir Ahtır!... Seviyorum deyip haykıramamaktır... Boğazda düğümlenen iki çift sözdür... Dilin lal, gönlün melal olduğu andır… Gözlerden süzülmeyen iki damla gözyaşıdır... Hissedilen fakat bir türlü yazılamayandır… Kelimelerin kifayetsiz kaldığı andır… Üç nokta; bitmeyendir bitemeyendir...
Hz.mevlana "Şükürler olsun...
Yazdığım yazıları okurken geçen zaman düştü zihnime şuraya iki yıl sonra yazması ne kadar basit gelse de içinde yaşananlar o kadar ağır olurdu elbet. Iki yıl geçti. İki yılda bir kez bile görmedim onu. Kalpten güvendım, candan sevdim. Yüreğim yüreğine kondu da sükut baş gösterdi üzerime. AbdülHamid han hazretleri küçükken babası onu sükut-i oğlum diye severmiş. Kurstaki hocam da bana öyle diyor.
Sükut-i kızım...Hafızlığımın bitmesine az bir vakit vardı. Ama abimin nişanı olduğu için bugün kurstan erken ayrılmıştım. Otogara geldiğimde biletimi alarak beklemeye başladım. Otobüsün gelmesi ile otobüse binerek hareket etmesini beklemiştim. Gece geldiğim için babam beni almaya gelmişti.
Eve giderek uyumayı düşünüyordum. En kısa zamanda bir hafta sonra nişan vardı. Acaba nasıl bir kızdı çok merak ediyordum. İsmi İnci'ymiş. Abim çok mutluydu. O mutlu olunca bende mutlu oluyordum.Sabah abimin yanına gittim. Ordan incilerle geçtik çok sıcakkanlı samimi bir kızdı. Birlikte alışveriş yaptıktan sonra bizden ayrılarak kendisi gitmek istediğini söyledi ne kadar ısrar etsekte alacağı şeyler olduğunu söyledi. Bizde daha fazla zorlamadık. O da benim gibi peçeliydi bende peçe takmaya kursta başlamıştım.
Akşam apar topar hazırlanarak incilere gittik. Abimin dedigi şeyle şok olmuştum.İnci kaçırılmıştı.
Asaf
(1yıl sonra)
Ayrılıktan zor belleme ölümü...
Görmeyince sezilmiyor mihriban...Görmek mi?
Görmemek mi? Daha fazla acıtır.
Görmeyip özlemek mi yakar yoksa görüp sarılamamak mı daha çok kavurur insanı. Bir kere görsem diye beklediğin yarin mi sevinir.
Yoksa gözlerinde kaybolmak istediğin sen mi?
Iki kişide aynı şeye yanarken tartmak akıl kârı mı? Ne ben seni anlarım ne sen beni.. ben içimi bile bilmezken ne kendimi bilirim.. ne seni...Artık bitsin diyordum hasret bitsin. Ömer abi evleniyordu. Bugün düğünü vardı. Onun evinde sohbet olacaktı ama annesinin evinden gelecekler varmış beni oraya gönderdi. Bir acaba vardı içimde, bir dua gibiydi nefesimde... inşallah görürüm diyordum sessizce. Çok istiyordum 3 yıldan beri görmemiştim hiç kapalı bir şekilde görmemiştim.
Kapıyı çaldığında selime teyze açtı. Tebessüm ederek konuşmaya başladım.
"Selime teyze götürülecekler varmış ben almaya geldim."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Meçhul ~HemHâl ~
SpiritualeZAM"AN" ilahi aşk zamanıydı.. Vakit bir gündüz vaktiydi. Gönlümden dökülenler.. * "Bu sen misin gerçekten?" Diye sordum korka korka emin olmak istercesine, "Evet benim" dedi sadece ve kendinden emin bir şekilde kafasını önüne eğerek arkasını döndü...