2//Zorba

2.2K 192 40
                                    


2.Sınıf Nisan

Büyük Salon'daki öğlen yemeğine geç kalmıştım. Masalarda birkaç öğrenci oturmuş hala yiyordu. Ama şatonun öteki tarafında Biçim Değiştirme dersim olunca oturursam oraya da geç kalacağımı fark ederek masadan bir elma kapıp dışarı çıktım.

Hogwarts'daki birinci ve ikinci yılım gayet mesafeli, güzel geçmişti. Slytherin'ler benim kan statümü pek dert etmiyorlardı, ama bulanık olsam böyle olmayacağından emindim. Jane çoğunlukla Bulstrode'la takılıyordu, diğerleri de kendi halindeydi. Erkeklerle de pek aram yoktu, hatta onlara karşı görünmez bile olabilirdim. Ama ihtiyacım olduğunda Jane'in arkadaşlığından yararlanabiliyordum, ne de olsa oda arkadaşımdı, o da aynı şeyi yapıyordu. Bazen onlarla takılıyordum. Ama yalnız olmakla henüz pek bir sorunum yoktu. Çoğu zaman onların konuştukları okul dedikodularını dinlemektense orta bahçede yalnız takılmayı yeğliyordum. Kitap okuyordum, çok kitap okuyordum. Bazen resim çiziyordum. Yazı yazıyordum. Akşam ödevlerim oluyordu. Benim gibi bir insanın canı sıkılması pek mümkün değildi, ne yalnızlıktan ne de işsizlikten. Kendimce kurduğum dünyada mutluydum. Tek başıma koridor penceresinde oturup resim çizdiğim veya kitap okuduğumu görenler, benimle konuşmaya çalıştıklarında verdiğim cevaplara şaşıranlar vardı. İşte asıl onlardı beni tuhaf hissettiren. Bir insan tek takıldığında illa ki tuhaf mı olmak zorundaydı?

Abimle ise fazla görüşmüyorduk. Bu sene hiç görüşmedik. Birinci sınıfın ilk haftası onu koridorda yakalamıştım. Kravatıma bakıp yüzünü buruşturmuştu. "Neden o binaya girdin ki? Gryffindor isteseydin." demişti. Ben de kaşlarımı çatmış "Slytherin'im diye o binaya girdim." demiştim. Sonra abim daha fazla bir şey söylememiş ve gitmişti. Aramıza ördüğü ilk duvar buydu. Yaz tatilinde de fazla yakın değildik. Beni görmezden geliyordu. Beni görmezden geldiği her an aramızdaki duvara bir kat daha çıkıyordu. Ondan nefret etmekten korkuyordum, çok korkuyordum. Bu yüzden ben de bir süre onu görmezden gelmeye başladım. Üzülüyordum. Onu bu kadar severken bu kadar uzak olması sinirlerimi bozuyordu. Depresyona girebilirdim, ya da belki de girmiştim. Ama Hogwarts'da neredeyse ikinci yılım dolduğundan depresyon yerini hissizliğe bırakmıştı.

Biçim Değiştirme dersinde iyiydim. İyi olmak için fazladan çalışmıştım. Önüme gelen her şeyin biçimini değiştirmeye başlamıştım. Suyu balkabağı suyuna çeviriyordum. Bir keresinde Jane'in kedisi Muffin'i tavşana çevirmiştim. Şok olmuştu ve çok üzülmüştü, geri büyüyü beceremediğimden Profesör McGonagall'a götürmüştük. O da yaptığım biçim değiştirmeyi beğenip binamıza on puan vermişti.

Kimsenin olmadığı bir koridorda yürüyordum ki bir ses duydum, "Bak Alicia, burada kimler varmış... Küçük bir Slytherin... Ah, Slytherinler hep küçükler zaten değil mi, hep aşağıdalar, sürünürler..." İki kız gülerken yavaşça arkamı döndüm. Gryffindor'lu, benden büyük iki kızdı. Aslında duymadan yürümem lazımdı ama sırtımı dönmeye korkuyordum. Kitaplarımı tek elime alıp asamı çektim.

"Ah, nasıl da korkuyor ama... Levicorpus!" Görünmez bir iple tavana asıldığımda asamı sımsıkı tutmuştum ama kitaplarım yerdeydi. Kız kahkaha atarak asasını hareket ettiriyordu ve ben asa ne tarafa giderse oraya gidiyordum. Niye bulaşmıştı ki şimdi bu bana? "Bırak beni!" dedim içgüdüsel olarak.

Asasını sabit tutup öne doğru birkaç adım attı. Onu ters görüyordum çünkü bileğimden asılmıştım tuhaf bir şekilde. "Bana bak. Ben, senin Tılsım dersinde aşağıladığın Felicia McKinnon'ın ablasıyım. Gidip ondan özür dileyeceksin. Yoksa böyle asılı kalırsın." dedi.

Ben kimseyi aşağılamamıştım? Özellikle Felicia McKinnon? O kimdi?

"Ben kimseyi aşağılamadım." dedim. Yapmacık bir şekilde gülümsedi. "İyi, böyle asılı kalırsın o zaman."

Bu büyünün karşı büyüsünü neden bilmiyordum?! Asamı elimden çekip yere attı, ardından üzerine basıp geçti.

"Dur!" dedim kendimi toparlayıp ne yapmam gerektiğini düşününce. "Tamam, tamam özür dileyeceğim. İndir beni."

Asasının tek bir hareketiyle yere düştüm. Bir yerime bir şey olmamıştı ama ters durmaktan nefesim kesilmişti. Asamı yakalayıp ayağa kalktım.

"Şimdi. Git özür dile. Kehanet dersinde." Ardından arkasını dönüp havalı olduğunu düşündüğü bir biçimde gitti. Gerizekalı.

Ben de kitaplarımı toplayıp üzerimdeki tozu silkeleyerek Biçim Değiştirme sınıfına yürümeye devam ettim. Ne? Onun dediğini yapacağımı mı zannediyordu? Özür dileyeceksem bile o emretti diye dilemezdim. Üstelik kardeşini aşağılamamıştım bile. Yaptığım tek şey onun bilemediği sorunun cevabını bilip ona da yapamadığı büyünün doğrusunu göstermekti. Aşağılamak aklımdan geçmezdi, neden böyle sefil bir işle uğraşacaktım ki? Tabi Felicia McKinnon olduğunu sandığım kişiyse. Bundan bile emin değildim.

Biçim Değiştirme sınıfına arkamı kollama dürtüme engel olmaya çalışarak vardım. Derse geç kalmamıştım. Ben girdikten iki dakika sonra ders başladı.

McKinnon'ı kimseye şikayet etmedim. Aksine o gün onun bana böyle zorbalık yapması, beni tetiklemişti. K.S.K.S'ye daha çok çalışmaya başladım. İkinci sınıfta düello kulübü kuruluyordu ama Slytherinlerin sırası henüz gelmemişti. Her laneti geri çevirme büyüsünü kesinlikle öğrenmeliydim. Çalışma taktiğim buydu, önce can, sonra saldırı.

Bir karşılaşmaya çıkmadan önce kendimi sağlama almam gerektiğini, kendisinden ne kadar nefret  etsem de McKinnon'dan öğrendim.

The Awkward Life of Drizella BlanchardHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin