46// Tekrar Dene

923 74 294
                                    

Baş ağrım şakaklarımı deliyordu. Çadırımızın önündeki kamp taburesinde iki büklüm oturmuş, kollarımı birbirine bağlamıştım. Babam hevesle kahve çekirdeklerini el değirmeninden geçirirken onu hayatsız bir suratla seyrediyordum. Kahveyi espresso demliğine bastırıp portatif ocağa koyduğunda beğeniyle sırıttı. Doğada kahve pişirme aletleri satın almıştı. Dünya Kupası'na içimdeki gümüşü kendimden ayırmak için gelmemiz kesinlikle yeni ekipmanlarını denemek için harika bir zamandı, evet.

"Başından beri bu planın işe yaramayacağının farkındaydın, sadece beni oyaladın değil mi?"

Başını çevirdiğinde kaşları çatıktı. Bahane bulamamış olsa gerek ifadesizliğine dönerek omuz silkti. "Dünya Kupası'na getirdim seni. Efsane bir maç seyredeceğiz, iyi tarafından bak."

"Hah. Züğürt tesellisi."

"Bu kadar kalabalık olacağını bilmiyordum."

"Biliyordun."

Ellerini siper ederek purosunu yakarken mırıldandı: "Eh."

Çadırımız ağaçlık alanın içindeydi. Gregor Spor Departmanı'nda olduğundan en iyi yerlerden birini ayırtmıştı bizim için, fakat fazla açıkta kaldığımızı düşünüp kamufle olma ihtiyacı hissetmiştik. Kamp alanında babamı gören selam veriyordu. Yerimizi bulana dek on üç kez cincüce kılığına girmiştim. Kendi bedenimde oturabileceğim bir yer olması iyiydi. Gregor ve ailenin kalanı asıl çadırda konaklıyordu. Fransa'dan anne tarafımın da maça geleceğini duyduğumda Dünya Kupası'nın ne kadar kalabalık olacağını tahmin etmeliydim.

Hengamenin ortasında, uluslararası bir şenlikte amacımıza ulaşmaya çalışmak çok riskliydi. Riskli işler ile derin bir geçmişim olduğunu düşünürsem aslında sorun değildi, hayalimdeki planı gerçekleştirebilirdim. Ben gerçekten de sahanın ortasına geçip maç vaktinde etrafıma aytozundan bir daire çizip gümüşün ruhunu serbest bırakarak, insanlara bunu bir gösteri gibi sunup kendimden ayırabilirdim. Çok fazla karışıklığa mâl olurdu. Tüm büyücülük dünyasını aynı anda kandıramazdım. Deli saçması bir işti. Ancak başarırdım. Sonuca odaklanırsak yapamayacağım şey yoktu.

Deliliğimi içimde tutmayı seçtim. Zaten beni men etmek için babam yanımda duruyordu. İkimiz iyi bir takım gibi görünebilirdik, fakat aslında birbirimizi boğazlamanın eşiğinde yaşıyorduk.

"Yine de yapabiliriz." dedim kısaca.

"Nasıl? Yani, tabii ki deneyelim ama nerede? Stadyumda kargaşa çıkarırsak seni bırak, bu yaşımda ben bile yırtamam. Gregor'u da işinden etmiş oluruz."

"Gregor hakkında endişelenmemelisin. Bagman'in en önemli işi olan güvenliğe ne kadar dikkat ettiğini gelirken gördük. Zavallı Mugglelar bir büyücü toplanması olduğunu çoktan anlamış da inanmak istemiyor gibiydi.

Yakında o adamı görevden alırlar, yerine de abim gelir."

"Ludo'nun bağlantıları derin."

"Bakanlık'ta adam kayırıcılık gibi ayan beyan bir suç varken beni yakalamaları biraz zor. Bağlantılarım var der geçerim."

"Ama senin bağlantıların yok." diye göz devirdi.

"Nereden biliyorsun?"

"Ölü birine kim yatırım yapsın Mary?"

Gülümsedim. Okul yıllarımda yeterince yatırım yapmıştım, ihtiyacım olduğunda işe yaramazsa ne yapacağımı bilmiyordum fakat... İnsanlar genelde zor zamanlarda yardımcı olmuş kişilere iyiliklerini öderdi. İnsanlık, şeref, vesaire namına.

Yeni bir fikrin zihnime sızmasıyla gözlerim irileşti. Kafamda ampul yandı diyemezdim, benim ampullerim hep kırık olurdu. "Yakında keşke Dünya Kupası'nda bir kargaşa çıkarsaydık diyeceksin."

The Awkward Life of Drizella BlanchardHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin