13//Cadılar ve Binbir Felaketler Bayramı (part:2)

1.9K 132 202
                                    

Parmak eklemlerim lavabonun mermerini sıkmaktan bembeyaz olmuştu, aldığım her nefes odadaki oksijen benden kaçıyormuşcasına ciğerlerimi tatmin etmekten acizdi.

Barty Crouch onunla geçirdiğim hiçbir saniyeyi hak etmiyordu. Ona iyi niyetle yaklaştığım hiçbir anı hak etmiyordu. Onu dinlediğim, ona yardım ettiğim, onu herşeyden önce tuttuğum hiçbir zamana değmiyordu. Bir daha ona gülümsemeyecektim. Neden baştan bu kadar aptal olup bana yaklaşmasına izin vermiştim ki zaten? Beni üzebilecek kadar yakınımda olmasının tek suçlusu bendim. Gülüşünün aklımı esir almasına, sözlerinin kalbimi yumuşatmasına ben izin vermiştim. O da beni parmağının ucunda oynatmıştı, istediğini aldıktan sonra da yarı yolda bırakıvermişti. Hep böyle yapmıyor muydu? Bir an başımı döndürüyordu, öbüründe tokat savuruyordu. Eğer duygularımla oynaması geçen senenin intikamıysa, artık yetti. Artık kendimi suçlu görüp alttan almaktan bıktım.

Kızlar lavabosundan dışarı çıkınca eninde sonunda onu görmek zorunda olduğum gerçeği boğazımı sarıyordu, sıkıyordu ve bırakmıyordu. Yok olmasını istiyordum. Ölmesini değil... Sadece kalp atışımı hızlandırdığı her anısıyla birlikte hayatımdan çıkmasını, sanki hiç tanışmamışız gibi olmasını diliyordum. Onu tanımadığım zamanları hatırlamak zordu. Hogwarts'dan önceki yıllarımda bile sanki hep onu beklemiştim. Ya da beynim bana oyun oynuyordu ve ben onunla aramızdaki bağı gözümde büyütüyordum. Ne de olsa onun için önemsizdim. O beni istediği zaman kendinden uzaklaştırabiliyordu.

Ama bu kez ben onu uzaklaştıracağım, ve bu kez o acı çekecek.

"Kimi uzaklaştıracaksın bakalım, çirkin şey?" Tiz bir kahkahayla karışık duyduğum ses ile tuvaletin diğer ucuna döndüm. Mızmız Myrtle havada süzülerek lavaboya oturdu.

"Seni ilgilendirmez." dedim burnumu çekerek.

"Aw... Kim ağlattı seni?"

"Ben ağlamadım." Yanaklarımı yokladım. Islak değillerdi fakat aynadaki yansımamda bir kaç damlanın kirpiklerime takıldığını görebiliyordum.

"Ben de zaten kanlı canlı bir kızcağızım. Ah, gençliğimin baharında... Söyle bakalım hangisi?" dedi bebeksi bir tonda, kaşlarını kaldırıp indirerek.

"Ne demek hangisi?"

"Ay hangi delikanlı yaktı canını diye soruyorum?" dedi iki at kuyruğunu sallayarak.

Gözlerimi devirdim. "Git başımdan Myrtle."

"Hıh. Burası benim tuvaletim bi'kere. Yardım etmeye çalışıyorum. Bu erkekler hangi yılda olursa olsun hep aynılar. Sana göz kırparlar fakat sonra—ah hayır sana kırpmadım, ötekineydi derler ve aynı anda BİNLERCE KIZIN KALBİ KIRILIR!" Sözünü ellerini iki yanda yumruk yapmış bir şekilde çığlık atarak bitirdi.

Somurtarak başımı salladım. "Aynen öyle. Fakat o kimsenin kalbini kırmaz. Ben istisnayım."

Myrtle renksiz dudağını bükerek bana küçümseyici bir bakış attı. "O halde hak etmişsindir. Söyle bakalım, ne yaptın da-"

"BEN HİÇBİR ŞEY YAPMADIM. Birinin daha suçluymuşum gibi davranmasına izin vermeyeceğim!" Çeşmeyi açıp Myrtle'a su sıçratmaya başladım. "Bana güvenmiyor, bana beceriksiz diyor, istediği zaman hakaret edip istediği zaman onu rahatlatmamı isti—BEN KİMSENİN STRES TOPU DEĞİLİM."

Myrtle kabinlerden birine kaçtı, bir yandan da ağlıyordu: "Bu çok üzücüymüş!"

"Daha ne var biliyor musun? Bana ihanet edip planımıza başka bir kızı karıştırdı, sonra ben bu kızı merdivenden aşağı atınca yine beni suçladı. Ben bunları hak ediyor muyum? Hayır! Regulus zaten ayrı bir cehennemde, Jane gelince beni suçlar, bıktım! Zaten Slytherin'im! Mızmız, vasıfsız bir hayaletin de beni – suçlamasına – izin – vermeyeceğim!"

The Awkward Life of Drizella BlanchardHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin