Casusluk yapmanın en iyi yolu susmaktır. İyi bir oyunculuk ve hızlı düşünme yeteneği gerektirir ancak çabuk öfkelenen biri olarak birincisine zaman ayırmakta kötüyüm. Hogwarts duvarlarının içinde susarak epey şey öğreniyordum, biraz sabırlı olmak lazımdı sadece.
Üçbüyücü Turnuvası'nın özel konukları ve protokol ayarlanmıştı. Üç görev vardı. Görevleri öğretmenler dahil kimsenin bilmemesi gerekiyordu, ancak öğretmenler odasında dönen muhabbete bakılırsa herkesin bir fikri vardı. McGonagall'ı dürtünce bana işin aslını anlatıyordu, muhtemelen onu bezdiriyordum. Önemli olan, Hogwarts personelinin görevleri çoktan bildiğini diğer okul müdürleri ve jüri üyelerine yansıtmamaktı.
Olaylara fazla ilgili veya göz önünde durmamaya çalışıyordum çünkü birincisi, ilgili değildim; ikincisi, Moody ile mümkün mertebe karşılaşmamaya gayret ediyordum.
Dumbledore onu Dünya Kupası'nda Karanlık İşaret görülmesi skandalından sonra tedbir olarak Hogwarts'a getirmişti. Misafir okul müdürlerinden birinin hain Ölüm Yiyen Igor Karkaroff olduğu hesaba katılırsa mantıklı bir seçimdi. Ancak Alastor Moody işi cozutmuş bir adamdı. Yıllarca deli hareketleri yüzünden Bakanlık'ın usandığı, babamın arada sinirlerini bozan 'boynuz kulağı geçti' astıydı; son zamanlarında hiç iyi anlaşamamışlardı çünkü Alastor'un paranoyaklığı babamın griliğini kaldırmıyordu. Belki de en başından beri Blanchard olduğum için adamın bana garezi vardı. Güvenmiyordu.
Güvenmese iyi eder, kafasını kesip Hogwarts mutfaklarındaki kazana atmak istiyorum.
Derslerimi sadece geceleri verdiğimden gündüzleri vaktim şatoyu turlamakla geçiyordu. En alakasız köşelerde 'senin burada ne işin var' bakışlarıyla karşılaşıyordum ama pek umrumda değildi, öğrenciler Astronomi öğretmenlerinin tuhaflıklarına alışkındı. Üçbüyücü turnuvaları hakkında kütüphanede araştırma yaptım ilk birkaç gün. Kaldırılmış bir turnuvayı araştırmak daha önce hiç aklıma gelmemişti. Büyücüler olarak ekstrem sporlarda çığır açmıştık. Geçmişte turnuvanın bitirilmesi gayet lüzumlu bir karardı. Ölümler çoğalınca bitirmişlerdi. Yeni versiyonunda yaş sınırlaması getirip sağlık tedbirleri alınmıştı ama yine de böyle şeylere ben güvenmezdim. Hogwarts da güvenli olmakla ünlüydü ama dibinde bir odada Basilisk iskeleti yatıyordu.
Görevlerin her birini geçmek için uygun yollar vardı. Hatta şahsen düşündüğümde kolaydı; bizim dönemimizde olsa ben, Barty, Rabastan, Sirius, Sandra Bullock gibi rahatça kupaya ulaşacak isimler tanıyordum. Ancak standart Hogwarts öğrencileri için biraz zordu. Keza bizim dönemimizdeki dersler daha donanımlıydı, şimdikiler süt çocuğu gibiydi. Mıy mıy mıy şikayet ediyorlardı ve verdiğim tek sayfalık yıldız haritasını çıkarırken bile 'teleskobum puslu görüyor' gibi saçma sapan bahaneler üretmeye çalışıyorlardı. Arada bir öğretmenler odasına uğrarsam maruz kaldığım mırıltılara göre diğer derslerde de vaziyet aynıydı.
Öğretmenler odasında oturmaktansa Büyük Salon'da ders çalışanların arasına çöreklenmek hobimdi. Uğultuyu saymazsak sessiz sayılırdı, bitki çayım hemen önüme gelirdi. Sosyalleşmemi gerektiren Profesörler yoktu. Akademik kaygılar gütmediğim için zamanında sıralarında dirsek çürüttüğüm öğretmenlerle meslektaş gibi sohbet etmek pek sevdiğim bir olay değildi. Neredeyse hepsi aynıydı, Snape ve her sene değişen KSKS Profesörü hariç. Snape zaten mendeburun tekiydi. Yeni Karanlık Sanatlara Karşı Savunma Profesörü namıdiğer Deligöz Moody ise, evlerden ırak, akşam yemeklerinde aynı masaya oturmaktan esef duyuyordum. Neyse ki gün boyu ders veriyordu, geceleri de ben doluydum. Mümkün olan en sağlıklı programa sahiptik.
Slytherin masasında oturmuş beşinci sınıfların müfredatını düzenlerken biri dikkatimi çekmek için masayı tıklattı.
Başımı kaldırıp bizim üçlüyle göz göze geldim. "Efendim yavrum?"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
The Awkward Life of Drizella Blanchard
Fiksi Penggemar"Siz nereye gidiyorsunuz böyle?" Regulus'la birbirimize baktık. "Slyther-out?" dedik aynı anda. Severus Snape'in bembeyaz uzun yüzünde korkutucu bir şekilde kaşları çatıldı. "Binaya puan kaybettirirseniz derilerinizi yüzmekten çekinmem." Hogwarts'da...