29// Fotoğraflarda Kalanlar

2.1K 116 553
                                    

Hogsmeade taşları ayakkabılarım altında tıkırdıyordu. Çamurlu yola girmemle sona erdi. Hafif rüzgar tokadan firar etmiş saçlarımı uçuştururken Bağıran Baraka'nın çitinden atlayıp hortlaklı evin bahçesinde ilerledim.

Evin arka tarafına vardığımda randevum da ağaçların arasında göründü. Uzun bir palto, uzun siyah saçlar, her zamanki yakışıklılığıyla Sirius Black.

"Merhaba comrade*." dedim suratının asıklığını görmezden gelerek.

Ağaçlığa girerek açıkça görülmekten kurtuldum. Altları mosmor gözlerine bakmaya cesaret edene dek Sirius ağzını açmadı.

"Seni suçlamamam için tek bir sebep ver." dedi, elleri cebinde olarak arkasındaki kayalığa otururken.

"Öncelikle suçumun ne olduğunu bilmek isterim. Sonra da suçlayabilirsin, alışığım ben."

Cıkladı. Eliyle başının bir tarafını ovdu, sonra gözlerini kapattı. "Sana yüklenmek hiçbir şeyi değiştirmez. Bencil bir adamım ben Driz, dolayısıyla sen umrumda değilsin ama öğrendiğim andan beri daha etkili bir plan yapmayıp tüm suçu on yedi yaşındaki bir Hogwarts öğrencisine atmak beni lanet gerçeklerden kuyruğumu kıstırıp kaçıyormuşum gibi hissettiriyor." Hızla ağzından çıkan kelimeler ardından iç geçirdi. "Yani çuvallayışımızın tek mimarı sen değilsin."

Aralık bir ağız ve temkinli bakışlarla ona yaklaştım, önündeki toprağa çöktüm.

"Hatta, yeri ve saati söylemeseydin... Bilmiyorum, söyleyince kaybımız daha fazla oldu ama sen yapman gerekeni yaptın. Bir bakıma. Bunu görmezden gelemem." dedi. Merlin, neredeyse teşekkür edecek.

Buluşma yerine bağırılma senaryosunu kabullenip gelmiştim. Günlerdir kendimi dünyanın en rezil insanı gibi hissediyordum, bir kızı kurtarmak acizdim, ailesi de ölmüştü, kafamı çalıştırıp daha iyi bir plan yapamamıştım, ipin ucu elimden kayıp gitmişti. Yüzüme tükürülmesi müstehaktı. Bir sıçramış, iki sıçramış ve üçüncüsünde de başaracağımı zannetmiştim fakat savaş ince stratejileri ezip yok ediyordu.

Onu kurtarabilirdim, ama bu diğer herkesten vazgeçmem anlamına gelirdi. Önceliklerime karar verip onu şansına bırakmıştım. Kendimi suçlamamaya çalışıyordum –çünkü zaten kendimi suçlayabileceğim milyonlarca şey vardı, sadece sessiz bir matem dinginliğindeydim. Savaşta kaybedilen canların suçlusu savaştı, başkası değil.

Ama karşımdaki Yoldaşlık üyesinin bana patlamak için birçok sebebi vardı, yine de beklediğimden sakindi.

"Sirius sen büyümüşsün." diye ağzımdan kaçırıverdim. Düzeltmeme fırsat vermeden konuştu;

"Bazı kayıplar insanı bir anda büyütür Blanchard."

O an, omuzlarına dünyanın yükü binmiş gibi eğilmiş, saçları yenilgiyle yüzünün etrafından salınıp gözleri az ilerimdeyken aramızda hiçbir duvar kalmamıştı. Ona şefkat duyuyordum. "Seni de anlıyorum." dedi. "Kahretsin ki anlıyorum. İnadımı bir kenara bıraktım. Regulus'u korumak için son güne kadar bana yazamazdın, bunu biliyorum. Onun için hala çabalıyorsun."

Pek ustaca olmayan bir hareketle gözlerimi kaçırdım. "Neden bahsettiğini anlamıyorum."

Regulus'un Ölüm Yiyen olduğunu öylece onaylayamazdım, o da bu bilgiyi öylece kendine saklayamazdı değil mi?

"Bana haber uçurduğunu anlayınca aranız bozulmuş olmalı." diye guruldadı.

"Her neyse," dedim çantamdan çıkardığım ince paketi ona vererek. "Sana bir hediye getirdim comrade."

Şüpheli bakışlarla kağıdı yırttı. Önce kaşlarını çattı, sonra ağzı 'o' şeklini aldı ve bana dumur olmuş bir ifadeyle baktı.

Geri çıkıp üzerinde durduğum toprağı işaret ettim, "Buraya gömebilirsin Grim."

The Awkward Life of Drizella BlanchardHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin