"Karanlık Lord'u alt edecek güce sahip olan geliyor... ona üç kez karşı çıkmış olanlardan doğacak, yedinci ay ölürken doğacak..."
Karanlık Lord'un basit bir söylentiden korkması komik gelmişti Drizella'ya. Kehanetlere güvenerek iş yapılmazdı, çünkü kehanete güvenince gerçekleşmesini istemeden de olsa temenni ediyorlardı. Muggleların yaşadığı modern hayatla karşılaştırıldığında kehanete verilen önem büyük fiyaskoydu.
Karanlık Lord tutuşmuş olmalıydı. Önce Hortkuluk yaptığı açığa çıktığı için endişelenmişti, şimdi ise onu yok edecek doğmamış bir velet vardı karşısında. Nasıl da acınasıydı bu Lord bozuntusu.
Yine de kendisinin bu son haber karşısında ne yapması gerektiğini bilemiyordu. Bir kehanet söylendi diye tüm çabalarını bırakıp geriye mi yaslanacaktı? Daha doğmamış bir çocuğa mı güvenecekti?
Bir an önce Sirius'la konuşması gerekiyordu, ama aranıyor olması ayak bağıydı. Dışarı çıkmak başlı başına riskti. Göz ardı etmek istese bile ailesi izin vermiyordu.
Bu yüzden söylentiyi tartışmak için üç Blanchard ve bir Rosier toplantı yaptılar.
"Kehanet hafife alınacak bir şey değil. Senin gibi yenilikçi fikirleri olan, Mugglelarla karışık bir cadıya saçma gelebilir ama safkan kara büyünün insanı olan Lord için kehanet büyük önem teşkil eder." demişti Evan. "Tepkisi normal aslında. Sen tuhafsın."
"Çok sağ ol."
"Temmuz ayının sonunu bekleyip ne olacağını göreceğiz. Bebek o zaman doğacak." dedi Xavier. "Tüm bildiğimiz bu mu?"
"Ona karşı çıkmışlardan olacağını duydum. Yani Aydınlık Taraf'tan doğacak."
"Abi, bildiğin bir şey varsa doğrudan söyle."
"Sirius, Potter çiftinin bebeği olmasından korkuyor. Doğumu yakınmış. Longbottomlar da tedirgin."
"Ah." Drizella gözlerini devirdi. "Rudy hamile falan değil, değil mi? Öyleyse bile, içerdekine Ağustos'a kadar çıkmamasını söyleyin."
Gregor yüzünü buruşturup Mary'nin kafasını itti. "Abuk subuk konuşma."
Şu durumda yapılacak en iyi hamle, hiçbir şey yapmamaktı.
Drizella Dümenkıran'dan uzun süre başını çıkarmadı. Rosier'ın adeta kiracısı haline geldiği, ona göre dizayn edilmiş serada bol bol pişti oynadılar. Canı sıkıldıkça yemek yemek isteyen Rosier'ın evcini aracılığıyla dünyanın en iyi restoranlarından sipariş ettiği yemekler Drizella'nın da canını çektirmiş, birkaç ayın sonunda kilosu yerine gelmişti. Daha sağlıklı duruyordu. Irma bile memnundu kızının halinden. Evdeki misafir -bir Ölüm Yiyen olsa da neyse- arkadaşı olduğundan kızının moralini yüksek tutuyordu, kızı yemek yiyor ve eğleniyordu. Dışarı da çıkmıyordu. Eski Mary gibi, kendi halinde bir hayat yaşıyordu.
Drizella kendini sakin kalıp çocuk doğana kadar hiçbir hamlede bulunmamaya ikna etmişti. Ne yazık ki yapacak bir şeyler aklına gelince kararından caydı.
Barty'e mektup yazmıştı. Cevap gelmemişti. Bir ay sonra yeniden yazmıştı. Yine cevap gelmemişti. Mektubun ulaşmama ihtimali yoktu, birincisi küme gittiyse bile ikincisi mutlaka ulaşırdı. Üçüncüyü bir buçuk ay sonra yazdı. İki haftaya cevap geldi.
"Seni görmek istemiyorum."
Ne cüret? diye çıkışası geldi Drizella'nın, fakat enerjisi yoktu, mektubu okuduğu sırada ağır ağır jelibon çiğniyordu.
Mektupları hep görüşmek istediğine yönelikti. Gayet net bir şekilde reddedilince üstelemek istemedi. Görüşmezlerdi, olur biter.
Planı Barty ile görüştüğü mekanda şu Zihnefendar Gwendolyn Scamander'ı da bulundurarak, Barty'i oyalarken zihnini okutmaktı. Böylece Hortkulukların yerini öğrenebilirdi. Ya da belki de öğrenemezdi. Barty'nin ne zaman sivri zekalılık yapacağı belli olmuyordu. Yok yere Scamander'a zarar gelebilirdi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
The Awkward Life of Drizella Blanchard
Fanfic"Siz nereye gidiyorsunuz böyle?" Regulus'la birbirimize baktık. "Slyther-out?" dedik aynı anda. Severus Snape'in bembeyaz uzun yüzünde korkutucu bir şekilde kaşları çatıldı. "Binaya puan kaybettirirseniz derilerinizi yüzmekten çekinmem." Hogwarts'da...