Sirius Black ile öldürmek için maksimum iki saat vermiştim kendime. Sanırım hayatımda ilk ve son defa bir şeyi öldüreceğim için üzülüyordum.
Yağmurlu havada ayrı arabalarda Hogsmeade'e varmıştık. Ona kasabaya varana kadar benden uzak durması için 'hele bir adım yaklaş' bakışı atmıştım, ağır pelerinimi başıma çekip karalar bağlayarak birinci sınıflarla dolu bir arabada yolculuk etmiştim.
Hogsmeade'e ayak bastığımızda ortak bir noktada buluşmuştuk. İnsanlara dedikodu vermemek için aynı yöne yürüyormuş gibi hızlıca kalabalığa karışmıştık. Gerçi tüm Slytherin'in, Regulus'un, Barty'nin ve o yanındaki kıytırığın beraber gidişimizi fark ettiğinden emindim. Ve bu umrumda değildi; ne kıskandırmaya meyilliydim ne de saklamaya. Moralim rol yapmak için fazla bozuktu.
Regulus'a Sirius ile görüşeceğimi açıklamak bir Quidditch kaptanına ömür boyu sakatlandığını söylemek kadar zordu. Fakat yapılması gerekti. İlk tepkisi kahkaha atmak olmuştu, şaka yapmadığımı anlayınca dehşete düşmüş gözlerle bakmıştı, ona ihanet ettiğimi düşünüp beni terk etmeden önce zorla anlattıklarım sonucunda sakinleşmişti. "Hayır!" diyordu sürekli, ona artık trenin kaçtığını anlatmaya çalışıyordum. "Bu aşmamız gereken minik bir pürüz sadece. İki medeni insan gibi karşılıklı oturacağız." Çok bozulsa da, Muffliato büyüsü yapmayı akıl ettiğim zindanda beni göz hapsine alarak kızgın yarım saat geçirdikten sonra rıza göstermişti. Yine de böyle bir şey yaptığım için bana aşırı sinirliydi.
Barty ile neden tartıştığımızı sormamıştı, belki de sormasına gerek olmadığındandı. Barty'nin o kıytırık için bir bahanesi olduğunu biliyordum, her ne ise dinlememiştim ve pişman değildim. Ama içten içe nasıl bir yalan uydurduğunu merak ettiğimden Regulus'a sormuştum. Ona tek kelime etmediğini söylemişti.
Regulus hiçbir zaman Barty'nin deli kararlarını sorgulayacak kadar deli değildi. Aniden Ophelia diye bir kızla mı çıkmaya başlamıştı? Önemli değil, Barty bu, yapar. Ne kadar yakın olsalar da birbirlerinin özel hayatını irdelemiyorlardı.
İçim oyma bir bıçakla deşiliyordu. Domuz Kafası'nda buğulanmış camı izlerken Barty ve Kıytırık'ın ne yaptığını düşünüyordum. Zaman benim öldüreceğim vakitle aynı hızda, onların mekanında da akacaktı ve her saniye Crouch'un bakışları o kıza değecekti. Onun göz kapaklarına, yanaklarına, dudaklarına. Bu da yetmezmiş gibi o kız ona gülümseyecekti, onunla konuşacaktı ve ben mani olmak için hiçbir şey yapamayacaktım. Üç Süpürge'yi havaya uçurmak harika bir fikirdi mesela, ama Crouch'un ölmesini istemiyordum.
"Sohbetine doyum olmuyor." Sirius'un huysuz tonunu duyduğumda bakışlarımı ona çevirdim. Beni buraya kendi davet etmişti, ne bekliyordu ki?
Aslında Üç Süpürge'ye gidecektik, fakat öğrencilerin çoğunlukta olduğu bir yere girmek istemiyordum. O da zevklerini küçümsediğimi zannedip Domuz Kafası'nda oturmayı teklif etmişti. Burası sakindi, genellikle köylülerden insanlar vardı. Keskin alkol ile garip keçi kokusu birbirine karışmıştı. Melankolik ruh halimle uyum sağladığı için durumdan memnundum. Dar uzun dikdörtgen mekanın en köşesindeki masaya oturmuştuk. Sirius sırtını duvardaki siyah ahşap döşemeye vermişti, arada bir arkamda kalan masalara göz gezdiriyordu. O bir bira alırken ben sadece su istemiştim.
"Hey... üzgünüm."
"Neden?"
"Yazılanların seni bu kadar mutsuz ettiğini bilmiyordum."
Neşe yoksunu bir şekilde güldüm. "Ona üzülmüyorum zaten Black. O eskide kaldı."
"Demek yeni bir derdin var?"

ŞİMDİ OKUDUĞUN
The Awkward Life of Drizella Blanchard
Fanfic"Siz nereye gidiyorsunuz böyle?" Regulus'la birbirimize baktık. "Slyther-out?" dedik aynı anda. Severus Snape'in bembeyaz uzun yüzünde korkutucu bir şekilde kaşları çatıldı. "Binaya puan kaybettirirseniz derilerinizi yüzmekten çekinmem." Hogwarts'da...