48. Bölüm

429 25 54
                                    

Mark'dan

"Mark," babama döndüm. "Anıl evladım iyi mi?" Anıl hiç bir zaman iyi olmadı ki. Gülümsedim.

"İyi baba. Selamı var," başını aşağı yukarı salladı.

"En son 40 kiloya düşmüştü, topladı mı kendini?" Bir 10 kilo daha kaybetti.

"Topladı. Zamanla daha iyi olacak," gülerek omzuma vurdu.

"Tabii daha iyi olacak. Sen varsın onun yanında," sadece gülümsedim. "Bir gün söyle ona, bir uğrasın konağa. Arayı çok açtı kerata,"

"Başım üstüne baba." Annem bu sefer atladı lafı.

"Anıl ne kadar yakışıklı bir çocuk. Ah ah! Bizim Gürdane'yi bir ayarlasaydım ya ona. Hih! Amma da yakışıklar ya," Anıl biriyle evlenir mi ki? Kendi dese ben evlenmek istiyorum diye, gene inanmam. Annemin sözlerine bir şey demedim.

"Anne," dedi İlker. Annem ona döndüğün de; "sanki Anıl'ı tanımıyorsun. O hiç ister mi evlenmek? Adam, kadınlara küskün. Şahsen bende onun yaşadıklarını yaşasam bende küserim. Hatta kendimi bir dağ evine kitler kimseye yerimi söylemezdim."

"Herkes aynı da sanki o da herkese kızgın! Hayır yani yakışıklı birde, her genç kızın sevgilisi olması gereken bir tipi var." Anneme döndüm.

"Anne, Anıl güçsüz biri. Onu benden iyi kimse tanıyamaz. Bende şundan eminim ki daha senin karşına çıkarken bile içinde hep bir korku var." Annem derin bir nefes aldı.

"Ay tamam ya. Bir hayal kurdutmadınız," önüme döndüm. İlker kullanıyordu arabayı, bende onun yanındaydım.

"Hatunum sende nasıl böyle imkansız hayaller kurabiliyorsun anlamıyorum. Hayır yani Anıl evladımı sende tanıyorsun. Hayalci sevgilim benim," babamın dediklerine gülümsedim. Adam 75 yaşına geldi, karısı ise 73 ama aşkları her gün daha da büyüyor.

"Mark,"

"Efendim anne?" Ona döndüm.

"Şu Şefika olacak kadın, seni hâla arıyor mu?" Şefika. Osman yüzünden şirketimize başlamış, benden 5 yaş küçük ve bana takıntılı bir çalışanımızdı.

"Evet. Mark bey şu dosyayı nereye koyacaktık, Mark bey çayınızı odaya şimdiden getireyim mi, Mark bey neredesiniz, geliyor musunuz? Soruları bitmiyor. Baba kovamaz mıyız?" Başını iki yana salladı.

"Ona uygun bir iş bulamadım, bulunca kovarım." Babam hep böyleydi. Böyle çıkarması gereken işcilerimize ilk iş arıyor, sonra çıkarıyordu. Tabii çoğu yerde bayiimiz veya fabrikalarımız var, ama bazen böyle takıntılı çalışanlarımıza başka yer bakıyorduk.

"Şükür ki artık orada çalışmıyorum." Güldüm.

"Sen öyle san," o da güldü.

"Şirket kartımı kırdım. Bir daha giremem," cüzdanımdaki kartı çıkarıp gösterdim. Görünce yüzü düştü ve şerefsiz diye mırıldandı. Gülmekle yetindim. Eğer benim adım Mark ise ben bu adamı işe döndürürüm. Babama döndüm;

"Baba, Ferhan orada olduğu halde neden sürekli Aiden'ı da gönderiyorsun oraya?" Babam derin bir nefes aldı.

"Aiden." Güldü. "Aiden'a size güvendiğimden çok daha güveniyorum."

"Hı! Bana bile o kadar güvenmiyor bu herif," annem kollarını önünde bağladı.

"Siz yokken Aiden vardı!"

"Aiden ilk geldiğinde ben bile vardım baba," dedi İlker. Aiden'ı babamın bir anda eve getirmesinden hatırlıyorum.

"Baba, bize neden hiç Aiden'dan bahsetmiyorsun? O it zaten kendi hakkında söylediği tek şey yaşı. Evinin nerede olduğunu bile bilmiyorum," babam bir şey diyecekken;

Bordo Ev -Orijinal-Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin