Bölüm. 5. Göçebe Kızı Konakta

8.5K 650 612
                                    

Merhaba, nasılsınız? 

Hikayemi desteklediğiniz sürece ben çok keyifliyim. Hade o zaman ne duruyoruz köyümüze gidelim ve orada neler yaşanıyor okuyalım.  

Lütfen oy verip yorum yapmayı unutmayın:)

Bölüm. 5. Göçebe Kızı Konakta.

Çalkantılı geçen bir gündüzün günahını yine geceye yükledik. Gece gündüzü özledi zamanın çarkları durmaksızın döndü ve gecenin isteği gerçekleşti.

Perşembenin geleceği çarşambadan belli olacağı gibi bugünün de nice nice olaylara gebe kalacağı en başından belliydi.
Güneş bir mızrak boyu yükselmiş ağa konağında kıpırtılı uyanışlar başlamıştı. Her zamanki gibi gün doğmadan ilk kalkan yine konağın hatunuydu. Konak ahalisi birer birer yatağından kalkmaya niyet ederken, hanımeli çiçekleri misk kokusunu konağının dört bir yanına cömertçe sunuyordu.

Tarihi belirleyen zaman hızla ilerlerken Menekşe, her gün önünden gelip geçtiği konağın bugün iki kanatlı dış kapısının önünde duruyordu.

Kalbi amansızca çarpıyor, nefes alıp vermekte zorlanıyordu. Elini göğüs kafesine bastırdı derin bir soluk alıp verdi. Biraz rahatlayınca az aralık bırakılmış cümle kapısından içeri süzülür gibi avluya girdi.
Geniş alana sahip toprak zeminli avluyu durağan adımlarla yürüyerek geçti. Oradan da evin dış kapısının önüne gelince durdu. Çekingen bakışları önce etrafta gezindi. Öyle korkak bakıyordu ki, sanki avcıdan kaçan ürkek bir ceylan yavrusu gibiydi."

Genç kızın çekingenliği doğal bir tepkiyi. Murathan, gel konakta çalış demişti demesine ama bakalım ailesi buna izin verecek miydi? Yüreğine çöreklenen korkunun kaynağı konağın kapısına her geldiğinde çoğu zaman azar işitiyor olmasıydı.

Başına ne geleceğini bilememek kalbinin sancımasına neden oluyordu. Yaz günü neredeyse eli ayağı buz kesmişti. Heyecandan titreyen ellerini yumruk yapıp iyice sıktı. Ellerini öyle çok sıkıyordu ki, parmak boğumları bembeyaz olmuştu. Son bir gayretle bütün gücünü topladı ve sağ elini kapıya doğru uzattı ama kapı tokmağına vuramadan uzattığı elini geri çekti.

Haklı olarak tedirginlik yaşıyordu. Şu an sanki midesine koca bir öküz oturmuş gibiydi. Bir kez daha nefesini yenileyerek sakinleşmeyi denedi. Ne olacaksa olsun kafasıyla hafif vuruşlarla kapı tokmağına birkaç kez dokundu.
Tam o esnada balkona kahvaltı tepsisi götürüyordu Zeyno.
Kapının önünden geçerken kapının tıklama sesini duydu. Elindeki kahvaltı tepsisini bir tarafa bırakıp hemen kapıyı açtı. Karşısında duran koca koca menekşe gözlü kızı baştan ayağa süzdü.

Belli ki, daha sabahın mahmurluğunu üzerinden atamamıştı Zeyno... Konuşmaya üşenmiş olacak ki, karşısında duran kıza kaş göz işareti yaparak ne istiyorsun, der gibi ima yollu sordu. Sanırım ağabeyinin dünkü olayını tamamen unutmuştu genç kız.

Zeyno'nun huysuz tavrı karşısında Menekşe'nin dili boğazına kaçmış gibi sesi soluğu kesilmişti. Zeyno, karşısında duran kızdan bir cevap alamayınca bu kez sesli olarak, "Ne istiyorsun?" diye sordu.

Menekşe ve ağa kızı bakışa dursunlar biz biraz daha göçebe gurbetlerin huyundan suyundan bahsedelim. Göçebe gurbetlerin veya başka bir deyişle çingenlerin klasik ezberleri vardır.

Mesela; karşılarına çıkan her kadına kendilerinden yaşça büyük ya da küçük olsun hiç fark etmez (abla) erkeklere ise (ağam) diye hitap ederlerdi. Türkçe, bilgileri fazla yoktu.
Sadece kendilerine yetecek kadar bilgiye sahiptiler. Onları da iyice ezber etmişlerdi. İçlerinde baya iyi konuşanlar olsa da kelime dağarcığı az olanlar harfleri yutarak konuşurdu. Öğrenip belledikleri kelimelerden kısa cümleler kuruyorlar bunu da günlük hayatlarında yerel halka karşı kullanıyorlardı.

Ezber Bozan Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin