Selam! Nasılsınız?
Mutlu sonla biten bir bölümle geldim.
Beğenip yorum bırakmayı unutmayın lütfen. Keyifli okumalar:)
Bölüm. 29. Sonun Başlangıcı
Zeyno'nun siz bilirsiniz cevabı evet kabul edilmiş karşı tarafa gelsinler haberi gitmişti. Ertesi akşama Fatih'in ailesi konaktaydı. Allah'ın emri Peygamberin kavli ile Zeyno, istendi.
Mahmut Ağa, bir süre sessiz kaldı. Can paresini bir solukta vermek kolay değildi elbette. Sessiz başlar öne eğikti. Her bakış yerde serili kilimin desenlerini incelemekle meşguldü. Buruk sessizliği bozan Mahmut Ağa'nın cılız çıkan sesi oldu.
"Fatih, oğlumuz iki yıldır yanımda çalışıyor. Zaman içinde kendisini tanıma fırsatım oldu. Kişiliğine hiçbir sözüm yok, maşallah dört dörtlük bir evlat yetiştirmişsiniz. Sizlerde biliyorsunuz ki, biz talihsiz bir olay yaşadık. Bu olayın üstünden epey bir zaman geçti. Oğlum, geri döner mi bilmem. Şimdi asıl meseleye gelecek olur isek bu evliliğin gerçekleşmesi için kızımın sizlere bir şartı var. Kızım bizi tek başına bırakıp gitmek istemiyor. Sizlerde takdir edersiniz ki bizler yaşlandık artık. Kızımın şartına gelince; eğer oğlunuz kabul ederse bizimle aynı evde yaşamasını istiyoruz," dedi derken de yüzü kızarmıştı.
Öyle ya, kızını mı veriyordu yoksa kendilerine damat mı istiyordu. İster istemez içine düştüğü bu durum zoruna gitmişti...
Fatih'in babası şok üstüne şok yaşıyordu. Bu ne demek oluyordu; oğlunuzun bizimle aynı evde yaşamasını istiyoruz? Bunun Türkçesi oğlunuzu kendimize iç güveysi almak istiyoruz demekti. Oğlu kimsesiz biri miydi ki, iç güveysi olarak almak istiyorlardı? Böyle bir şey zinhar olmazdı…
Hacı Âdem, içindeki hezeyanı bir tarafa bırakıp olabildiğince sulh yolunu seçmek istiyordu. Bir bakıma oğlunun mutluluğu kendilerine bağlıydı. Kestirip atmak yerine daha ılımlı davranırsa belki şartlarından vazgeçirebilirdi. "Mahmut Ağam, sizin oğlumdan istediğiniz bizi zora çekmekten başka bir şey değil. Benim oğlum kimsesiz mi ki, iç güveysi olarak almak istiyorsunuz?"
"Hacı Âdem, niyetim sizi zora çekmek falan değil. Bunu benden isteyen kızım. Bana kalsa zinhar böyle bir şeye tenezzül etmezdim."
Bıçkın'lar konağı yine koca bir sessizliğe sahne olmuştu. Hacı Âdem, biliyordu kız evi naz eviydi ama bu naz biraz fazlaydı. Üstelik bütün yolları tıkamış en ufak bir geçit vermiyorlardı. En iyisi fevri davranmayıp meseleyi enine boyuna düşünmekti. Hem oğlu ne diyecekti bakalım, sonuçta gelip konakta yaşayacak olan oydu.
Esasında babası olarak oğlunun asla kimsenin boyunduruğu altına girmek istemetecegini de biliyordu. Bu işi ötelemenin yolu oğlunun üstüne atmaktan geçiyordu Hacı Âdem de öyle yaptı.
"Mahmut Ağam, biz en iyisi varıp oğlumuza bir danışalım. Ondan sonra tekrardan oturtup konuşuruz!"
Mahmut Ağa, bu teklifi olumlu karşıladı. "Haklısınız. Netice itibarıyla oğlunuz yaşayacak bizimle. Eğer teklifimizi oğlunuz kabul ederse kızımı verdim gitti."
Fatih'in ailesi, içleri buruk bir şekilde konaktan ayrıldılar. Evlerine dönerken kendi aralarında hiçbir şey konuşmadılar. Yapılan teklifi kabullenmek öyle kolay bir iş değildi çünkü. Ebeveynler olarak kendileri böyle bir teklifi zinhar kabul etmek istemiyorlardı ama ya oğulları kabul ederse? Bunun düşüncesi bile yüreklerini burkmaya yetiyordu.
Öte taraftan Fatih, panik içinde beklerken odalara sığmamış evin genişçe sofasında oylanmıştı. Orası da dar gelince avluya çıkmıştı. Sabırsız gönlü yere göğe sığmıyordu bu akşam. Hiçbir yere sığmayan Fatih, evlerinin önündeki sokağa çıktı ve sokağı ileri geri turlamaya başladı. Nihayet sokağın köşe başından beklediği kişiler görünmüştü.
Bir dakika, onların yüzü düşmüş somurtkan mıydı, yoksa kendisine mi öyle gelmişti? Buzdan bir heykel gibi olduğu yerde dondu kaldı. Esasında vücudu donarak kaskatı kesilmiş olsa da onlar kendisine doğru yaklaştıkça içine kor alevler düşüyor, kalbi yanarak eriyordu. Yoksa kızı vermemişler miydi? Gerçi bu ihtimaller dahilindeydi. İhtimaller girdabında boğulurken nefesi acı içinde kasılan kalbi daha fazla dayanamadı.
"Söyleyin ne oldu, yoksa kızı vermediler mi?" Yüzlerinin aldığı şekle bakılırsa vermemişlerdi.
Hacı Adem, "Oğlum ayaküstü konuşmayalım, hadi eve geçelim." deyince Fatih, hiç ses etmedi hep birlikte evin içine geçtiler.
"Baba bir sorun mu var?"
Hacı Âdem, bitkin bir şeklide sofadaki tahta sedirin üstüne otururken, usulca başını öne arkaya salladı, "He oğlum var, bizi zora koşmanın yolunu bulmuşlar."
Sofa direğinin dibinde duran tahta sandalyeye yorgun bir savaşçı gibi bedenini bıraktı genç adam. "Ne gibi?"
Babanın sözleri iki ucu kekin bıçak gibiydi. "Oğlum biz kız istemeye gittik onlar bizden seni istediler!"
"Nasıl yani?"
Oğluna cevap vermek isterken bu kez alaycıydı hükümsüz sözcükleri. "Baya bildiğin seni bizden istediler. Kendilerine iç güveyi olarak almak istiyorlarmış seni. Kızın bizden tek isteği buymuş. Ne bileyim oğlum, valla biz de bir şey anlamdık bu işten, sanırım seni giden oğullarının yerine koymak istiyorlarmış."
Kısılan sesi biraz daha gür çıkmıştı Fatih'in, "Bu işin başka yolu yok muymuş?" derken.
"Yokmuş, oğlum. Bizde çok direttik ama yokmuş; zaten bunu kızın kendisi istiyormuş."
"Onların neye ihtiyaçları var ki, başka bir şey istesinler." Sözlerin sahibi Selbi kadındı.
"Ha, bir de kız diyormuş ki, benim anam-babam yaşlandı onları yalnız bırakmak istemiyorum diyormuş."
Fatih, sert bakışlarını yerden kaldırıp önce babasının sonra anasının yüzüne bakarken çatık kaşları devreye girdi. "Siz ne söylediniz peki?"
"Ne söyleyelim oğlum, şaşkına dönüştük oğlumuza soralım deyip affedersin ama arkamıza baka baka geldik."
&&&
Ertesi gün Osman'a durumu arz eden Fatih, etraflıca düşünmek istediğini söyleyerek bir hafta izin aldı...
Bir hafta boyunca yemedi içmedi kukumav kuşu gibi düşündü durdu. Bir haftanın sonunda başı öne eğik bir şekilde ailesinin karşısına geçti. "Baba ben kararımı verdim. Biliyorum onların teklifini kabullenmek hepimiz için çok zor fakat ben ilkokuldan beri Zeyno'ya gönüllüyüm. Ben başka biriyle asla evlenemem. Zeyno'nun şartını kabul ediyorum. Ben ya bu diyardan gider, ya da bana biçilen bu rolü oynarım. Bu konu burada kapanmıştır, sizlerde kim ne derse desin aldırmayın."
Biliriz analar hep çocukları rahat etsin isterler. Ondan dolayı birçok şeyi göz ardı eder ve aldırmazlar veyahut aldırırlar ama aldırmıyor görünürler. Yani esas duygularını bir çeşit gizlerler. Tıpkı genç adamın anasının yaptığı gibi.
Fatih'in anası oğlunun bu kararına içten içe üzülmüştü lakin oğlu adına da sevinmişti. Her ne kadar yörede böyle durumlar yadırganıyor olsa da olsun hiç olmazsa oğlu rahat ederdi. Hem iyi insanlardı. Oğulları bir dilenci kızı kaçırmıştı da onu bile kabul etmişlerdi.
"Eyi ettin oğlum, düşünmekten hastalanacaksın diye çok korkmuştum. Sen mutlu olacaksan ben her şeye katlanırım. Onlar iyi insanlar, inşallah bu kararın senin için hayırlı olur."
Fatih'in kararı ağa konağına bildirildi ve düğün bir ay gibi kısa bir süre içinde yapıldı. Mahmut Ağa, düğünün tüm masraflarını üstlendi. Üç gün üç gece davullar çalındı. Yenildi içildi. Zeyno'ya kiloyla altınlar takıldı. Mahmut Ağa, konağın alt katını baştan ayağa yenilendi dayadı döşedi. Zeyno kız, sonunda muradına ermişti.
Bir yıl sonra bir kız evlatları oldu adını Menekşe, koydular. Bir nebze can dostuna olan hasreti özlemi dinsin diye; Şimdi Menekşe üç buçuk yaşında.
Zeyno ve konak ahalisi için bu bir son değil başlangıç olmuştu...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Ezber Bozan
Romance(Romantik) Çingene kızıydı ne bir yurdu vardı ne bir memleketi. Anasız babasız yetimdi. Sadece göç etiği yerlere yüreğindeki masumiyetin meşalesini taşıyordu... Adam onun masumiyetini alıp kalbine hapsetti hatta öyle derinlere sakladı ki, kendinde...