Merhabalar!
Nasılsınız güzellerim?
Herkes iyiyse satırların arasında buluşalım, olur mu?
Oy verip yorum yapmayı unutmayın lütfen!"
Bölüm.9. Göç Zamanı Gelmiş
Gözlemlere göre yaz mevsimi üç aydır fakat bu gözlem bölgesine göre değişkenlik gösterebilir. Kısacası her iklimin yazı başka olur. Hikayemize konu olan bölgenin yazını aylara bölerek hesap edecek olursak eğer yaklaşık dört ayı bulur. Burada dört mevsimi ayrı ayrı doyasıya yaşarsınız. Gel gelelim yaz mevsimi üç ay da olsa dört ayda olsa netice itibarıyla sayılı gündür, tez gelir geçer.
Kıvrım çayının kenarında serseriler tarafından çıkan arbede sırasında Murathan'ın yaralanıp sağlığının sekteye uğramasının üzerinden tamı tamına otuz günlük bir süre geçmişti. Murathan, bu zaman zarfında kendini toparlamış tekrardan işe güce koşturur olmuştu. Tabii günleri birbiri ardına nasıl tükettiğinin de farkına varamamıştı.
Uzatmalı yaz günleri tükenmiş göçebe gurbetlerin de göç zamanı gelip çatmıştı. Her türden ürün hasatı yapılmış bağlar bozulmuştu. Bu saatten sonra onları buraya bağlayan hiçbir sebep de kalmamıştı, üstelik güz yelleri acı acı esmeye başlamış kara kışın yolda olduğunu fısıldıyordu kulaklarına. Gündüzler hatırı sayılır sıcaklığa sahipti ama geceleri ve sabahın erken saatlerinde insanın içine işleyen poyraz eser kara çadırların içinde durulmaz olurdu.
***
Evrenin rüzgârına kapılan Dünya, kendi ekseni üzerinde dönmeye devam ediyor yöre halkı ise sıradan yaşamlarının her bir gününe ayrı bir çentik atıyordu. Hanımeli çiçeğinin büyülü kokusu konak ahalisini mest ederken, yazdan kalma bir günün akşamında balkon keyfi yapmak için ailecek akşam yemeği yemek istemişlerdi. Tabii yemek keyifleri sekteye uğramasaydı...
Konak eşrafı için sıradan bir günün sıradan akşam yemeği iken bir başkası için ayrılık çanları çalıyordu ama bu kimin umurundaydı. Sofra başındaki herkes iştahla metal kaşığını önündeki tavuklu pilava daldırıp midesine afiyetle indirmek isterken Zeyno, sürekli konuşuyor ve bir şeyler anlatıyordu. Fakat hiç kimse başını kaldırıp onun yüzüne bakmıyordu, baksalar gözlerindeki doluluğu görecekler derdinin ne olduğunu soracaklardı ama bakmıyorlardı işte. Yine insanoğluna has olan bencilikleri tutmuş boş midelerinin doldurma peşindeydiler.
Genç kız, elindeki metal kaşığı şak diye tabağına bıraktı, metalik ses kulaklarının pasını silerken bakışlar anında aynı yöne çevrildi. "Menekşe giller gidecekmiş diyorum. Göç zamanları gelmiş diyorum. O giderse ben yine yalnız kalacağım diyorum. Bir saattir sesimi duyurmaya çalışıyorum ama kimin umurunda."
Murathan, elindeki dolu kaşığı ağız boşluğuna bıraktı fakat aldığı lokma boğazına takılmış bir türlü yutağından aşmıyordu. Boğazını tıkayan lokmayı yutabilmek için önünde duran sürahiden bir bardak su doldurup içmek istedi ama bu kez de içtiği yudumları yutmakta zorlandı.
Konağın hatunu başını kaldırıp kızının ağlamaklı yüzüne bakınca onun ne denli üzgün olduğunu gördü. Elbette kızının derdi onun da derdiydi ama boş konulara kafa yorduğunu düşünüp umursamaz bir dille kendince olayı basite indirgeyerek onu sakinleştirmek istedi. "Ne yapalım kızım onların yaşamları bu... Onlar göçebe insanlar. Bugün buraya yarın başka yere. Sen üzülme seneye yine gelirler!"
"Yine gelirler" diyerek kızını susturmayı denemişti kadın ama girişimi başarısızlıkla sonuçlanmıştı çünkü Zeyno'nun vazgeçmeye hiç niyeti yoktu. Uzanıp tabağından bir kaşık pilav aldı ve çiğnemeye başladı. "Bakın ben ne diyorum. Şu bizim alt kattaki odalardan birini onlara verelim, gitmesinler burada kalsınlar. Eğer yüzlerini görmek istemezseniz onlara ayrı bir kapı açarız hiç karşılaşmazsınız. İsterseniz Menekşe, yine evde çalışır. Yeter ki gitmesinler burada kalsınlar. "
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Ezber Bozan
Romantizm(Romantik) Çingene kızıydı ne bir yurdu vardı ne bir memleketi. Anasız babasız yetimdi. Sadece göç etiği yerlere yüreğindeki masumiyetin meşalesini taşıyordu... Adam onun masumiyetini alıp kalbine hapsetti hatta öyle derinlere sakladı ki, kendinde...