Bölüm. 4. Aşka İlk Adım
Körpe fiziği heyecandan tir tir titriyordu. Konakta çalışma fikri başına gelebilecek en güzel olaydı üstelik yakışıklı ağa oğlu, çadırlarına kadar gelmiş istekli bakışlar atıyordu. Tamam, buraya kadar her şey iyi hoştu da ya anası, kendisini konakta ister miydi? Konağın kapısına her gidişinde üsten üsten bakar illa bir laf sokardı. Masum bakışlarını ağa oğluna çevirdi. Gözünü perdeleyen kıvrık kirpik uçları birer ok misali ağa oğlunun kalbine saplanırken, onun karşısında dirayetli durabilmek maharet isterdi. "Ben çalışırım ağam, ama anan beni ister mi?"
Kızın dudaklarını yalayıp dökülen sözcükler ağa oğluna, unuttuğu bir gerçeği hatırlattı. Sahi anasını tamamen unutmuştu. Kendi başına işler çevirmiş anasını hiç hesaba katmamıştı. Oysa konağın işi gücü hep anasından sorulurdu. İçinden 'eyvah ben ne ettim,' diye geçirdi ama bunu dışına yansıtmadı.
İşler son raddeye gelmişti artık geriye dönmek ve verdiği sözlerden caymak olmazdı. Hem anası bir sözünü iki etmezdi, gerekirse ağırlığını koyar anasını ikna ederdi.
İçine düştüğü durumun farkındaydı ağa oğlu, ama bunu bertaraf edecek kudreti de vardı. "Sen anamı merak etme, konakta ben ne dersem o olur." Konuşmasının sonuna noktayı koyarken bir cesaret gözlerini güzeller güzeli kızın yüzünde gezdirdi, belki bakışları çakışır umuduyla ama yine ıskaladı çünkü kız elinden geldiğince Murathan'ın yüzüne bakmamaya çalışıyordu. Nedeni belliydi hem nenesi vardı karşısında hem ulu-orta bakışarak dile düşmek istemezdi. Sonuç olarak yaşı küçük olmasına rağmen yerini ve kim olduğunu gayet iyi biliyordu.
Genç kız, ağa oğlunun sözünün hükmüne güvenerek yere bakıp duran başını hafifçe kaldırdı ve gül goncası dudaklarına minik bir tebessüm oturdu, "Tamam, ağam, sen nasıl istersen!" derken.
Onun gonca güle benzer dudaklarına oturan tebessüm Murathan'ın ruhunda depremlere neden oluyordu. Ona kalsa çadırının önünden hiçbir yere gitmez hep O'nun gülüşünü seyrederdi.
Ne yazık ki, gerçekler acıdıydı ve gitme zamanı gelmişti. Kara çadırın önünden ayrılmak için birkaç adım attı ve tekrar Menekşe'ye bakarak konuştu. "Nenene iyi bak, olur mu?"
Göçebe kızı, olur anlamında başını aşağı yukarı salladı. "Bakarım ağam!"
Murathan, zamanın nasıl geçtiğin anlayamadığı için vakit bir hayli ilerlemişti. Tahmini zaman çizelgesi kuşluk vaktine erişmiş hava da yavaştan ısınmaya başlamıştı.
Güneşin sıcacık ısısı hanımeli çiçeklerinin üzerine vurdukça konağın dört bir yanını baş döndüren bir koku sarmıştı.Murathan, elinde sepet yüzünde tebessümle konağın iki kanatlı cümle kapısının önüne gelince kapının bir kanadının hâlâ açık olduğunu gördü ve açık kapıdan avluya girdi. Kız kardeşi avludaydı ve temizlik yapmakla meşguldü. Sallana sallana yanından geçerken, ağız ucuyla, "Kolay gelsin!" dedi.
Beton gibi sertleşmiş toprak zeminli avluyu süpüren Zeyno, şaşırarak baktı ağabeyinin mecnun haline.
Elindeki uzun saplı çalı süpürgesine yasladı yorgun bedenini. Alnına biriken terleri koluna silerken, bakışları hâlâ Murathan'ın üzerindeydi. Sesinin ahengine alaycı bir tını yükledi, "Hayırdır ağam, bu saatte nereden böyle?"
Fani dünya yansa umurunda değilmiş gibiydi ağa oğlunun, kız kardeşinin sorduğu soruya cevap verirken, "Hiç, sepet aldım da lazım olur, diye!"
Genç kız, muzip bir gülüş attı ağabeyine.
"Sepete hiç ihtiyacımız yoktu ki, nereden icap etti sepet almak?"Murathan, baktı ki geveze bacısını susturamayacak en iyisi konuyu kapatmak diye düşündü, zaten işe geç kalmıştı hiç kimseyle uğraşacak vakti yoktu. "Sen işine bak!"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Ezber Bozan
Romance(Romantik) Çingene kızıydı ne bir yurdu vardı ne bir memleketi. Anasız babasız yetimdi. Sadece göç etiği yerlere yüreğindeki masumiyetin meşalesini taşıyordu... Adam onun masumiyetini alıp kalbine hapsetti hatta öyle derinlere sakladı ki, kendinde...