Selam arkadaşlar!
Yine biz geldik!
Beğenip yorum bırakmayı unutmayın lütfen. Keyifli okumalar.
Bölüm.27. Beklemek.
Beklemek…
Beklemek, belki de dünyanın en zor işidir. Hele beklenen sevgiliden gelecek bir haber ise işte o zaman zorluk katbekat artar. Koca koca dağlar devrilir de üstünüze altında kalırsınız. Nefes alamaz olursunuz da ciğerleriniz soluksuz kalır. Uzak diyarlara at sürer ama dönüş yolunu bulamazsınız. Gel görelim ki; beklemek vuslata bir adım kalaya dem vuruyorsa işte o zaman bir temaşadır beklemek.
Genç adam sabırsız bekleyişe kucak açmış bir ileri iki geri yürüyordu. Yüreği ağzında gözleri yolda bütün varlığıyla anasından gelecek muştuya odaklanmıştı.
Usulen göndermişti anasını sevdiği kızın anasına; işte o yüzdendi yüreğinin kanat takmış gibi çırpınıp durması.
Gözleri anasının geleceği yolda aklı kafasından geçen cevapsız sorularda idi. Ya olmaz derlerse? İşte o zaman eline geçen fırsattan da olmaz mıydı? Şimdi en azından ağa konağında çalışıyor ve sevdiği kızı görebiliyordu. Eğer olmaz derlerse işten de çıkmak zorunda kalacaktı. Üstelik bu işe sırf Zeyno'yu görebilmek adına girmişti. İçten içe ofladı çünkü anasının şimdiye kadar çoktan gelmesi gerekirken bir türlü gelmek bilmiyordu.
Yok, evin içi ona dar gelmeye başlamıştı. İçi daralıyor dört duvar üstüne üstüne geliyordu. Hiç düşünmeden kendini bulunduğu odanın sofasına attı. Üst üste nefesler alıp vererek rahatlamaya çalıştı ama bir türlü kendi kabuğuna sığamıyordu. Bu kez sağa sola yalpalayarak sarsak adımlar attı fakat kalp çarpıntısı o kadar fazlaydı ki ne yapsa kontrol altına alamıyordu. Sofanın korkuluğuna abandı ve ahşap korkuluğu avuçlarının arasına alıp tüm gücüyle sıkmaya başladı. Sanki bir şeylerin hıncını almak istiyor gibiydi. Baktı ki, ne yaparsa yapsın anası gelene kadar rahat huzur yok, gözlerini kapadı ve içinden dualar etmeye başladı: "Allah'ım nolur bana Zeyno'mu nasip et. Ben onsuz yaşayamam. Nolur Zeyno'ya açılan kapıları yüzüme kapatma!"
Sofada gözleri kapalı içinden dualar ederken, bahçe kapısının gıcırdayarak açılma sesi doldu kulaklarına. Bir an yüreğini bir kuşun kanadına takılıp uçuyor sandı. Nihayet anası gelmiş olmalıydı.
Nefesini tuttu göz kapaklarını usulca araladı. Göğüs kafesi kalaycı körüğü gibi şişip inerken sağ eli istemsizce sol göğsünün üzerine gitti. Niyeti haddinden fazla atan kalp atışlarını yavaşlatmaktı. Bu arada beklenen an gelmiş anası bahçe kapısından avluya sessizce giriş yapmıştı. Belli ki kadının sessizliği hayra alamet değildi.
Bir an göğsünün sıkıştığını ve ciğerlerinin nefessiz kaldığını sandı. Bu kez derin nefesler alıp vererek daha kuvvetli bastırdı elinin ayasıyla kalbi üzerine. Yok, ne yaparsa yapsın heyecanını bir türlü bastıramıyordu. Oysa yıllarca bu anın gelmesini beklemişti. Beklemek. Beklemek. Ne zor işti beklemek. Bundan sonra beklemek istemiyordu; doğruca kendi odasının sofadan çıkıp evin içerisine oradan da anasını karşılamak için evlerinin giriş sofasına açılan kapıya yöneldi.
Selbi kadın, ağır aksak çıktı ikinci katın taş merdivenlerini. Yüzünde mahcubiyetin izlerini taşıyan emareler vardı. Söze hacet kalmamıştı çünkü anasının yüzünden her şey okunuyordu. Mahcuptu ama mahcubiyeti kime karşıydı henüz net değildi. "Ne oldu ana, neden yüzün solgun? Yoksa bir tatsızlık mı oldu?"
Kadın sık ve kesik kesik nefesler alarak duvar dibine konumlanmış sedire oturdu. Biliyordu oğlunun dört gözle kendisini beklediğini. İsterdi ki muştulu haberler versin de oğlunun gönlünü şenlendirsin ama veremiyordu işte. "Biraz dur hele deli oğlan dur, önce bir soluklanayım. Bu işler senin sandığın gibi bir kere gitmekle olmaz ki oğlum. Kız evi dediğin naz evidir. Biz şimdilik bir ön görüşme yaptık diyelim. Yani kız evine biz niyetimizi bildirdik. Onlar da düşünüp taşınıp bir karar verecekler."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Ezber Bozan
Romance(Romantik) Çingene kızıydı ne bir yurdu vardı ne bir memleketi. Anasız babasız yetimdi. Sadece göç etiği yerlere yüreğindeki masumiyetin meşalesini taşıyordu... Adam onun masumiyetini alıp kalbine hapsetti hatta öyle derinlere sakladı ki, kendinde...