İlk günlerde annesinin yokluğuna alışamayan Mahmut, geceler boyunca anne diye ağlamış susmak nedir bilmemişti...
Murathan, annesi için ağlayan oğlunun feryadını duydukça çıldıracak gibi oluyordu. Bazen oğlunun çığlıklarını duymamak için başını yastığın altına koyup öyle uyumaya çalışıyordu. Hem oğlunun ağlamasına dayanmıyor hem de onu gözünün önünden ayırmak istemiyordu ama kız kardeşi ağabeyinin gönlüne bırakmıyor çoğu zaman yeğenini alıp kendi odasına götürüyor ve orada uyutuyordu. Yeğenini anne şefkatiyle sarıp sarmalıyordu amma velakin annesinin yerine geçemiyordu.
Murathan, özlüyordu...
Gün geçtikçe daha da çok özlüyordu. Menekşe'ye olan özlemini gidermek için onun kokusu sinmiş yastığa, yorgana, sarılıp uyuyordu lakin hiçbir koku özlemini dindirmiyordu.
Zaman...
Saatlere böldüğümüz zaman kavramı öyle bir makinedir ki; kendi etrafında dönen anafor gibi insanı yörüngesine çekerek peşinden sürükler ve bir şekilde her şeyi geride bıraktırır. İnsanoğlu da illa zamana ayak uydurmak zorunda kalır. Murathan'da mecburiyetlerin ışığında geçip giden zaman kavramına ayak uydurmuştu.
Hayat...
Hayat, kendi rüzgârını kanatları altına alarak öyle bir geçip gitmişti ki; Menekşe gideli tam iki yıl olmuştu. Koskoca dünyada kendinse küçücük bir alanı çok gören insanlara kafa tutarak gitmişti. Genç kadın, birilerine kafa tutarak gitmişti gitmesine ama kafa tuttuğu insanlar, hiç üstüne alınmamış aksine pek bi' sevinmişlerdi onun gidişine. Utanmasalar yaratıkları yıkımın enkazından kendilerine pay çıkaracaklardı, zati çok geçmeden bir yerlerine kınalar yakmış her fırsatta konağın yolunu tutmuşlardı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Ezber Bozan
Romance(Romantik) Çingene kızıydı ne bir yurdu vardı ne bir memleketi. Anasız babasız yetimdi. Sadece göç etiği yerlere yüreğindeki masumiyetin meşalesini taşıyordu... Adam onun masumiyetini alıp kalbine hapsetti hatta öyle derinlere sakladı ki, kendinde...