gözyaşlarım benden bağımsız akmaya başladığında yavaşça parmağımla onları sildim. anlamıyordum tatile gitmek istememde hatalı olan ne vardı? ya da bedel ödeyeceğim ne yapmıştım? bilmiyordum. erkekler gerçekten bu kadar kısıtlayıcı mı oluyorlardı? her şeyin onların istediği gibi mi gitmesi gerekti? kadınların istekleri, ihtiyaçları, yapmak istedikleri hiç mi önemli değildi? cana hem kırgın hem öfkeliydim. ben yanlış bir şey yapmamıştım. bana böyle hissettirmeye hakkı yoktu. olayları kafamda düşünüp tarttıkça cana daha çok öfkelendim. artık üzüntüm yerini volkanik bir sinire bırakmıştı. bu üç gün boyunca aynurla her yerin altını üstüne getirecektim ve canı hiç düşünmeyecektim. beni cezalandırmak mı istiyordu? bakalım kim kimi cezalandıracaktı? vermiş olduğum kararlardan dolayı biraz daha sakinleşmiştim ve sorumluluk duygumla yanıma aldığım test kitaplarından birini açıp test çözmeye başladım. kafamı iyice sorulara verdiğim bir zamanda yanımızdan büyük bir hızla geçen motorun sesiyle kafamı kaldırıp camdan dışarı baktım. iki tekerlekli bir alet nasıl bu kadar hızlı gidebilirdi? motorcular hiç mi korkmuyorlardı kendilerine bir şey olmasından? ailelerini de mi düşünmüyorlardı? umarım can bu kadar hızla kullanmıyordur motorunu? diye düşünmeden edemedim. ona bir şey olabilme ihtimali ona kızgınken bile canımı sıkmıştı. bu sırada otobüs de hızını gittikçe yavaşlatıp durduğunda merakla yola baktım. bizi geçen motor otobüsün gittiği şeritte durmuş ve otobüse dur işareti yapıyordu. aklıma gelen ihtimalin olmaması için dua ederken, duran otobüsten şoför sinirle indi ve motorcunun yanına gitti. şoförün gelmesiyle kaskını çıkaran motorcu tahmin ettiğim gibi candan başkası değildi. şoförle onlar konuşurken, can ne söylediyse şoför gülümseyip kafasını iki yana salladı ve kenara çekildi. can da saygılı bir şekilde şoförün elini sıkıp otobüse doğru yürümeye başladı. film sahnesi gibi izlediğim olayların birinci dereceden benimle ilgili olması gerçeğiyle yanaklarım kızarmaya başladı. otobüstekiler sabırsızlıkla neler olduğunu soruyorlardı birbirlerine. otobüsteki bebek otobüsün durmasıyla ağlamaya başladı. yaşlı bir teyze gideceği yere geç kalacağından şikayet etti. insanların huzursuzlanması benim daha çok utanmama sebep oldu. otobüse binen can hiçbir rahatsızlık duymadan "herkesten özür dilerim ama bana kızıp haber vermeden kaçan nişanlımı geri almak için böyle bir şeye mecbur kaldım. verdiğim rahatsızlığın farkındayım. bu yüzden ilk mola yerinde benim adıma şoför beyden rica ettim sizlere tatlı ve kahve servisi yapılmasını sağlayacak. şimdi nişanlıma kendimi affettirmeliyim." deyip yanıma geldi elimden tutup beni koltuktan kaldırdı. diğerlerini daha fazla rahatsız etmemek adına itiraz etmeden sırt çantamı aldım. canla beraber otobüsten indik. şoförle konuşan can şoföre sanırım kahve ve tatlı parasını verip iyi yolculuklar diledi.
ilk kez gördüğüm motoru göz alıcı ve tehlikeli görünüyordu. sanırım bu motora aşık olabilirdim. ama birden aklıma gelen düşünceyle cana döndüm"sen manyak mısın? bu kadar hızlı gidilir mi? ya dengeni alamazsan ya aniden önüne bir şey çıkarsa ve sen kontrolünü kaybedersen? hadi kendini düşünmüyorsun, seni sevenleri de mi düşünmüyorsun? çok bencilsin can çok bencil." dediğimde " ne oldu? benim için endişelendin mi? oysa ki aklına estiği gibi giderken hiç de beni düşünüyormuş gibi değildin. beni sevenleri de, beni kısıtlamadıkları sürece düşünürüm. ayrıca güvenlik önlemlerimi alıyorum, hız sınırlarına uyuyorum. kontrol edemeyeceğim şeyler dışında gayet de sorumluluk sahibiyim. "dediğinde saçından tutup karnına tekme atma hissiyle mücadele ediyordum. "bildiğin gibi yap can."dedim sitemle. omzunu silkip "zaten öyle yapacağım."dediğinde çığlık atıp yürümeye başladım. "zaten sana sinirliyim."dedim bir taraftan da. sonra farkına vardığım gerçekle hızla cana geri döndüm ve göğsünden itmeye başladım. "sana inanamıyorum. resmen otobüsten indirdin beni. aynur bekliyor beni. bir sürü plan yapmıştık. sen nasıl otobüsten beni indirirsin? ya delireceğim. dediğini yaptın yani. gitmeme izin vermedin. çocuk muyum ben? ya da senin kuklan? ayrıca..."derken can göğsüne vurduğum parmağımı tutup kendine çekti. hafifçe yüzüme doğru eğilip gözlerimin içine bakarak "kuklam değilsin ama benimsin. o yüzden sana izin vermediğim hiçbir şey yapmanın imkanı yok. seni korumak benim sorumluluğumda."dediğinde gerçekten sinirden kafamdan duman çıktığını hissettim ve "bana bak can ben kendimi koruyabilirim. kimsenin benim korumam olmasına gerek yok. ben bir bireyim." dediğimde can parmağımı tutarken kahkaha attı."kendini nasıl korumayı planlıyorsun bayan süper güç? kızım bir erkeğin gücüyle nasıl baş edebilirsin?" deyip parmağımı bırakıp kolumdan tutup beni yürütmeye başladı. ondan kurtulmaya çalışırken kolum acımaya başlamıştı. yolun biraz içindeki ağaçlardan birine doğru beni savurup sırtımın ağaçla temas etmesini sağladı. sonra ellerini iki yanımdan tutup "hadi kurtul benden. kendini madem koruyabileceğini düşünüyorsun?"dediğinde eğilip koltuk altından geçmeye çalıştım. izin vermedi. bacağına tekme atmak istediğimde bacağımdan tutup bacağımı beline sardı. "bu pozisyonu sevdim." dedi pis bir sırıtışla. onu itmeye çalıştım yerinden bile kıpırdamadı. sonra aklıma gelen fikirle zafer kazanmışçasına hassas noktasına dizimi geçirmek istedim ama fark etmesiyle beni kollarımdan tutup döndürdü. sonra da çelme takıp yere düşürdü ve üzerime çıktı. ben deli gibi çırpınırken vücuduyla beni hapsetti. "ne oldu güçlü kız? daha gücümün yarısını bile kullanmadım."dediğinde göz yaşlarım usulca yanaklarımdan akmaya başladı. haklıydı. eğer manyağın biri kafayı taktıysa ona karşı kendimi koruma şansım yoktu. usulca üstünden kalktım. "haklısın."dedim kırgınlıkla. o da kalktı. "hadi gidelim. merak etme aynurla tatil yapacaksın. serdarla sizin için güzel bir tatil ayarladık. dördümüz aynı evde kalacağız. o yüzden sıkma canını.sen esirim değil ailene karşı emanetimsin her ne kadar beni tanımasalar da." dediğinde biraz da olsa kırgınlığım ve kızgınlığım geçmişti. aynur ve canla tatil fikri kulağıma cazip bile gelmişti. sessizce canı motoruna kadar takip ettim. yedek kaskı bana verip o da kaskını taktı ve "bana sıkı tutun." dedi ve motora bindi. ben de arkasına oturdum ve dediği gibi beline sıkıca sarıldım. motor hareket etmeye başladığında heyecandan dudaklarımın kuruduğunu hissettim. bir saat kadar yol gittikten sonra yoldan saptık ve yeşilliklerle dolu yolda ilerlemeye devam ettik. on, on beş dakika sonra evler başladığında hayretle ağzım açıldı. harika dizayn edilmiş ağaçtan evlerdi ve doğayla tam bir uyum içindeydi. ben hayranlıkla etrafı izlerken can motoru durdurduğunda o evlerden birinin önündeydik. sanırım tatil yerimiz burasıydı. ben evi incelerken can bir anahtarla kapıyı açtı. içeriğe girdiğimizde ilginç bir şekilde evin içi sıcaktı. "bizden önce mi geldi aynurlar? evin içi sıcak da." dediğimde "onlar gelmedi ama buranın sorumlusunda evlerimizin yedek anahtarları oluyor ve biz gelmeden önce ona haber veriyoruz. o da erzakları alıyor, evi temizletiyor ve evin kaloriferini yakıyor." dediğinde "iyiymiş" dedim. ve evi gezmeye başladım. kapıdan girer girmez bir hol çıkıyor karşınıza devamında da salon. şu filmlerde gördüğümüz masif ağırlıklı hafif korkutucu ev tiplerindendi. salonunun diğer tarafında önce yukarı çıkan bir merdiven vardı. merdivenin yanından başka bir koridor geçiyordu. koridorun sağında küçük bir tuvalet ilerisinde solda mutfak vardı. mutfağın bir tarafı sırf camdan oluşuyordu ve bahçenin içindeymiş hissi veriyordu. tezgahı ne çok büyük ne çok küçüktü mutfağın kendisi gibi. küçük bir lcd ekran televizyon duvarda yemek masasının göreceği şekilde asılıydı. ama burada yemek hazırlamak, kahve içmek keyifli olurdu. her yer beyazın tonlarındaydı. bahçe çok bakımlıydı. meyve ağaçlarının arasında kamelya saklanmıştı. bahçenin duvar tarafında ufak bir çiçek serası vardı. sanırım burası cennetten bir parçaydı. içimdeki tüm olumsuz duyguların yavaş yavaş yok olduğunu hissediyordum. arkamı döndüğümde mutfak kapısına yaslanmış beni izleyen canla karşılaşınca ona bakmadan yanından geçtim. biraz trip atmak her kızın hakkıydı ne de olsa. merdivenlerden üst kata çıktım. üst katta iki yatak odası, bir çamaşır odası ve ortak bir banyo vardı. odalar iki kişilik yatak, küçük birer gardırop ve makyaj masasından oluşuyordu. birinin manzarası mutfağın da içinde olduğu bahçe bakarken diğerinin ormanlık alandı. gerçek olan bir şey vardı ki eğer kendinizi keşfetmek, düşünmek ve biraz da yalnız kalmak istiyorsanız buradan daha iyi bir seçenek bulamazdınız. aynurla biz hangi odada kalacaktık acaba? aslında mutfağa bakan odada kalmayı tercih ederdim ama diğerlerinin de düşünceleri önemliydi. yatak odasından birinden çıkıp diğerine geçerken aşağıdan gelen seslerle Aynurların geldiğini anladım. Heyecanla canın yanından geçip aşağı indim. Aynur serdara laf yetiştirirken benim indiğimi fark etmemişti. Sinirlendiğinde gözü sinirlendiği kişi dışında hiçbir şeyi görmezdi. hala serdara laf yetiştirmeye çalışan çok özlediğim arkadaşıma sessizce yaklaşıp arkasından sarıldım. aynur benim sarılmamla şaşırıp arkasına döndüğünde benimle karşılaşınca çığlık atarak boynuma sarıldı. "kızım ya çok özledim. bu öküz olacakken insana kaçmış serdar yüzünden delirdim. neymiş efendim senin bindiğin otobüs kaza yapmış. sen yaralı kurtulmuşsun da kendinde değilmişsin. senin yanına gitmemiz lazımmış. ömrümden yedi yemin ederim. ne kadar korktum biliyor musun?" derken önce sesi titredi ve sonra ağlamaya başladı. "hişşşş sakin ol aynur ben iyiyim. sanırım serdar sana sürpriz yapmak istedi." dediğimde "böyle sürpriz mi olur? pislik herif hiç mi düşünmez insan söylediği yalanların sonucunu?" dediğinde serdar çekinerek yanımıza geldi ve "aynur gerçekten kötü bir niyetim yoktu. sadece bu tatil sürpriz olsun diye öyle söyledim. ama haklısın. biri mert ve can için böyle bir şey söylese ben de korkardım." dediğinde arkamızda can "hadi artık bitirin kavgayı da içeri geçin. şu üç günü güzel anılarla geçirelim."dediğinde aynur hayretle cana bakıyordu. "şerefsiz ne işin var senin burada sevgilin olmayınca defneyle mi gönlünü eğlendiriyorsun?" dediğinde içimden "eyvah dedim. mertin korkusuna telefonda aynura gerçekleri anlatamamıştım. ayrıca zihnimde çakan şimşekle serdara baktım. mertin en iyi arkadaşı. can ve benim aramdaki durumu bilebilme imkanı var mıydı? ki bence biliyordu. burada olduğuna göre. ama can ona nasıl güvenip de anlatmıştı olayları? bunları sonra da düşünürdüm. önce aynura gerçekleri anlatma zamanıydı. "gel aynur salonda oturup kahve içerken her şeyi konuşalım. olaylar senin bildiğin gibi değil." dediğimde aynur şaşkınlıkla bana baktı. serdar valizleri yukarı çıkarırken can da bizimkileri çıkarmıştı. aynur ve ben de ellerimizi yıkayıp kahve yapmak için mutfağa geçtik. filtre kahve makinesine dolapları karıştırarak bulduğumuz kahve makinesi için özel yapılan kağıtlardan yerleştirerek kahveyi koyduk ve makineyi çalıştırdık. makinenin kahveyi süzmesini beklerken de tezgahın önüne konmuş yüksek bar taburelerine oturduk. aynur tek kaşını kaldırmış dik dik bana anlat der gibi bakıyordu. derin bir nefes alarak "detaylarını içeride hep beraber konuşuruz ama can ve buse arasındaki ilişki sahte. mert kaçığın teki ve tehlikeli. o yüzden ona oynuyoruz. serdar olayları nasıl ve ne kadar biliyor, bilmiyorum. hatta olayları bildiğini bile bilmiyordum. ama can ve ben gizli de olsa beraberiz. kafam zaman zaman çok karışıyor. sen deden yüzünden çok sıkıntıdaydın. ama ailemle ilgili çok büyük bir sır biliyorum. ama sırrı çözemiyoruz. annem bile bilmiyor. mert bana aşık olduğunu söyledi. bu beni biraz ürkütüyor. durumlar böyle."dediğimde aynur ağzı açık beni dinledi ve "defne seni var ya gebertmek istiyorum. meşgulsem meşgulüm. biz arkadaştan öteyiz. sana ayıracak zamanım her zaman var ne olursa olsun. bunları sonra konuşalım. kahveleri soğudaman götürelim." dediğinde çıkardığım fincanlara kahveyi doldurmuştum. iki fincanı ben ikisini aynur alıp salona geçtik. can ve serdar da salona inmiş ikili koltuklardan birine biri diğerine de biri oturmuştu. aslında ben de aynur da onlara trip atıyorduk ama konuyu uzatmak istemediğimiz için suskunca yanlarına oturduk. göz ucuyla cana baktığımda konuşmaya hazırlandığını anladım. "defne ile ilişkimiz çıkarlarımız için başlasa da ona gerçekten değer veriyorum. sanırım o değer kısmından daha fazlasını hissediyor benim için. ben sevginin safsatasına inanan biri değilim. masallara inanmam. gerçek aşka inanmam. insanların yaşamı basit bir gerçeğe dayanır bana göre: çıkar. bencilce olduğunu biliyorum ama buna inanıyorum. aşık olursunuz karşınızdaki kişi için her şeyi yaparsınız ama duygularınız bittiğinde onun duygularının ne olduğunu düşünmezsiniz bile. geçmişinizdeki tatlı bir anıdır o artık sizin için. o yüzden bana duyguların saflığından kimse bahsetmesin. defne harika bir kadın. onunla sıkılmayacağımı biliyorum. onun dürüstlüğünden ve şerefinden şüphe duymam. akıllı, ayakları yere sağlam basan biri. ayrıca çok güzel. gelecekte yanımda beni temsil etmesini isteyebileceğim bir kadın. bu yüzden onun yanımda olmasını çok istiyorum. ben uslu bir adam olmadım hiçbir zaman. ama şirketin devamlılığı ve oradan geçinen tüm aileler için bir şey yapmam gerektiğini fark ettiğimden beri kendimi dizginliyorum. benim için az bir fedakarlık değil aslında. neyse, defnenin bizim şirketle bir bağlantısı var. anneannesinin anlattığı dedesinin kıbrısta şehit düşme hikayesi yalan. ve defnenin dedesi bizim şirketle bağlantılı ve güçlü biri. mert bu olayı biliyor ama dedenin kim olduğunu o da bilmiyor benim gibi. bunları tesadüfen öğrendim. gerçek şu ki; mert psikolojik olarak normal değil ve şirketin başına geçerse iyi şeyler olmayacak. şirkettekiler benim merti kıskanmama bağlıyor olayı ama alakası bile yok. bunun farkında olduğum için şirkette güç elde etmek için defnenin dedesini bulmaya çalışıyorum. defne de gerçekle yüzleşip ne yapacağına da karar verir böylece."deyip bana baktı. başım önde onu dinliyordum. dedem falan hiç önemli değildi de çıkarı için benimle olduğu gerçeği her seferinde daha da fazla boğazımı sıkıyordu. nasıl oluyordu da bunları bile bile her defasında ona çekiliyordum? gurursuz değildim ama aşkın önünde gururumu hiçe sayıyordum. neden sevdiğimizin yaptığı her şey bize affedilmeyecek kadar büyük bir olay değilmiş gibi geliyordu? bilmiyorum. can tekrar anlatmaya başladığında ona döndüm. "biliyorsunuz kız kardeşim yurt dışında başını derde sokunca mert ona yardıma gitmişti. sonra da ben gittim ve olayları çözmek sandığımızdan uzun sürdü. o sırada bize yardım eden kenan beyin ricası üzerine onunla ve kızı buse ile kalmaya başladık. busenin evden çıkmama gibi bir durumu vardı. dışarıdan korkuyordu. bu süreçte mert yeni bir denek gibi buse ile ilgileniyordu ve buse merte aşık oldu. mert bunu fark edemiyordu ama ben anlamıştım. mert defne ile yakınlaşabilmek için buse ve benim aramı yapmaya çalışıyordu. bu süreçte davranışları daha ön görülemez ve tehlikeli olmaya başladı. onun dikkatini bizden çekmek adına buse ile sahte bir ilişkiye başladık. böylece mertle türkiyeye döndüğümüzde busenin de bizimle gelebilmesi için bahane sunmuş olduk. buse mertin aşkına dışarı çıkmaya ve sosyal hayata karışmaya başladık. durumu kenan beyle konuştuk ve sevgiliymiş gibi davrandık türkiyede de. mert takıntılı bir psikopat gibi peşimize adam taktı. telefonlarımızı bile dinletti bir ara. ama ben de boş değildim ve mertin davranışlarını önceden tahmin edip önlemler alıyordum. özellikle defneye karşı olan davranışalrı beni çok rahatsız ediyordu. ama defne ile hala beraber olduğumuzu öğrenirse defneyi kaçırmasından veya ona zarar vermesinden korktuğum için uzaktan takip edip korumaya çalışıyorum defneyi. hanım efendi bana trip atıyor ama yapacağınız tatilde yanınızda olamazdım. serdar da bir yere kadar merti engelleyebilirdi. mert beni de takip ettiriyor ama şu aralar biraz daha rahat davranıyor. bugün busenin uçağı vardı. ikimiz adına bilet aldım ve son anda uçaktan hasta taklidi yaparak çıktım. hava alınana kadar takip etti bizi mertin adamları. benim adamları da onları uzaktan izledi. onlar hava alanından ayrılınca ben de adamların getirdiği motorla defnenin peşine düştüm. önce otobüs terminaline geldim. aslında kaskımı çıkarmayacaktım ama mertin defneyi takip eden adamı otobüsün diğer tarafında kalınca kaskımı çıkarıp defneye kendimi gösterdim. beni dinlemediği için sinirliydim ve biraz korksun istedim. ama nerde? defne hanım aynı kararlılıkta başkasının korumasına ihtiyacı olmadığını haykırmaya devam etti. dün serdarla güvenli bir hatla konuşup bu planı yaptık. mert şu an defnenin evinin önünde onu bekliyordur ama sürpriz defne yok. otobüs şoförü de bir haftalığına tatile çıktı onu sorguya çekemez."deyip güldüğünde canın zekasına hayran kaldım. her ihtimali düşünmesi inanılmazdı. ayrıca yaptığım kapris için de biraz üzüldüm. adam beni korumak adına ciddi mesai harcamış. ay kıyamam ona. ama bu kadar çaba beni sevdiği için değildi en iyi ihtimali olduğum içindi. bu durum; benden daha iyi bir ihtimal bulursa, ona gideceği anlamına mı geliyor? diye düşündüm üzüntüyle. "gerçekten üzgünüm. sizin dünyanızda büyümedim. korunaklı bir kozanın içinde büyürsen çevrende olanları daha düz bir şekilde görüyorsun. benim yüzümden çok yorulmuşsunuz. bundan sonra fevri davranmayacağım. ne de olsa seni en iyi ihtimalinden mahrum bırakmak isteme." dedim sesimin kırgın çıkmasını saklamadan. "netim ben defne. böyleyim ve böyle olmaya devam edeceğim. ama sana her zaman değerli olduğunu hissettireceğim. mutlu ol ve benim uyarılarımı dikkate alarak mutlu bir şekilde yaşamaya devam et. gerisini ben hallederim"dediğinde can diyecek hiçbir şeyim yoktu. ve ben de sustum. aynur sesini yeni bulmuşçasına "inanmıyorum ya. böyle şeyler gerçekten de olurmuş. ben bunlar filmlerde olur sanırdım."dediğinde serdar güldü "deden sayesinde bizim hikayemiz de kitaplardan çıkma bir hal aldı. sanki biz çok normalmişiz gibi davranma zeyna."dediğinde istemsizce "zeyna kim?" diye sordum. "eski bir dizide savaşan güçlü, iyi dövüşen ve çok güzel bir kadın. o yüzden serdara bana bu isimle seslendiğinde kızamıyorum." deyip güldü. serdar da onu kendine çekip şakağına sert bir öpücük kondurdu. ikisinin de birbirine bakışlarından aşkları okunuyordu. ne yazık ki candan ayrılmadığım sürece o bakışlar hep tek taraflı olacaktı ilişkimizde ve ben candan ayrılmak istemiyordum. içimdeki iradesizliğe bir kez daha kızdım. birden ayağa kalkıp hadi akşam için yemek hazırlayalım"dedim. yoksa ağlayacaktım. " dışarıda mangal hazır. görevli biz gelmeden hemen önce yakmıştı tam mangal yapılacak kıvama gelmiştir. eşi de yol yorgunuyuz diye bugünlük salatayı yaptı. biz sadece terbiye edilmiş etleri pişireceğiz." dedi serdar. aynur da gözleri parlayarak "hadi her şeyi biraz unutalım, mangalın ve tatilin keyfini çıkaralım. tatil bittiğinde tekrar gerçeklerle yüzleşiriz hem de çok daha güçlü bir şekilde." dediğinde aklıma gelenle serdara döndüm. "sen mertin en iyi arkadaşı değil misin?neden bize yardım ediyorsun?"diye sorduğumda acı bir ifadeyle güldü. "mertteki değişimleri en iyi ben gözlemleyebilirdim. ve mert gittikçe tuhaflaşmaya başladı. can bizden çok önce fark etmişti ama ona inanmak istemedim. hatta bu yüzden tartışmıştık bile canla. iki hafta önce kimsesiz bir kadını eve getirmiş. kadın da mertin bazı zorlayıcı hareketlerinden sonra evden gitmek isteyince kadını bodruma kapatmış. merti ziyarete geldiğimde bodrumdan gelen seslerin sebebini sorduğumda kadını anlattı, şok geçirdim. ayrıca kadına bunları yapma hakkı varmış gibi konuştuğunda bunun doğru olmadığını söyledim ama mert -ben ne dersem doğru odur. benim kadar zeki değilsiniz bile, bir de bana akıl vermeye kalkıyorsunuz.- dedi. gerçeklik algısını ne kadar kaybettiğini o an fark ettim. onun için çok korktum ve canı aradım. bana beni arayacağını söyledi. eve döndüğümde kargoyla gelen telefon için şaşırdım önce sonra canın yazdığı notu okuyup kaydettiği numarayı aradım. canın güvenli hattıymış. eğer can da manyak değilse mert sandığımdan daha paranoyak bir durumdaydı ve ona yardım etmek istiyordum. ailelerimiz içinde en sert ve otoriter olan aile mertin ailesidir. onlarla konuşsak mertin durumunu ciddiye almayacaklardı. belki mertle iletişim kurmamızı bile istemezlerdi. ayrıca ailelerimiz ortak. bunu göze alamazdık. o günden sonra hem can hem ben merti daha dikkatli takip etmeye başladık. işte bu yüzden buradayız. can ve benim amacımız ona ve şirketimize yardım etmek. ama itiraf etmeliyim ki ön görü konusunda can kadar iyi değilim. bu yüzden canın bakış açısı benim için çok önemli. ben daha çok pazarlama konusunda yetkinim." dediğinde serdarın mert için ne kadar endişelendiğini fark ettim. onlar birbirleri için şanstı. can da serdar da merti korumaya çalışıyorlardı. bir taraftan da şirketin zarar görmesini engellemek için çaba sarf ediyorlardı. hayatımın en küçük problemi ders çalışmak derdim ve anlıyorum ki herkesin kendince uğraştığı büyük problemleri vardı. "mert şanslı biri, sizin gibi dostları var. ve aynur da şanslı senin gibi kıymet bilen bir sevdiği var." dediğimde serdar gülümsedi "ben de söylüyorum ki aynura benim gibi birini zor bulursun diye ama bana ancak öküz sıfatını yakıştırabiliyor. aşkın gözü harbiden körmüş o bana hakaret ediyor ben dünyanın en güzel müziğini dinliyormuşum gibi hissediyorum." dediğinde aynur duygulandı ve "aşkıııımmmmm"diye serdarın sırtına zıpladı. serdar da "kızım kilo mu aldın sen? ekmeğim yaradı galiba."dediğinde aynur da "öküzsün işte öküz."dediğinde hepimiz gülüyorduk. sıkıntılı evreyi atlatınca tatilin keyfini çıkarmaya karar verdiğimiz için erkekler mangalın başına geçtiler. biz de etleri getirdik. sofrayı hazırladık. etler pişince de sofraya oturduk. aynur telefonundan hafif bir müzik açınca havanın da kararmasıyla hoş bir ortam oluştu. bu sırada can bahçeye çıktı yemeği hava soğuk olduğu için mutfakta yemiştik. can biraz sonra gelince "ateş yaktım. isterseniz bahçeye çıkıp içeceklerimizi dışarıda içelim."dediğinde bu fikir hepimizin hoşuna gitmişti. canlı renklere boyanmış bir varilin içinde ateş tüm sıcaklığıyla yanıyordu. can iki kişilik battaniyeler getirince serdar ve aynur birini can ve ben de diğerini aldık. hem tenlerimiz hem battaniye hem ateş ısınmamızı kolaylaştırıyordu. müzik eşliğinde içeceklerimizi yavaş yavaş yudumlayıp yoruluncaya kadar bahçenin keyfini çıkardık. gece geç saat olunca aynurla ben bahçeye bakan odamıza çıkıp hemen yattık.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
kimsesiz yürek
Romancetamamlandı! kimdik biz seninle? dost? sevgili? eş? karanlığın sabahla buluştuğu kısacık zaman dilimlerinin isimsiz kahramanlarıydık belki. içimi en çok acıtan da; senden bahsederken artık hep -di'li geçmiş zaman dilimleri kullanıyor olmak. çünkü sev...