terk ediliş

91 5 3
                                    

bilincim yavaş yavaş açılmaya başladığında sesleri ilk önce uzaktan geliyormuş gibi duymaya başladım. sonra gittikçe sesler netleşti. gözlerimi yavaşça açtığımda aynı toplantı odasında olduğumu ama odadaki deri bir koltukta uzandığımı fark ettim. yavaşça yerimden doğruldum. "ne oldu bana?" diye sorduğumda mert koltuğun kenarına oturarak "bayıldın. şirket doktoru seni muayene ettiğinde şoktan ve stresten bayıldığını söyledi. seni çok yorduk değil mi defne? bizim yüzümüzden çok stres yaşadın. özür dilerim." dediğinde şaşkınca merte baktım. mert hafifçe yanağımı okşayıp "daha fazla üzülmemen için her şeyi yapacağım. sadece senden uzak kalmayı yapamam." deyince utanarak etrafımdakilere baktım. sanırım yer yarılsa da içine girsem deyimi tam da şu an hissettiğim şeydi. gözlerim bir taraftan da canı arıyordu. onu kapının kenarına yaslanmış boş gözlerle bana bakarken görünce hem rahatladım hem de yanımda mertin yerinde olmadığı için biraz üzüldüm. fakat ben gelmeden önce olan olayları bilmediğim için canı riske atacak bir şey de yapamazdım. bunları düşünürken birden mertin dedesinin dedikleri aklıma geldi. bana torunum demişti. ama bu nasıl olabilirdi ki? hem can bunu bilip bana nasıl söylemezdi? kafam çok karışıktı. ayrıca şuan için bu olanları dinleyip anlayabilecek bir enerjiye sahipmiş gibi hissetmiyordum. "çok yorgun hissediyorum. konuşulacak çok şey var gibi görünüyor ama enerjim yok. ayrıca bu güne kadar annem babasız ben de dedesiz gayet güzel idare ettik. yani benim açımdan sizin varlığınız çok da önemli değil. sadece mertle kuzen olmamıza şaşırdım. gerçekten de abimmişsin." deyip merte baktığımda, mert güldü." benim babam ve senin annen farklı annelerden. anlayacağın çok da yakın kuzenler sayılmayız. abin falan değilim ve olmayacağım defne. aklından bu fikri çıkar."dediğinde somurtarak dedem olduğunu iddia eden adama baktım. mertle benim aramda bakışlarını dolaştırıp tuhaf bir şekilde güldü. o an şeytanın avukatıyla dans ettiğimi hissettim. ve sanırım iplerimi eline almaya çalışacak bir dedeye de sahip olmuştum. tuhaf biçimde beni korkutuyordu. sanki her hareketi hesaplı gibi. gözleri etrafı bir esnafmış gibi tarıyordu ve bu çok rahatsız edici bir durumdu. can en sonunda yaslandığı kapıdan doğruldu ve yanımıza kadar geldi. "eğer defne daha iyiyse yarım kalan konuşmamızı bitirebilir miyiz?" dediğinde mert ve dedesi biraz sinirle cana baktılar ve dede "nasıl istersen?"dedi. herkes tekrar masadaki yerlerini alınca Can yavaşça yanımdan geçti ve geçerken hafifçe kolumu okşadı. onun bu davranışıyla biraz rahatladım. oysa ki; o an bir dokunuşun elveda demek olduğunu öğrendiğim andı. canın isteyerek tenimde bıraktığı son iz. o kadar belli belirsizdi ki; tıpkı sevdası gibi. 

can masadaki herkese tek tek baktı "evet defne gelmeden önce size anlattığım düşüncelerimin ne kadar önemli olduğu konusunda ısrarcıyım. mertle beraber büyüdük. benim için kıymetli biri. ona karşı olumsuz hiçbir duygum yok. hatta ona yardım da etmek istiyorum. çünkü mert iyi değil. insanların davranışlarının kontrol edilebilir fikrine kafayı takmış durumda. bununla ilgili saplantılı davranışları var. şirketi kocaman bir deney alanına çevirmesinden korkuyorum. bununla ilgili düşüncelerimi kanıtlayacak insanlar da var. ama bu konuda kendilerini ifşa etmek istemedikleri için onlarla yaptığım görüşmeleri yazıya döküp önünüze bıraktım. yurt dışında olduğumuz zamanlardaki takıntılı davranışları ablam ve beni çok endişelendirmişti. hatta başımızı büyük belalara bile soktu." dediğinde mertin dedesi elini kaldırıp "can, biraz ileri gitmiyor musun? oysa ki; mert ablana yardım etmek için iki yılını yurt dışında geçirdi. ablan ve senin asilikleriniz hepimizce bilinir. ama mert daima aile içinde de, ortaklarımızla da, iş yaptığımız firma sahipleriyle de görüşür şirketimizin güvenilirliğinin canlı örneği olurdu. buradaki herkes mertin zekasını, çalışkanlığını ve yeteneğini bilir ve takdir eder. insan davranışlarını inceliyor çünkü insanların vücut dilinden duygularını anlayıp bunu şirketin lehine çevirmek istiyor. seni de anlıyorum. o motor kazasından sonra seninle ilgilenen anneannenle çok yakınlaştın. ve anneannenin sana, dedenle ilgili şirkette hiçbir zaman hak ettiği konuma getirilmediğine ve hakkının yendiğine dair birçok hikayeyi anlattığına şans eseri tanık oldum. hatta o gün aranızdaki konuşmada anneannen sana söz verdiriyordu; şirketteki dedenin engellenen konumunu kazanman için. sana en üstteki kişi sen olmalısın falan diyordu. oysa ki deden bir dönem kumar batağına saplanmıştı. onu oradan çıkarmak için çok uğraşmıştık. çok utanıyordu ailesine söylememizi istemedi. hatta kendinden o kadar az emindi ki; kendisi isteyerek hisselerini, kumar batağından kurtuluncaya kadar bizim denetimimize verdi. ama şans yüzüne gülmedi ve alacaklıları tarafından öldürüldü. siz kaza sanıyordunuz ama değildi. onun istediği gibi asla gerçekleri anneannene anlatmadık. anneannen bizi kötü bildi ama değildik. sadece sizi koruduk. dedenin vefatından sonra şirket avukatımız hisseleri hızlıca tekrar sizin üstünüze yaptı. gerçek buydu. bizimle önemli bir görüşme talep ettiğinde yoğun iş programımıza rağmen buraya kadar geldik seni dinlemek için ama senin anneannenin hırsları için merti böyle çekinmeden ateşe atacağını hiç düşünmemiştim. eğer mertle ilgili yanlış bir fikre bizi sokmaya çalışmasaydın bu sırrı hiçbir zaman anlatmazdım. ayrıca mertin defneden hoşlandığını bildiğin halde defneye yaklaştın mertin duygularnı önemsemeden. aslında bence mert değil de sen saplantılı davranışlar gösteriyorsun. istersen merte değil de sana yardım edelim." dediğinde şaşkınlıktan küçük dilimi yutacaktım. şimdi ben canın hırsları için kalbini çekinmeden avucunda sıkıp parçaladığı kadın mıydım? yaşadıklarımız gerçek değildi de canın şirketin başına geçme planlarının bir parçası mıydı? beni merte kaptırmak istemediği için miydi evlenmek istemesi. tanrım kalbimin kaldıramayacağı kadar ağırdı bu yük. gerçekten kızgındım. o kadar kızgındım ki söyleyeceğim hiçbir söz bu kızgınlığı göğsümden atamayacak gibiydi. öyle susasım vardı ki; bir daha tek kelime çıkmasın istiyordum dudaklarımdan. eğer bir şey söyleyecek olursam çığlık çığlığa ağlayacak gibiydim. cana döndüm hemen. can önemsiz bir şeymişim gibi gözlerime baktı. "bu durumun defnenin umurunda olmadığını düşünüyorum. ona aşık olmadığımı en başından beri biliyordu. defnenin hayatımda olması da olmaması da aynı benim için. evet senin onun dedesi olduğunu şans eseri yarı yıl tatili öncesinde öğrenmiştim. ama size karşı yumuşamasını istemediğim için söylemedim. hala mertin normal olmadığı konusunda ısrarcıyım. bu düşüncemin anlattıklarınızla bir ilgisi yok. gerçekten şirketi düşünüyorum. siz aile prestijinizi şirketin çıkarlarının önüne koyuyorsunuz." dediğinde masadaki ellili yaşlarda bir adam "can yeter artık haddini aşıyorsun. aslan beyden hemen özür dile." dediğinde "ben ne dediğimi biliyorum baba."diye yanıtladı can babası olduğunu öğrendiğim adamı. demek dedemin gerçek adı aslandı. eminim ki anneannem dedemin gerçek ismini bilmeden vefat etti. "bıktım can senin sorunlarından. küçüklüğünden beri mertle alıp veremediğin ne var bilmiyorum" deyip masadakilere döndü "oğlum için hepinizden özür dilerim. merte ben de kefilim." dediğinde küçük dilimi yutacaktım. bir baba nasıl herkesin içinde oğlunu böyle zor bir durumda bırakırdı ki? ama ben de cana çok kırgındım. duygularımı önemsemediği için, beni kandırdığı için, herkesin içinde beni küçük düşürdüğü için. can babasına bakıp "bilmediğin şeyler için hep beni suçladın.- mert haklı can. düzgün davransana can. derslerini önemse can.- bir kere bana inansan bir kere mutlu olup olmadığımı önemsesen olmaz mıydı baba?" diye sert bir çıkış yapınca odada patlayan tokat sesiyle bir anda odanın içi buz kesti. babası herkesin içinde cana tokat atmıştı. ne kadar benim varlığımın bir anlamı olmadığını söylese de canın yanında olmak istiyordum. kendimden nefret etsem de cana doğru döndüm. ne yapacağımı anladığı halde "ne oldu defne bir tokat da sen mi atacaksın? gel çekinme. nasılsa seni de bir şekilde kullandım. gerçi keyifliydi." dediğinde cana inanamadım. "tokat atmayacaktım aptal, yanında olacaktım ama değmezmiş." dediğimde can ilk kez kırgın gözlerle bana baktı "değmem. ben hiçbir şeye değmem."dedi ve odayı terk etti. bu terk edişin benim için de geçerli olduğunu biliyordum. onun gidişiyle her şey anlamını yitirdi sanki. bu kadar mıydı her şey? hani bu günden sonra canla saklanmadan beraber olabilecektik? hani her şey düzelecekti? oysa ki her şey karıştı ve can tanımadığım bir adam olarak hayatımdan çekip gitti. ne kadar kızgın olsam da onsuz nefes olmak hiç kolay olmayacaktı. farkına vardığım gerçekle canın peşinden koştum. asansöre binmediğini anladığımda merdivenlere yöneldim ama yetişmem imkansızdı. ilk önüme çıkan katta asansörü çağırdım ve giriş katına bastım. girişte indiğimde sağa sola baktım. canı binadan çıkıp yolda yürümeye başlarken gördüm ve hemen onun yanına koştum. nefes nefese kolundan tuttum. "ne yapıyorsun can? bana verdiğin sözü unuttun mu?" diye sorduğumda duygusuzca kolundaki elime bakı ve yavaşça elimi kolundan çekti." artık hiçbir şeyin önemi yok. ne sen! ne verdiğim sözler hiçbiri umurumda değilsiniz. aslında bugün biraz da rahatladım. almadığım kadar çok sorumluluk almıştım. anneanneme verdiğim sözü de tutmuş oldum: en azından çabaladım. babam bile bana inanmazken gerisi boş zaten. artık hayatımı eskiden olduğu gibi umarsızca yaşayabilirim. kusura bakma defne ama ben aşk adamı değilim. sana demiştim ben asi olan çocuğum mert benim yanımda melek kalır." deyip güldü. ondan soğumam gerekmez miydi? neden onsuz nefes alamayacak kadar ona çekilmiş hissediyordum? "asla eskisi gibi olamayacaksın. bir kere bu sularda yüzdüysen, insanların sorumluluğunu aldıysan bir daha asla eskisi kadar duyarsız olamazsın." dedim kendimden emin bir şekilde. güldü, saçımı karıştırdı "aklımı karıştıramazsın defne. ben kendimi biliyorum ve benim karanlık dünyamda sana yer yok güzelim. üzgünüm. seninle geçirdiğimiz vakitler keyifliydi ama zorlayıcıydı da. benim yaşamayı sevdiğim hayat senin hayalinde bile bilmediğin şeyler. sen de özgürsün artık. eminim ki seni senin tarzında sevecek birileriyle daha mutlu olacaksındır." dediğinde inanamıyordum. resmen beni başkalarına itiyordu. "tenimde izlerin var hayvan herif. ruhumda dokunuşların, kalbimde ismin var. nasıl başkasına git dersin? bu kadar mı değersizdim senin için? ama can beni bir saatte öyle olgunlaştırdın ki teşekkür ederim sana. tenimden izlerini, kalbimden de ismini sileceğim. benim duygularım kadar saf bir sevgiyle hiç sevilmeyeceksin. belki de gerçekten sevilmeden yaşayıp gideceksin. benim sana karşı olan duygularım da bittiğinde varlığın anlamsız bir anıdan ibaret olacak." dediğimde "keyfin bilir."dedi ve uzaklaşmaya başladı. "belki de merte istediği şansı tanırım. o yüzden benimle karşılaşmaya hazır olsan iyi olur." dedim ağzımdan çıkanların oluşturacağı problemleri görmeden. o an tek istediğim canın da canını yakmaktı. eğer acı çekerse bu benim için yüreğinde bir şans olduğunu da gösterecek bir kanıttı. ama can arkasına bile bakmadan yürümeye devam etti. beni ateşlere atarak. can mücadeleyi bırakmıştı. içinde o kadar kırılmıştı ki; çabalamaya değeceğini düşündüğü her şeyi geride bırakıp gitmişti. ne olacaktı şimdi? ben yola nasıl devam edecektim? dedem de burada olan insanlar da umurumda değildi. beni candan koparan her şeyden nefret etmek istiyordum. içimde böylesi bir öfke biriktirebileceğime asla inanamazdım ama şu an her şeye karşı öfkeliydim. 

kimsesiz yürekHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin