tek tek düşen gözyaşları yaşanmamışlıkları ve hayal kırıklıklarını anlatırdı çoğu zaman. mutluluğun göz yaşları farklıydı. sanki ışıldar gibi. ama şu an karşımda duran ve enerjisi hiç bitmeyecekmiş gibi yaşayan kadın, benim annem, ilk kez günlerdir ağlıyordu. en çok da güvendiği yerinden eksilttiği için kendini; geçmişinden. yıllardır şehit bildiği babasının aslında annesini kandıran bir düzenbaz olduğunu ve annesinin yerine onun hala yaşadığını öğrenmek yaktı canını. ve annesi sakladığı bu kocaman yalanla ne zorluklar yaşamıştı da haberi yoktu evladının. bir de gizlice akıtılan o göz yaşları için ağlıyordu. bu sırrı tek başına omuzlamak zorunda kalan annesi için daha çok ağlıyordu. yıllarca yaşadığı hayal kırıklığına rağmen dimdik yaşam mücadelesi veren annesine sevgisini ve ilgisini daha çok gösteremediği pişmanlıkları için ağlıyordu.
anneme, babasıyla ilgili gerçeği canla buluştuğumuz ve canın gözünde sadece dedeme karşı kullanabileceği bir meta olduğumu öğrendiğim günün ertesi günü anlatmıştım. gerçekleri dolandırarak anlatmanın insanlara zarar verdiğini düşünüyordum. bu yüzden babam ve ikisi beraberken her şeyi tüm gerçekliği ile anlatmıştım. dedem söz verdiği gibi hiçbir şeye karışmıyordu. o gün olayları anlattığımda ilk kez annemi kelimeleri yetersizken gördüm. oysaki onun, duygularını en iyi şekilde ifade edebilen insanlardan biri olduğunu düşünürdüm. olayları anlattıktan sonra sadece "annem, ah annem" diye bir feryat döküldü dudaklarından. sanırım bir kadın olarak annesinin yaşadığı zorlukları anlayıp onun için üzülüyordu. babası hakkında tek bir soru sormadı. sadece "benim babam hala kıbrıs harekatında şehit olan o adam. belki gerçek değil ama benim bu yaşıma kadar bildiğim tek gerçek babam o ve bundan sonra da o olmaya devam edecek. ve defne o aslan bey midir nedir? onunla görüşmeni istemiyorum. bizim için ölmüş bir adamın hayaletine ihtiyacımız yok." dedi. sonra sicim gibi gözyaşları akmaya başladı gözlerinden ve yaklaşık dört gündür o gözyaşları ne zaman yalnız kalsa akmaya devam ediyordu. anneannem için ayrı annem için ayrı üzülüyordum. anneannem zor bir hayat yaşamış belki de en büyük mutluluğu annem olmuştu. onları birbirine kenetleyen ortak bir acı varken bile anneannem annemi hep korumuş, kendini asla yalnız hissetmemesi için uğraşmıştı. kimsesizliğin zorlu yollarında yürüyen bir kadın olarak evladını korumak için her şeyi yapmıştı. anneanneme hayranlığım bu gerçeklerle iyice artmıştı. acaba ben onun kadar güçlü olabilir miydim? kendi kaderimi özgür irademle yürütebilecek kadar cesur olabilir miydim? anneannem benim gözümde kahraman bir kadın olmuştur her zaman. oysa ki çok değil yakın bir zamanda, anneannem kadar güçlü olmaya çalışırken kendi tercihim diye attığım yanlış adımların sorumluluklarını taşımaya çalışacak ve bu büyük yükün altında çok çabuk büyüyecektim.
masada sessizce otururken göz ucuyla yemeğiyle oynayan anneme baktım. düşünceliydi. bir şeylere karar vermeye çalışıyordu. sonra birden elindekileri masaya bırakıp bana döndü ve "defne, aslan beyi ara ve görüşmek istediğimi söyle."dediğinde küçük dilimi yutacaktım. şaşkınca anneme bakarken artık ağlamadığını fark ettim hatta tam tersi yüzünde bir işi bitirmek istediğinde yüzünün aldığı o kararlı ifadeyi gördüm. babam sakince "hayatım ne oldu birden bire? neden görüşmek istiyorsun o adamla? seni tanıyorum. onunla bir bağın olmasını istemezsin. peki onunla görüşüp kendini neden üzmek istiyorsun?" dediğinde annem "kendim için değil ama annem için yapmalıyım. onun sahte hayaller üstüne kurulduğunu anladığında yıkılan umutları için, hep gizli gizli akıtmak zorunda kaldığı gözyaşlarının hesabı için onunla yüzleşmeliyim. ben korkak bir kadın olmadım hiçbir zaman. şimdi de kafamı kuma gömmeyeceğim. onun ne kadar kişiliksiz bir adam olduğunu ve böyle bir adamla biyolojik bir yakınlığı reddettiğimi yüzüne haykırmak istiyorum." dediğinde babam anlayışla kafasını salladı. "kararın ne olursa olsun arkanda ben varım. tökezlediğin anda kolundan tutar düşmeni engellerim. sen benim dayanağımdın her zaman. bugün de ben senin dayanağınım. istediğin sürece de her tökezlediğinde elinden tutmaya hazırım kadınım." dediğinde annem "seni seviyorum, iyi ki o gün benden vazgeçmemişsin ve ben evet deyinceye kadar peşimi bırakmamışsın. sen ve defne olduğunuz sürece hayatımda diğer hiçbir şey tökezletemez beni." dedi. gerçekten bir çocuk için ebeveynleriyle böyle bir sohbet içinde olmak biraz tuhaftı. ne kadar duygusal olsa da birazcık utandığım için yanlarından kalktım ve "ders çalışmaya gidiyorum ve nesli sultan büyük bir zevkle o görüşmeyi ayarlayacağım ve ona nefretini kusarken tam da yanında duracağım." dediğimde annem gülümseyerek bana baktı. aile demek böyle bir şeydi işte. her koşulda birbirinizi koruyup kollamak demekti. zaten ailemi koruyup kollayayım derken gelmemiş miydi her şey başıma? aslında sanırım en başında onlardan yardım istemeliydim. kaybedecekleri ekonominin benim alacağım her türlü zararın yanında onlar için önemsiz olacağını çok iyi biliyordum. insan sevdikleriyle fazladan geçireceği bir gün için bile neleri feda etmezdi ki? ama pişman olmak için çok geç kalmıştım. ruhumun bir kısmından feda etmiştim cana ve en önemlisi aşkı öğrenmiştim en olmayacak adamla. bu anneannemle benzer bir noktamızdı sanırım.

ŞİMDİ OKUDUĞUN
kimsesiz yürek
Romancetamamlandı! kimdik biz seninle? dost? sevgili? eş? karanlığın sabahla buluştuğu kısacık zaman dilimlerinin isimsiz kahramanlarıydık belki. içimi en çok acıtan da; senden bahsederken artık hep -di'li geçmiş zaman dilimleri kullanıyor olmak. çünkü sev...